Gazi Eğitim Enstitüsü’ne 1967 sonbaharında kaydoldum. 19 Mayıs 1968 tarihine bu okulun Türkçe bölümünde birinci sınıf öğrencisiydim. Gazi Eğitim’e, Fatsa’da köylü hareketleri içinde bulunmuş biri olarak oldukça donanımlı gelmiştim.

Yükseköğrenim gençliği büyük bir uyanış içindeydi. Türkiye uzun yıllar rejimin bir bekçisi olarak görülen gençlik, işçi ve köylü devrimine doğru yelken açıyordu. O tarihlerde üniversitelerde okuyan gençler daha çok kent kökenliydi. Gazi Eğitimde okuyanlarımızın bir kısmı ise köy kökenliydik. Kız arkadaşlarımız memur ve esnaf çocuklarıydı.

Öğrenci Derneğinin Nisan 1968 kongresinde devrimci grup olarak seçimleri kazandık ve Köycülük kolu başkanlığını üstlendim. Benim aklım fikrim nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan ve içinden geldiğim köylerde ve köylülerdeydi. Onlar uyanmadıkça ve harekete geçmedikçe kurtuluş yoktu.

1968 yılında hâlâ 1 Mayıs İşçi Bayramı yasaktı. O gün “Bahar Bayramı” olarak tatildi. Biz bu günü Gazi Eğitimde Köylü Günü ilan ettik. Birçok engellemelere rağmen, gruplar kurarak 100 kadar arkadaş Ankara’nın yakın köylerine geziler yaptık. Amacımız, gençlerin köylülerle tanışması ve köy hayatını gözleriyle görmeleriydi. Haymana’nın bir köyünde kız arkadaşlarımızla birlikte sofraya oturduğumuzu hatırlıyorum.

19 Mayıs 1968 günü resmî bayram tatilinden yararlanarak ikinci köy gezilerini yaptık. Bu kez Erkek Teknik, Kız Teknik, Turizm Ticaret Yüksek Öğretmen Okulu öğrencilerinden bazı gruplar da bize katıldı. Ankara’nın Ovacık, Abadan, Tulumtaş, Polatlı’nın Şabanözü köylerindeydik.

Gezi dönüşü akşam defterime şunları yazdım: “Bugünkü gezimiz asıl amacımız olan incelemeye çok az girebilmekle birlikte yararlı oldu. Gerek yaptığımız ilk konuşmada, gerek sohbet toplantısında daha çok ulusal bağımsızlıktan yana olma üzerinde durduk. Köylü bu bağımsızlık savaşında anlaşılan önder olamayacak ama onu yürekten destekleyecek. Köy Türkiye’nin en demokrat yeridir. Konuşmak, tartışmak meseleleri anlatmak çok kolay oluyor. Yavaş yavaş üniversite çevreleri köye yönelmeli, köylü ile kaynaşmalı. Hem öğretmeli, hem öğrenmeli. Yüksekokullar arasında yaymalı bunu.”

Köy gezilerimize o zaman bayram ve tatil günü olan 27 Mayıs’ta da devam ettik. Bu sefer köylülere 1961 anayasasını götürüyorduk.

KÖY GEZİLERİMİZİN FAYDALARINDAN BİRİ

Bu gezilerin amacı, öğrenci gençlikle köylüleri buluşturmaktı. Böyle birkaç günübirlik geziyle köylülerin uyandırılmasını beklenemezdi. Bu, köylüler arasında uzun süreyle kalmak ve köylünün hayatını paylaşmakla mümkün olabilirdi. Fakat gezilerin bize kazandırdığı bir anlayışı anlatmadan edemem:

Öğrenci derneğinin benim “Toplumcular Grubu”nun başkan adayı olduğum sonraki kongresinde, karşı gruptan bir öğrenci kürsüye çıkarak şöyle konuştu: “Siz köylüleri mini etek giyen kızlarla mı uyandıracaksınız?” Gerçekten bu gezilere katılan arkadaşlarımızdan biri mini etek giymeye hevesliydi. Yanıma gelerek “Kürsüde bunun ağzının payını vereceğim” dedi.

“Hayır, dedim, öyle yapma. Kürsüye çık. Bu arkadaşımız çok haklı bir uyarıda bulunuyor. Eleştirisini dikkate alıyorum. Bundan sonra mini etek giymeyeceğim de”  dedim.

Kürsüye çıktı ve bunları samimiyetle söyledi. Tabi iki taraftan da şiddetli alkışlar aldı.

Yıldız, o gece yatakhanesinde sabaha kadar uyumamış, bütün eteklerini en az diz hizasına kadar uzatmış.

Üniversite gençliğinin köylü hareketlerine destekleyici olarak katılması 1968’de başladı. Bunlar arasında kızlar var idiyse ki olmalıdır, herhalde köylülerin yadırgayacakları bir kıyafet giymiyorlardı.

19 Mayıs’ı 1968’de böyle kutlamıştık. (19 Mayıs 2022)