'Türkiye'de İslam ve Devlet'in yazarı sosyolog Berna Turam'a göre cemaatin oyları alternatifsizlikten AKP'ye gidiyor. Cemaatle devletin güçlü bir angajman içinde olduğunu söyleyen Turam 'Cemaatin bu tavrı AKP ile taban tabana zıt' diyor.
Fikirde ayrılık sandıkta birlik! ABD'deki Northeastern Üniversitesi Sosyoloji ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Berna Turam, Ocak 2011'de çıkardığı yeni kitabı 'Türkiye'de İslam ve Devlet'te, Gülen cemaatini ve AKP'yi inceleyerek Türkiye'deki değişen İslami söylemleri anlattı. Gülen cemaati ile AKP arasında fikir ayrılıkları yaşandığını söyleyen Turam, 'Mavi Marmara ve ardından süregelen tartışmalar, bu fikir ayrılıklarını en çok su yüzüne çıkaran meseleler oldu' dedi. Doç. Dr. Turam'ın AKŞAM'a yaptığı çarpıcı açıklamalar şöyle:

- Yeni kitabınız 'Türkiye'de İslam ve Devlet' ne anlatıyor bizlere?

Devletin ve dindar Müslümanların birbirleriyle iletişim, etkileşim, pazarlık ve işbirliği sonucu bu dönemde nasıl karşılıklı dönüştüklerini anlatıyor kitap. Siyasi dönüşümün her zaman planlı programlı ve stratejik olmadığının altını çiziyor. Hem devletin birçok katman ve kolunun, hem dindar grupların aslında bambaşka konu ve projelere odaklanırken, birbirleriye olan tamamen sıradan temasları sonucunda karşılıklı nasıl etkilenip değiştiklerini analiz ediyor. Kitabı yanlış okuyanlar, devlet ve Müslüman dindarlar arasındaki bu angajmanları demokrasinin koşulu olarak saydığımı düşünebilirler. Oysa detaylı ve hassas bir okuma, bu angajmanların demokratikleşme sürecine katkısının kazara olduğunu, İslami aktörlerin de bahsi geçen Türk devletinin laik devlet aktörlerinin de 'demokrat' tanımını tam anlamıyla hak etmediklerini eleştirel bir şekilde ortaya koyacaktır.

KADINLAR ARASINDA KÖPRÜ KURULAMIYOR
- Kitabınızda laik devlet ve İslami aktörler arasında yükselişe geçen uzlaşma ve işbirliğinden bahsetmişsiniz?

Türkiye'nin tarihi dindar kitlelerin ve siyasi İslamcı olarak görülen hareketlerin laik devletle arasındaki çatışmalar ve güvensizliklerle doludur. Malum 1990'lı yılların ortalarında bu gerginlik iyice artmıştı. Dindar Müslümanlar ve devletin laik aktörleri, aslında kendilerinin dile getirmedikleri kadar çok konuda hemfikirler. Ama siyasi güç çekişmeleri yüzünden bunu kabul etmek ya da telaffuz etmek istemiyorlar.

- Müslümanlar ve laikler hangi konularda hem fikirler?

Örneğin başörtüsü, eşcinsellik, evlilik dışı seks konularında uzlaşma içinde olan dindar ve laik erkek elitler var. Cinsiyet politikaları, 'tutucu' diye adlandırabileceğimiz bu gruplar için, aralarındaki bağları güçlendirmek için bir platform teşkil etmekte. Bu konular bu iki grup arasındaki erkek-merkezli ataerkil bağları güçlendirirken, kadınları devlet-toplum arasındaki angajmanların dışında bırakıyor.

DEVLETLE GÜÇLÜ BİR ANGAJMAN İÇİNDE
- Aynı ittifak İslami kadın aktörler ve laik kadın seçkinler arasında da var mı?


Makro düzeyde yok ama küçük çaplı denemeler olmuyor değil. Ama grupların çoğu politik, ideolojik veya günlük pratiklerinin farklılığı nedeniyle bölünüp dağılıyor hatta kırılıp birbirlerine darılıyor. Bu farklı kadın grupları, cinsel kimlik politikalarındaki ortak çıkarlarını taban tabana zıt siyasi görüş ve yaşam tarzlarının önüne koymakta zorlanıyor veya başarılı olamıyorlar.

- Kitapta Gülen ve AKP iktidarını mercek altına alıyorsunuz. Neden Gülen ve AKP?

Araştırmaya ilk başladığımda dini veya laik birçok grup, organizasyon ve hareket arasında dolaşıp durdum. Ta ki bana çok çelişkili ve ilginç gelen bir konuyu fark edene kadar. Gülen hareketinin dikkatimi çekmesinin ilk nedeni devlete olan farklı konumlanmasıydı. O dönemde, devlete meydan okumayı, başkaldırmayı reddeden bir İslami hareket bana entelektüel olarak çok ilginç geldi. Hareketin lideri ve birçok takipçisi, Türk ordusunu başlarının üzerine koyuyordu. Şimdi siz bana söyleyin, bu belli bir laik kesimle, İslami hareket arasındaki benzerliklere güzel bir örnek değil mi? Bence, cemaati en iyi belirleyen özellik, kendilerini reklam ettikleri 'medeniyetler arası diyalog'dan ziyade, devletlerle kurdukları güçlü angajman ilişkileridir.

- AKP ile Gülen cemaati arasındaki ilişki için ne diyeceksiniz?

AKP'nin mensupları ve Gülen hareketinin takipçileri ve parti üyeleri aynı insanlar değil. Türkiye'deki bütün dindarları aynı kefeye koyan hatta bir 'saf' olarak gören bakışın tersine, bu gruplar oldukça farklı siyasi görüşlere sahip. Hem ulusal politikalar hem de uluslararası platformda, Gülen hareketi ve AKP'nin birçok konuda çelişki ve fikir ayrılığına düştüğü ancak son yıllarda yavaş yavaş fark edilip anlaşıldı. Bu iki gruba aynı araştırmada odaklanmamın asıl nedeni, bunların birbirinden farklı ve ayrı olmasına rağmen, 1997-2006 dönemindeki devlet-toplum ilişkilerinde ve dönüşümde çok benzer roller oynamaları oldu.

CEMAATİN OYLARI ALTERNATİFSİZLİKTEN AKP'YE
- Ortak yönleri var mı?


Gülen Hareketi orta sağ partilere oy vermesiyle bilinir. Son on sene, cemaatin oy çoğunluğunun ANAP'tan AKP'ye kaydığı bir dönem oldu. Bu değişim, AKP'nin İslamcılıktan milliyetçi orta sağa kaymasıyla açıklanabilir. Uzun vadede cemaatin oylarının çoğunun AKP'ye gitmesinin asıl nedeni, oy verecek bir alternatif parti bulamamalarından kaynaklanmaktadır.

- Hangi konularda ayrıldıklarına inanıyorsunuz?

Hikayenin bu kısmı çok tatsız bence. Dindar olmayan seçmenlerden de bu nedenlerle AKP'ye oy verenler olduğunu biliyoruz. Gülen cemaati ve liderleri her zaman İslami bir parti kurma fikrine soğuk ve eleştirel baktılar. Bu AKP ile aralarındaki farklardan sadece bir tanesi. Uluslararası politikalarda, Gülen cemaati AKP'yi birçok konuda eleştirdi. Mavi Marmara ve ardından süregelen tartışmalar, bu fikir ayrılıklarını en çok su yüzüne çıkaran meseleler oldu. Cemaatin her türlü çatışmaya karşı duran, devlete başkaldırmamayı prensip olarak koyan görüşü, AKP hükümetinin son yıllarda sergilediği tutum ve üsluplarla taban tabana zıt. Türkiye'de liberal demokrat bir muhalefetin yükselememesi, aslında birbirinden hiç de haz etmeyen İslami kesimlerin, özellikle Ergenekon meselesi söz konusunu olunca, birbirlerine yakın durmalarına yol açtı.

- Bugün laik kesim ile İslami kesim arasında bir kutuplaşma var mı?

Kutuplaşma var tabii de ama ben bunu laik ve dindar kesim arasında görmüyorum. Tam tersi birçok ortak görüş ve işbirliği var. Diğer yandan laik-dindar kutuplaşması o kadar klişeleşmiş ki kafamızda, bunun ötesinde bir şey görmekte zorlanıyoruz.

- İslami aktörlerin yaşam biçimlerini kabul ettirebilmek için seslerini yükseltmeye başladıklarından söz ediyorsunuz. Kimdir bu aktörler?

Gülen hareketi, inanç odaklı hayat tarzlarına laik devletin politik düzeninde yer açma amacı güder. Ama takipciler arasında, oldukça sert ahlaki kuralları var. Bununla birlikte AKP'nin tabanı da lider kadroları da çok daha heterojen. Cemaatin mecra, dernek ya da okullarına giriş çıkış serbesttir. İçeriyi boğucu bulan çıkar, nitekim çıkanlar da çok oluyor. AKP içinse mesele giriş ve çıkış özgürlüğü değil. Partinin sesinin çok fazla yükselmesi meselesinde bir suçlu arayacaksak, ben bu kadar uzun bir dönemde, çeşit çeşit laik kesimlerin nasıl olup da yeni, taze, dinamik bir muhalefet çıkaramadığı probleminde takılı kalıyorum. En yüksek sesli eleştiri ve muhalefet de yine Gülen cemaatinin sivil örgütlenmesinden geliyor.

- Fethullah Gülen, Türkiye'ye dönmesi durumunda karışıklık olacağını söylemiş. Nasıl bir karışıklık olur?

Bu ülkede her üç beş ayda bir bu konu patlak veriyor. Gülen'in Türkiye'ye dönmesi, bu sansasyonların en büyüğü olur, drama ayyuka çıkar.

- Gülen Hareketi ile laik sivil toplum kuruluşları arasındaki çatışma neden kaynaklanıyor?

İşin bu kısmı biraz kara mizah aslında. Türkiye'de çok geniş kapsamlı bir dönüşüm yadsınıyor. Kemalist gruplarda yaptığım söyleşilerde hala başörtülü kadın deyince evine temizliğe gelen kadını örnek verenler oluyor. Özellikle 'Kemalist aktivitsler'in, İslami kesimin eğitim yoluyla başardığı, sınıfsal ekonomik ve şehirli-kültürel dönüşümü anlayıp anlamdırmakda zorlandıklarına şahit oluyorum. Bu gruplar arasındaki gerilim ve çekişme çoğu zaman zıtlıktan değil, çok daha çetrefilli benzeşmelerden kaynaklanıyor.

- WikiLeaks belgelerinde Gülen hareketi ile ilgili ortaya atılan iddialar için ne diyeceksiniz?

Cemaat devletin birçok birimiyle çok uzun zamandır flört ediyor ama polisteki varlıkları diğer birimlerden daha kalıcı. Ne parti kurup başa gelmeyi, ne de ülkeye şeriat getirmeyi amaçlıyorlar. 'İslamcı' parti kurandan da şeriat duzenini getirenden de hiç haz etmiyorlar. Türk siyasi liderleriyle farklı yakınlıklarda ilişkileri oluyor. Bu ilişkiler sağ ve sol yelpazeyi kapsadığı gibi, yurt dışında Türk diplomatlarla ve bulunduklari ülkenin siyasi liderleriyle de iyi ilişkilerini devam ettiriyorlar. Tabi bütün bunlar, devletle ilişkilerinde hata yapmadıkları anlamına da gelmiyor. Mesela Amerika'daki hukuk devletinin kurallarını, oraya götürdükleri öğretmenlerin çalışma izinleri konusunda ihlal ettikleri gerekçesiyle açılmış olan FBI soruşturması hala sürmekte.

Polisteki varlıkları diğerlerinden daha kalıcı
Cemaat devletin birçok birimiyle çok uzun zamandır flört ediyor ama polisteki varlıkları diğer birimlerden daha kalıcı. Ne parti kurup başa gelmeyi, ne de ülkeye şeriat getirmeyi amaçlıyorlar.'İslamcı' parti kurandan da şeriat düzenini getirenden de hiç haz etmiyorlar.

Devletin Gülen'le işbirliği yapan kurumları var
Devlet çok katmanlı ve çelişkileri olan hatta ayrılıklara düşebilen bir yapı. Devletin, Gülen hareketiyle çeliskiye düşen kurumları olduğu gibi, işbirliği yapan kurumları da var. Etkileşimin iki yüzünü de hesaba katmak gerekir.

10 YILDIR GÜLEN'İ İNCELİYOR

Northeastern Üniversitesi Sosyoloji ve Uluslararası İlişkiler bölümlerinde doçent doktor olan Berna Turam, lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji ile Siyaset ve Uluslararası İlişkiler bölümlerinde, yüksek lisansını McGill Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde tamamladı. Politik-sosyoloji, politik etnografi, devlet-toplum ilişkileri, İslam ve laiklik konularında çalışan Turam'ın araştırma projeleri, bir sorunsal ya da paradoksu Türkiye'den yola çıkıp başka coğrafyalarda takip etme suretiyle incelemeye dayanıyor.