İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde düzenlenen Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele etkinliğinde konuşan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'ndan Fidan Ataselim, İstanbul Sözleşmesi’ne dikkat çekti. Ataselim, "2010-2019 yılları arasında kadın cinayetlerinde sürekli bir artış görülürken sadece 2011 yılında bir azalma görülüyor. Bunun nedeni ise 2011’de İstanbul Sözleşmesi’nin hayatımıza girmesi" dedi.

İstanbul Bilgi Üniversitesi, BİLGİ Gender Çalışma Grubu, BİLGİ İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi, BİLGİ Cinsel Tacizi ve Saldırıyı Önleme Birimi ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu iş birliğiyle düzenlenen "Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele" etkinliğine ev sahipliği yaptı. Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında gerçekleştirilen etkinlikte, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun çerçevesinde, kadınlara sağlanan haklar, hukuksal yaptırımlar ve flört şiddeti gibi önemli gündem başlıkları tartışıldı.

6284 SAYILI KORUMA KANUN’UN BİLİNİRLİĞİ ARTIRILMALI

Etkinlik, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’ndan Fidan Ataselim’in verdiği İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Koruma Kanunu başlıklı eğitimle başladı. Şimdiye kadar yürürlüğe giren en kapsamlı ve ilerici düzenlemenin İstanbul Sözleşmesi olduğuna vurgu yapan Ataselim, “2010- 2019 yılları arasında sürekli bir artış görülürken sadece 2011 yılında kadın ölümlerinde bir azalma görülüyor. Bunun nedeni ise 2011 yılında İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanmasıdır. Bu sözleşme, kadına şiddeti önleme, kadını koruma, kovuşturma–soruşturma ve politika geliştirilmesi alanlarında önemli bir adımın atılmasını mümkün kıldı. İstanbul Sözleşmesi’nin devamı niteliğinde olan 6284 Sayılı Kanunu’nun bilinirliğinin artırılması ise kadınların bu haklara ulaşabilmesi açısından oldukça kritik" dedi.

Ataselim, 6284 Sayılı Kanun ile kadınlara sağlanan haklarda öne çıkanları şu şekilde sıraladı:

"En az bir ay süreyle şiddet uygulayan kişinin kadına yaklaşmaması, herhangi bir şiddete maruz kalan kadına ve çocuklarına ‘barınma yeri’ sağlanması ve kimlik belgelerinin değiştirilmesi, koruma süresi boyunca maddi yardım verilmesi, meslek edindirme ve istihdam sağlanması, çocukların velayetinin geçici olarak kadına verilmesi, işyerinin değiştirilmesi, şiddet uygulayan kişinin telefon veya internet aracılığıyla rahatsız etmemesi, gerektiğinde mültecilik hakkının tanınması."

"CİNSİYETÇİLİKTEN ARINMALIYIZ"

BİLGİ Gender Çalışma Grubu’ndan Dr. Öğretim Üyesi Yağmur Nuhrat’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen panelde, Sosyolog Begüm Özcan, “Feminist Hareket ve Kadına Yönelik Şiddet: Devletin Bu Alanda Kurumsallaşması ve Yasa Değişiklikleri” başlıklı bir sunum yaptı. Özcan, “Politikaların merkezine toplumsal cinsiyet eşitliği yerleştirilmeli. Aile yerine kadını güçlendirecek politikalar oluşturularak kamuoyunda farkındalık çalışmaları yürütülmeli. Kamu, özel sektör ve sivil toplum çalışanlarının eşitlik temelli eğitimlerine bütçe ayrılmalı” önerilerinde bulunarak “eşitliğin sağlanabilmesi ve şiddetin önlenebilmesi için cinsiyetçilikten arınmalıyız" dedi.

BİLGİ İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi’nden Uzman Araştırmacı Gökçeçiçek Ayata, “Kadına Yönelik Şiddette Hukukun Rolü: İstanbul Sözleşmesi” başlıklı sunumunda, kadına yönelik şiddeti ve kadın cinayetlerini önlemek ve bu alanda yaptırımı olan politikalar üretmek için sağlıklı, güncel rakamlara ihtiyaç olduğunun altını çizdi. BİLGİ Cinsel Tacizi ve Saldırıyı Önleme Birimi’nden Tuğçe Çiçek ‘Flört Şiddeti’ başlıklı sunumunda, “Bireyler flört şiddetine maruz kalsalar dahi utanç, suçluluk, çaresiz hissetme, değişime yönelik umut ya da korku gibi duygularla var olan ilişkilerini korumayı tercih ediyorlar” dedi. BİLGİ Kültürel İncelemeler Yüksek Lisans Programı’ndan Ayşe Uzun ise “Türkiye’de LGBTİ+ Birey ve Mülteci Olarak Şiddetsiz Bir Hayat Mümkün Mü?“ başlıklı sunumunda mültecilik durumunda cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılık ve şiddetin katlanarak arttığına dikkat çekti.