Bugünlerde eğitim ile ilgili en önemli gündemimiz üniversite sınavları. Sınav öncesi yaşanan stres yerini sonuçların açıklanması ve tercihlerin yapılması stresine devrederken öğrencilerde en azından sınavı atlatmış olmanın bir rahatlığı var tabi ki. Aslında işin en önemli kısmını da atlatmış oluyorlar aslında. Yani sınavdan alacakları puana göre bir kısmı istediği okul değilse bile herhangi bir okula yerleşmiş olacaklar.

Burada yine eğitim sistemimiz üzerine bir sorgu yapmak gereği duyarak diyorum ki bir okula girmek ve o okulu bitirmek seçeneklerinden hangisi daha zor?

Daha küçük yaşlardan başlayarak düşündüğümde her eğitim kademesi için yanıtım, bir okula girmenin zorluğu şeklinde olmaktadır.

Okul öncesini geçiyor ve ilkokul döneminden başlayarak değerlendirme yapmak istiyorum. İlkokula başlayacak olan bir çocuğun ailesi okul ve öğretmen arayışı ile bir telaşa kapılır. Bu her çocuk için geçerli değildir. Bazı aileler evlerinin en yakınındaki okula göndermenin doğal bir süreç olduğunu kabul eder ve belki o okulda iyi bir öğretmen seçeneği araştırır. Bazısı bunu da yapmaz, şansına ne çıkarsa odur der. Ama okul araştırmaya başlayanlar, karşılarına çıkan özel okul seçeneğini es geçemez ve hangisi daha iyi araştırmasına girer. Ama ortada ciddi bir sorun vardır; o iyi denilen okullar bakalım çocuğu öğrenci olarak kabul edecek midir? Evet, o okullar, öğrencileri bir sınava tabi tutmakta ve okullarına öyle kabul etmektedirler. Bu nedenle okula giriş çok zordur, parasını ödüyor olmak yeterli değildir. Kendi mahallesi dışında devlet okulu seçenler de bin bir zorluk ve dalavere ile okula kayıt yaptırmaya çalışırlar. Eğer çocuğun belirgin bir özür durumu varsa, normal dışı olduğu seziliyorsa zaten kendi mahallesindeki okula kabulde bile sıkıntılar yaşar. Kimse normal dışı olanı kabul etmek istemez.

İlkokuldan sonraki eğitim kademelerine geçişte de benzer sorunlar yaşanır. Ortaokul için hemen hemen aynı tür sorunlar vardır. Ama lise için sorunlar bir basamak daha zorlaşmıştır. Yapılan sıralama sınavına göre gidebileceği okulu seçebilir. Yeni bir hazırlık ve mücadele başlar. Mücadele daha iyisini öğrenmek, daha verimli olmak, hayata daha iyi hazırlanmak üzerine değildir. Daha iyi eğitim almak için de değildir. Mücadele sıralama sınavında ön sıralarda yer alarak iyi diye ünlenmiş okullara girebilmektir. Çünkü bu okullara girebilmek ve bu okulların diplomasını almak bir prestij sayılmaktadır. Aslında o okullarda verilen eğitimin diğerlerinden farkı yoktur. Ama yine de zor bir okula girmek içindir bütün çaba.

Daha sonra üniversite için bir mücadele başlar. Kimse kendi istek ve ilgisinin ne olduğuna bakmadan, gelecekte olmak istediği işi düşünmeden, nasıl daha mutlu olacağını hiç aklına getirmeden gece gündüz çalışır. Çalışmak dedimse yeni şeyler öğrenmek, üretmek için değil. Sınavda iyi bir sırayı elde etmek ve o sıraya uygun prestijli okula yerleşmek için. Öğrenildiği düşünülen bütün bilgiler sınav sonrasında silinir gider. Giden zamanın geri dönüşü yoktur, en güzel zamanlar dört şıktan birini seçme işini öğrenmek için harcanmıştır. Artık şıkları olmayan sorunları çözme yetisi yoktur.

Bütün söylediklerimin aslında iyi bir eğitim almak ve iyi bir gelecek kurmak için gerekli olduğu aldatmacası ile herkes sistemin içinde döner durur. Okullar kendilerini iyi okul olarak tanıtır, öğrenciler iyi okullara girmek için çalışır. Okula giren iyi öğrenciler yine okul için reklam aracı olur. Her ikisi de kısır döngü içinde birbirini besler.

İyi okullara giren çocuklar orada da çoktan seçmeli sitemin içinde bulur kendini. Sonraki iyi okula gitmek istiyorsa daha çok soru çözmeli, doğru seçeneği bulmak için kendini eğitmelidir. Deney fareleri vardır. Bir kafesin içinde kendilerine sunulan farklı seçeneklere yönlendirilirler. Doğru seçeneğe gittiğinde yiyecek kazanarak doğru seçeneği bulmaya şartlanır. Çocuklarımızı bu sistemin içinde aynı tür şartlanmaya mahkûm ediyoruz.

Bu noktada en iyi savunmanız, o okullarda iyi eğitim aldıkları olacaktır. Ancak bunda da yanılıyorsunuz. Çocuklar okullarda iyi eğitim almıyorlar. Sadece zaman öldürüyorlar. Okullarda çocukların öğrenmeleri için fırsatlar yaratılmıyor. Onların söylenen bilgileri ezberlemeleri üzerine kurulu bir sistem var. Kendilerine soru sorulduğunda, doğru olarak öğretilen yanıtı vermeleri bekleniyor. Sorunlara kendilerinin çözüm yolları bulmaları istenmiyor. Okullarda iyi eğitim veriliyor olsaydı okullara girmek değil o okullardan mezun olmak zor olurdu.

İlkokulda çocuğun ne öğrendiği önemli değil, geçer not alması önemli. Bir an önce de yaşıtları ile birlikte mezun olup bir üst kademeye geçmesi. Bir üst kademedeki okulda da aynı sistem devam ediyor. Buradaki en önemli kanıtım, okulda alınacak notları ve öğrencilerin yapmaları gereken ödevleri, çocuklardan çok ailelerin dert ediniyor olmalarıdır. Çocuklar okula devam etmeseler de, sınavlardan iyi not almasalar da aslında bir üst sınıfa geçişi sağlanıyor. Ama bazılarının aileleri çocuklardan daha hırslı oldukları için onların yerine sorumlulukları üstleniyor ve çocuklarının iyi notlarla okuldan mezun olmalarını sağlıyorlar.

En son yaşadığımız örnek olay üzerinden açıklayayım; üniversite sınavına giren lise öğrencilerinin devamsızlıklarının affedilmesi ve bu yüzden mağduriyet yaşamayacaklarının söylenmesi. Bu durumun tam adı, mağduriyet yaşamak mı, uyması gereken bir kurala uymadığı için cezasına katlanmak mı? Bu çocuklar sorumluluk sahibi olacak mıdır? Okulda dürüst, işini iyi yapan, sorumluluk sahibi bireyler mi yetiştiriyorduk? Devamsızlık kuralı koyuyoruz, devamsızlık yapanları affediyoruz. Dersten ödev veriyoruz, ödevi yapmayanı affediyoruz. Sınava girmeyeni affediyoruz, trafik kuralını ihlal edeni affediyoruz, vergisini ödemeyeni affediyoruz, izinsiz bina yapanı affediyoruz…. Sonra, ülkemizde neden kurallara uyulmadığını sorguluyoruz.

Gelelim büyük çabalarla kazanılan üniversitelere; orada da sınıf geçmek için çok çalışmak gerekmiyor. İşini iyi öğrenmek gerekmiyor. Sınıfı geçmek için geçer not almak gerekiyor. Bazı okul ve bölümlerde işin gereği olarak farklı durumlar olabilir ama bu söylediğim genel bir durum. Burada da devamsızlıkların affı, okuldan atılmaların affı, sınıf geçme affı….

Burada bir örnek daha verebilirim. Üniversite mezuniyet törenleri. Evet, gidin diploma törenine gerçekten mezun olan kaç kişi var? Mezun olmadan diploma törenine katılan kaç kişi var? Bu törenden sonra okulu bitiremeyeceğini düşünür mü öğrenci? Üniversiteyi geçtim, ortaokul ve liselerde ikinci dönem ortasında mezuniyet törenleri hazırlığı başlar. Nasılsa mezun gözüyle bakılır. Son sınıfa gelmiş sınıfta mı bırakılır? Neden çalışsın ki bu öğrenci, okulu neden önemsesin?

Üniversite mezunu gençler işe girecekken neden tecrübe arıyoruz? Okulda öğrendiklerine güvenmediğimiz için olabilir mi? Neden bilgileri daha taze olduğu halde yeni mezun bir doktora güvenemiyoruz? Neden yeni genç bir öğretmen yerine daha eski öğretmenleri tercih ediyoruz? Okulda bir şey öğrenmediklerini biliyoruz ve işi, işe başladıktan sonra öğreneceklerini de biliyoruz da ondan.

Eğitimle ilgilenen, eğitimden sorumlu olan herkese çağrımdır; okullara girmek bu kadar zor olmamalı. Okullardan mezun olmak zor olmalı. Ancak o zaman okullar öğrenme ortamı olur. Okula giren mutlaka mezun olur gözüyle bakılmaktan vazgeçilmeli. Öğrenciler okula girmek için değil okuldan mezun olmak için çalışmalı. Eğitimin kalitesi zor sınavlar yapılarak değil, zorlu eğitimler yapılarak arttırılabilir.