Ülke ekonomisi gırtlağına kadar battı! Ne kadar gizlemeye uğraşsalar da rakamlar yalan söyleyemiyor. Sadece yandaş istatistik kurumları aracılığıyla yokmuş gibi gösterilmeye çalışılıyor. Ama gerçekler eninde-sonunda ortaya çıkıyor. Biz yok falan desek de alacaklılar kapıya dayanınca herkes işin aslını anlayacaktır. Bunu önlemenin bence üç yolu var;
--En kolayı ama en riskli olanı “zam” yapmaktır!... Bütçe gelirlerine bakın, bunu iki katına çıkarınca borçların bir kısmını ödeyebilirsiniz. Bu durumda enflasyon patlarmış, halk iyice alım gücünü kaybeder fakirleşirmiş falan filan… Bunlar neyse de “aç köpek fırın yıkar” atasözü bazılarını tir tir titretir.
-- İkinci yol tamamen ülke gerçeklerinin dışında olduğundan tartışmaya bile değmez. Yani üretime, ürettiğini satıp para kazanmaya, böylece borcunu ödemeye çalışma… Ama bizde üretmek çoktandır vazgeçilen gereksiz bir uğraşı olduğundan bu yolu yok sayalım.
-- Üçüncü ve iktidarın dört elle sarılacağı gerçekçi yol ise; bu güne kadar en iyi yaptıkları işi yapmaktır. 100 yıllık tüm değerlerimizi 15 yılda bakanlarının ifadesiyle -babalar gibi- sata sata bitirdiler. Bunlardan gelen milyarlarca dolar yandaşlara doğru uçup gitti. Yerlerine bir kişilik bile istihdam sağlayacak üretim yeri yapılmadı. Paralar betona dönüştürüldü!
Bunlar yetmedi, yolları, köprüleri, tünelleri, denizleri, limanları, turizm alanlarını sattılar. Sata sata satacak bir şey kalmayınca mutlaka yeni çareler bulacaklardır. Vahşi kapitalizm ve yandaş beslemede saadet zincirinin kopmaması için acilen eski borçları kapatmak için gereken parayı yeniden borçlanarak karşılamayı deneyeceklerdir.
Ama bu çare olacak mıdır? Zaten yalvara yakara dünyanın en yüksek faizini verseler de bunlara güvenip borç para verecek ülke bulamadıklarından erken değil baskın seçim yapmak zorunda kalmışlardı. Şimdi yumurta kapıya dayandı. Gereken acil sıcak para neyin karşılığında bulunabilecektir? İşte asıl soru budur!
Parayı verecek olan hayır işi için vermeyeceğine, parasıyla para kazanmak isteyeceğine göre o paralara karşılık neler verilecektir? Borç veren elbette öncelikle “güvence” isteyecektir.
Şimdi “Varlık Fonu”nun neden kurulduğunu anlayabildiniz mi? Hani durduk yerde ülkenin bankaları dahil tüm değerli kurumları bu fona sokuluvermişti ya; işte onlar alınan borçlara karşı gösterilen ipoteklerdi!...
Ama artık onlar da yeni borçlara yetmeyecek gibi; o zaman derhal kaynak yaratmak zorundalar. Bence ilk yapacakları ülkedeki el değmemiş ormanlar, turizm alanları, şehir içinde genellikle henüz “halledilememiş” resmi kurumların olduğu kupon arazileri ve sonunda tarım alanlarımızı yeni borçlara kaynak gösterecekledir. Olmayan tarımdan sorumlu taze atanmış bakanın ilk sözü işi özetliyor; “ülkemizde daha para edecek çok kaliteli tarım arazilerimiz var!...”
Herkes bilir ki, borcunuzu ödeyemezseniz ipoteklerinize el konur. Bizim de gidişimiz buraya doğru olacaktır. Çünkü şu andaki ekonominin batıklığı ve dış borçların acilliği ve ödenemez halde olması iktidara başka çözüm yolu bırakmayacaktır. Yıllardır ekonomiyi sıcak para ve borçla çeviren, bir kuruşluk bile üretim yapmayan iktidar yeniden “para’lanabilmek” için her türlü kapitülasyona razı olacaktır. Bizler de böylece yeniden Osmanlının “Düyun-u Umumi” dönemine dönmüş olacağız. Yeniden Osmanlıya öykünenlerin bu yaşanmış gerçekleri bile tekrar yaşamak isteyeceklerini de test edeceğiz.
O yıkım dönemlerinde yeni bir “Cumhuriyet” kurup “Düyun-u Umumi” borçlarını ödeyip ülkeyi bağımsız, çağdaş, demokratik bir hukuk devletine çeviren bir Atatürk biliyoruz da;
Bundan sonra yine bir Atatürk gelecek midir sizce?