Ermeniler, gerek Selçuklular döneminde, gerek Osmanlılar döneminde, gerekse Türkiye Cumhuriyeti döneminde olsun her türlü dini, kültürel, sosyal ve ticari haklarına sahip olarak yaşadılar. En üst derecelerde devlet yönetiminde bulundular. 

         Bütün bu iyi niyete rağmen Ermeniler, 1895 ~ 1915 yılları arasındaki 30 yıllık dönemde Anadolu’da 40’a yakın isyan çıkardılar. (Zeytun, Van, Sasun, Bitlis, Adana isyanı, vs.).

         1908 Meşrutiyet Meclisinde bulunanlardan Van Mebusu Vahan Papazyan, Kozan Mebusu Hamparsun Boyacıyan, Erzurum Mebusu Karakin Pastırmacıyan (Armen Garo namıyla) 1.Dünya Savaşı’nda Doğu ve Güneydoğu’da Çetebaşı olarak bu isyan faaliyetlerinin birçoğunun başında bulundular.

         Ermeniler, 01 Kasım 1895’te Diyarbakır Ulu Camisi’nden Cuma namazından çıkan halkın üzerine ateş açıp yüzlerce insanın ölümüne, 400 dükkânın da yanmasına sebebiyet verdiler. 

         Yine, 1.Cihan Harbi döneminde 1915’in sonlarında, Muş ve Bitlis’in Rus işgali altında olduğu sırada “Doğrayan Dano” ve “Mardinli Mordo” namlarındaki Ermeni çeteleri Diyarbakır yöresinde yüzlerce insanımızı öldürdüler. 

         Diyarbakır bölgesinin Aşiretleri, gerek Rus işgalindeki Bitlis, Muş ve Bingöl’ün kurtarılmasında ve gerekse yöredeki Ermeni isyanlarının bastırılmasında ve katliamlarının önlenmesinde Devletin emrinde canla başla görev yaptılar.

         Ermeniler, I.Cihan Harbi ile Milli Mücadele yıllarında (1914~1921 yılları arasında)  Anadolu’da ~518 bin Türk’ü katlettiler. 1922 yılında Berlin ve Roma’da Talat Paşa, Cemal Paşa, Sait Halim Paşa, Bahattin Şakir ve Cemal Azmi beyi şehit ettiler.

         Buna rağmen Osmanlı Yönetimi, Ermenilerin korunup kollanması yönünde görevlerini eksik yaptıkları gerekçesiyle Türk yöneticilerden ~ 700’ünü idam, 1367’sini de hapis cezasıyla cezalandırdı. (Boğazlıyan Kaymakamı Kemâl Bey, Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey, Diyarbakır Valisi Dr.Mehmet Reşit Bey gibi). 

         1970 ~ 1985 arasında da Ermeniler, Asala tedhiş örgütü kanalıyla çeşitli ülkelerde görevli 41 diplomatımızı şehit ettiler.

         Sonuç olarak 24 Nisan (1915)’te “sözde Ermeni Soykırımı” değil, aksine Ermenilerin yaptığı bir ‘Türk Soykırımı’  söz konusudur.