Almanya’da ırkçılığın doruk noktasına ulaştığı Solingen faciasının 20. yıldönümünde uzmanlar, ırkçılığın geçmişi, bugünü ve geleceğini irdeledi. Neonazi gruplar, ırkçı akımlar uzmanı Dr. Magarete Jäger, 90’lı yıllara göre militan ırkçılıkta gerileme olduğunu ancak yasaların sertleştirilmesiyle kurumsal ırkçılığın yaygınlaştığını söyledi. Romani Rose ise “NSU cinayetlerinde ihmalle dahi olsa sorumluğu olan kişi ve kurumlar değişmedikçe güvenlik birimlerine güvenim yok.” dedi.

Neonazi gruplar, ırkçı akımlar uzmanı Dr. Margarete Jäger, Almanya’da 90’lı yıllara göre militan ırkçılığın gerilediğini ancak yasaların da sertleştirilmesiyle enstitüsel, kurumsal ırkçılığın yaygınlaştığını söyledi. Dr. Jäger bazı yasaların sertleştirilmesiyle toplumdaki belli gruplara yönelik kurumsal ayrımcılık yapıldığını hatırlattı. Romani Rose ise “NSU 10 yıl boyunca cinayetler işlenmiş, devlet hep başka tarafa bakmış. Bu bir tesadüf mü? İhmalle dahi olsa devlet içinde cinayetlerde sorumluluğu olanlar ve o devlet organları değişmedikçe benim güvenlik birimlerine güvenim yoktur.” dedi.

Irkçı akımların uzmanları, beş Türk’ün can verdiği Solingen yangının 20. yılında, ırkçılığın dününü ve bugününü masaya yatırdı, gelecekte yaşanabilecek sorunlara karşı alınması gereken tedbirleri tartıştı. Bonn’daki eski Federal Meclis binasında düzenlenen panelde, uzun süre federal hükümet adına günlük ırkçılık ve medyada ırkçılık araştırmaları yapmış olan Duisburg Dil ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü Başkanı Dr. Margarete Jäger çarpıcı değerlendirmeler yaptı.

Jäger, “O yıllarda mülteciler ve ilgili anayasa maddesi tartışılıyordu ve madde değiştirildi. Tüm bu tartışmalar Solingen saldırısına zemin hazırladı. O zaman yaptığımız analizde, Solingen saldırısında politika, medya ve çeşitli kurumların büyük oranda sorumluluğu olduğunu tespit ettik. Sadece tarz değil, konuşmalardaki içerik de sorunluydu ve başta hükümet Solingen’e kadar böyle konuşulması normaldi. Başbakan Kohl ‘devletin muhtaç hale düşme tehdidi altında’ olduğunu söylüyordu. Gemi doldu (Das Boot ist voll) denildi. Tüm bunların toplumsal şiddete dönüşmesi şaşırtıcı değil.” dedi.

Solingen’in dönüm noktası olduğunu ve özellikle Kırmızı-Yeşil (SPD-Yeşiller) iktidar döneminde devletin adeta yönünün değiştiğini kaydeden Jäger, “Bir zamanlar hiç dile getirilmeyen ‘biz bir göç ülkesiyiz’ tespiti kabul edildi. Vatandaşlık hukukunda değişiklikler yapıldı ama çifte vatandaşlık özellikle Türkler için engellendi.” diye konuştu.

Irkçılık ve önyargıların sürdüğü hatırlatılan Dr. Jäger şöyle devam etti: “Bu militan ırkçılık artık önceki gibi hareket edemiyor. Bence politika ve medya zihinsel kundaklamanın gerçek kundaklamaları getireceğini kavradı. Tabi yine var, Thilo Sarrazin gibi durumlarda ortaya çıkıyor. Militan ırkçılık gerilerken, örneğin iltica yasasının sertleştirilmesi gibi kurumsal düzenlemeler belli bir toplumsal gruba prensip olarak ayrımcılık yapıyor. 2003 yılından itibaren yabancı kökenliler için ayrı şiddet suç istatistiği tutulmaya başlandı. Oturma izni konusunda sorun yaşayan birçok mülteci ve göçmen hakkını ancak mahkemede alabildi.”

Federal Politik Eğitim Merkezi Başkanı Thomas Krüger ise araştırmalara göre insanların politikayla ilk bağlarının yüzde 54 oranında okulda başladığını bildirerek, “Yani öğrenciler 15 yaşına kadar politikayı okuldaki müfredattan öğreniyorlar. Neden biz bu büyük potansiyeli heba ediyoruz bilemiyorum.” dedi. Krüger, KRV eyaletinin tarih derslerini global, çok perspektifli hale getirmesinin önemli olduğunu kaydetti.

Etkinlikte, Solingen faciası üzerine çektiği 93/13 filmi izlenen Mirza Odabaşı ise NSU davasıyla ilgili hiçbir yazıyı sonuna kadar okumaya tahammül edemediğini anlattı. Gazetelerin Beate Zschäepe’nin saçını nasıl yaptırdığını, sakız çiğneyip çiğnemediğini işlemesini mide bulandırıcı bulduğunu ifade eden Odabaşı, eğitim hayatında öğretmenin yaptığı ayrımcılıktan örnek verdi. Odabaşı, “Filmi izleyen benden büyük göçmenler, sorunlarla ilgili ‘20 yıl önce bize sorsan aynı şeyleri anlatırdık’ dediler. Üzücü olan bu.” şeklinde konuştuç

Roman hakları savunucusu Romani Rose ise ırkçı düşüncenin sadece Yahudileri, Türkleri, Romanları değil demokrasiyi, hukuk devletini hedef aldığının altını çizdi.

Türkiye ve Uyum Araştırmaları Vakfı (TAM) Bilim Müdürü Prof. Dr. Hacı Halil Uslucan yapılan araştırmalarda göçmenlerin stres yükünün yerlilerin 20 katına kadar ulaşabildiğini, göçmenlerin birçok yerde görmezden gelinme, ciddiye alınmamayı sık sık yaşadığını söyledi.

Düsseldorf Yüksekokulu Neonazizm Araştırma Merkezi FORENA Müdürü Prof. Dr. Fabian Virchow ise gençlerin nasıl radikalleştiğini anlattı.