Laik demokratik hukuk devletini korumanın en büyük aktörü olan CHP bugüne kadar bu ilkelerden ödün vererek geldiği konusunda bazı kesimlerin yoğun inancı mevcut. 

Çünkü laiklik ve demokrasiyle, insan hakları arasında çok ince bir çizgi var. 

Bugün siyasal İslam'ın sembolü olan birçok konu yaklaşık on yıldır ''insan haklarıdır'' diye ses çıkarılmadan bu günlere geldi ve de CHP bunlara ''göz yumdu'' diyenler haklı mı konusunda tartışmalar var.

 En başta başörtüsü veya türban bir özgürlük alanı mıdır, 

yoksa siyasal İslam'ın sembolü müdür? 

Bazı İslam din adamlarına göre, inançlı kadın örtünmek zorundadır ve saçının bir telini bile göstermesi inanca  uygun değildir. 

Aynı İslam inancının farklı düşünen din alimleriyse örtünmenin dinin bir emri değil tamamen geleneklerin ve Arap bölgeciliğinin getirdiği bir dayatma olarak görüyor. 

 CHP bu konunun bir insan hakkı meselesi olduğunu, bundan dolayı da insanların giyimine, kuşamına karışmanın laiklik, demokratik Cumhuriyet ilkelerinden ödün vermek anlamına gelmediğini, inandığı için jakoben Kemalist kesimin yıllardır dayattığı bu anlayıştan ödün vermekle iyi yaptı diyenler mevcut. 

Bu konuda İslam adına tek görüş olmadığı için, tartışmanın anlamı yok, bana göre de ''özgürlük alanıdır'' isteyen istediği gibi giyinebilir görüşüne katılıyorum. 

Ta ki türbanlılar veya kapalı giyinenler siyasal İslam'ın militanı gibi davranıp, açık giyinenlerin açık giyme özgürlüğüne karışacağı veya baskı yapacağı sınıra kadar. 

İşte gerçek demokrasi ve özgürlük alanına saygılı demokrasi ortamı oluşacağı ana kadar bu tartışma sürecektir.

Bundan dolayı daha önümüzde çok uzun bir yol olduğuna inanıyorum. 

Çünkü bu ortamdan beslenen bir iktidar modeli oluştuğu için onu geri düşürmek veya geri adım arttırmak çok kolay görünmüyor. 

Ayrıca CHP' nin her şeyi özgürlük alanı olarak gördüğü laik demokratik hukuk devletine yapılacak her saldırıyı veya talebi karşı çıkmadan beklemesi ''nereye kadar'' Sorusunu da gündeme getirmektedir. 

Daha öncede yasalarda yapılan değişikliklerde ve özellikle eğitim ve hukuk alanında yapılan değişikliklerde de pasif kaldığı konusunda eleştiriler oldu. 

Bu gün geldiğimiz noktada, CHP bu düzene ''tek adam rejimi'' veya ''otokrat'' bir rejim olarak görüyorsa, ki zaman zaman bu görüş parti tarafından dillendiriliyor. 

 Bugüne kadar buraya gelişi seyreden ve de kitlesel direnişler sergilemeyen CHP olmuştur eleştirisi yapan kesimler de mevcut. 

En son Ayasofya'nın açılmasında CHP ''açarsan aç'' nokrasında bir tavır sergiledi. 

 Oysa kamuoyu araştırılmalarında Ayasofya'nın müze- kilise statüsünde de kalması yönünde %54 civarında taraf olan bir kesim vardı,CHP bunu da kullanmayı akıl etmedi. 

Burada da dindar kesimi ürkütmeyelim, AKP ye koz vermeyelim ve de ''din düşmanı'' diye adı çıkan CHP 'yi bu hatırlatmakların öznesi yapamayalım düşüncesiyle ona da eyvallah deyiverdi. 

Peki bu ülkenin laik demokratik bir hukuk devleti olmasından çıkması için geriye ne kaldı? Ona bakmak gerekir. 

Yarın ''kalanları da kaldırıyorum'' medeni kanunu, kadın erkek eşitliğini, İstanbul sözleşmesini,hukukta çok hukuklu sistemi, (baroların bölünesi bunun ilk adımı olarak görmek mümkün) ve bunun gibi daha birçok konuyu AKP gündeme getirip kafasındaki din devleti, yani İslam Cumhuriyeti modelini dayatırsa CHP ne yapacak? 

İşte esas sorun burada düğümleniyor. 

Bu konuda CHP'nin kitlesel desteği %30' u geçmediğine göre ve bu desteğin %51 olması gerektiğine göre, tek yapılacak iş ''dostlar koalisyonu'' veya Akparti karşısında kendisini konumlandırmış ama CHP gibi düşünmeyen partilerin kuracağı dostlar koalisyonu çıkış noktası olacaktır. 

Bundan dolayı ülkenin AKP ve tek adam rejiminden kurtulmasının tek yolu dostlar koalisyonudur. 

Bu dostlar koalisyonunun ortak paydası ya parlamenter rejimdir. 

Bütün kurumlarıyla güçlendirilmiş  parlamenter rejim dostlar koalisyonun ortak paydasıdır.(Bu konuda T24 internet sitesinde, 17 ağustos 2020 günü Selahattin Demirtaş'ın Güçlendirilmiş Parlamenter sistem nedir? yazısını okuyabilirsiniz) 

HDP,İyi parti, SP ve diğer destekçiler bu ortak paydada buluşmuş durumdalar. 

İşte yapılacak ilk seçimde aynı model İstanbul seçimlerinde olduğu gibi kararlı bir duruşla başarılabilir. 

Bunun için CHP'nin kendi içinde ince ince kıyılmasına izin vermemesi gerekir. 

HDP bugün mağdurdur demokratik yollarla almış olduğu belediyelerin %85' i elinden alınmış,kayyum atanmış  durumda olduğu için ve de AKP'nin istediği kitlesel sokak olaylarına tenezzül etmeden demokratik yollardan tek adam rejimini devirme gününü bekliyor olması bunun en güzel örneğidir. 

Ayrıca İyi parti genel başkanı da ''yola çıktıklarımızı satmayız, millet ittifakına sonuna kadar destek oluruz'' demesi oranında sağlam kaldığını gösteriyor. 

Sonuç AKP'nin tek adam rejimin, demokratik yollardan iktidardan düşürmesi CHP'nin tek başına başarabileceği bir iş olarak görülmüyor. 

Tek yol var, daha evvelde yazmıştım dostlar koalisyonudur. 

Bunun en iyi başarabilecek kişi Kemal Kılıçdaroğlu'dur. 

Kılıçdaroğlu  herkesin ağzına pelesenk ettiği ''karizmatik değil, hitabeti iyi değil, kitleleri arkasından sürükleyemiyor. 

Böyle olsa bile İstanbul seçimlerinde yaptığı en iyi iş dostlar koalisyonun kurmuş olmasıdır ve bu yolda ilk yapılacak seçime kadar Kılıçdaroğlu  desteklenmelidir. 

Partinin önüne çıkacak engellerin bu aşamada proje ve de dış/iç destekle bir engel olarak görmek gerekir.