DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, DEVA Partisi Genel Merkezinde sağlık meslek örgütlerinin temsilcileriyle biraraya geldi. Yaklaşık bir buçuk saat süren toplantıya Türk Tabipler Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı, TTB Genel Sekreteri Vedat Bulut, Türk Diş Hekimleri Birliği (TDB) Merkez Konseyi Başkanı Atilla S. Ataç, Türk Eczacıları Birliği (TEB) Merkez Konseyi Başkanı Erdoğan Çolak, Tüm Radyoloji Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği (TÜMRADDER) Genel Başkan Yardımcısı Ali İpekli, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Eş Genel Başkanı Hüsnü Yıldırım ve Türk Hemşireler Derneği (THD) Genel Başkanı Sevilay Şenol katıldı.

DEVA Partisi heyetinde ise Genel Sekreter Sadullah Ergin, Sağlık Politikaları Başkanı Medeni Yılmaz, Kurumsal İletişim ve Tanıtım Başkanı Sanem Oktar, Ekonomi ve Finans Politikaları Başkanı İbrahim Çanakcı, Sektörel Politikalar Başkanı Birol Aydemir, Sosyal Politikalar Başkanı Elif Esen yer aldı.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ile TTB Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı görüşmenin ardından basının karşısına geçti. Babacan şu ifadeleri kullandı:

Sağlık meslek örgütleri karar süreçlerine dahil edilmeli

Geldiğimiz noktada süreç yönetiminde ciddi sıkıntılar olduğunu gördük. Bugünkü toplantımızda bunu teşhis ve tespit ettik. Sağlık emek meslek örgütlerinin bu sürecin dışında tutulması ve çalışma gruplarında yer verilmemesi başlı başına vahim bir durum. Bir Bilim Kurulu var ama bu işin asıl yükünü çeken tüm sağlık çalışanlarımızın temsil edildiği meslek örgütlerimizin karar şekillendirme yapısı içinde olmaları şart idi. Ama bugüne kadar yapılmadı.

Her meselede olduğu gibi kurumlar da beriki ve öteki taraf olarak değerlendiriliyor. Sağlık gibi tüm vatandaşlarımızı doğrudan ilgilendiren bir durumda bu işin yandaşı ötekisi olmaz. Bu işin dost tarafı, düşman tarafı olmaz. Bu iş ancak kafa kafaya verilip, Türkiye için en doğrusu aranarak yönetilmelidir. Bu şekilde yönetilmeyince, açıklanan rakamlar -ki doğruysa- dünyada üçüncü ülke oluyoruz. Bu, sürecin ne kadar kötü yönetildiğini gösteriyor.

Muhalefet de bu ülkenin iyiliğini istiyor

Hükûmete çağrımız; lütfen insanları dinleyin. Muhalefet partileri de bu ülkenin iyiliği için çalışıyor. Sağlık meslek örgütleri de dahil olmak üzere herkes bu ülkenin iyiliğini istiyor. Herkese “dostum musun düşmanım mısın” diye bakmayın. Bu ülke hepimizin. Gelin sorunun çözümü için beraberce omuz omuza verip çalışalım.

Hem sağlıkta hem de ekonomide acı tablo

İşin ekonomik tarafına baktığımızda; pandemi dönemine zaten son derece zayıf, rezervleri tüketilmiş, hazinenin imkanları tüketilmiş, yedek akçeleri bitirilmiş bir ülke olarak girdik. Bu nedenle hükûmet doğrudan destek konusunda da çok yetersiz kaldı. Esnafımıza, küçük işletmelere doğrudan destek gerekiyordu. Sağlık çalışanlarımızın her türlü ihtiyacının karşılanması gerekiyordu. Pandeminin sağlık çalışanları açısından özellikle bir meslek hastalığı kabul edilmesiyle ilgili hâlâ tereddütler var. Niye? Paramız yeter mi yetmez mi düşüncesi ağır basıyor.

Mali kural olmayınca para da basamadılar

Tam kapatmanın ekonomik maliyetini karşılayacak gücü ve enstrümanı yok. Merkez Bankası yaklaşık 46-47 Milyar Dolar ekside. Ama mali kuralı olan ülkelerde geçici para basma olumsuz etki oluşturmadı. Ancak bizim Merkez Bankasının yedek akçeleri tükenmiş, eksiye düşmüş. En başta bir miktar para basmaya çalıştı ama doların 7 lirayı geçmesi o döneme denk geldi. Baktılar ki para basınca kur sıçrıyor, para da basamadılar.

Hükûmet sıkıştı, muhalefeti suçluyor

Sıkışmışlık ve karar alamazlık var. Her sıkışmada olduğu gibi neyi görüyoruz? Biz kötü yönettik diyemeyeceklerine göre suçlu lazım! Daha dün, “Bu ülkenin ekmeğini yiyip vatanına düşmanlık besleyen, havasını soluyup ezanından bayrağından nefret eden…” diye ifadeler kullanıldı. Böyle bir şey olabilir mi? Vatandaşı ikiye ayırıyorsunuz, karşı cephe ilan ediyorsunuz. Yönetenler kendileri değilmiş gibi muhalefeti suçluyorsunuz. Bir pandemi taraflı bir şekilde yönetilemez.

Uyarılarımızı ilk vakadan bir hafta sonra yaptık

İlk vakanın açıklanmasından bir hafta sonra iki sayfalık bir tavsiye duyurusu yaptık. İşin sağlık ve ekonomik boyutuyla ilgili yapılması gerekenleri sıraladık. İki üç maddeyi hatırlatmakta fayda görüyorum. Salgına karşı alınması gereken önlemlerin yurt içinde ve uluslararası düzeyde konunun tüm tarafları ile istişare halinde ve ortak akıl esas alınarak belirlenmesi büyük önem taşımaktadır. Kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının bir bütünlük ve koordinasyon içinde çalışmaları bu mücadelenin başarısında belirleyici rol oynayacaktır. Krizin etkileri azalıncaya kadar vergi ve diğer kamusal yüklerde muafiyet, indirim ve erteleme yapılmalıdır. Elektrik, su, doğalgaz gibi ödemeler ertelenmelidir. Tüm bunları 17 Mart’ta dedik. Dağıtım şirketlerinin finansman yükü bankalar tarafından karşılanmalıdır. Elektrik parasını almayınca kim finanse edecek? Bankalar bunu yüklenir. Aklın yolu bir. Ama ortak akıl arayışı olmayınca sorunlar sadece büyüyor.