Kenan odaya kapıyı tıklatmadan girdi, elindeki su bardağını masaya bıraktı, taşınabilir belleği şefine uzattı. Şefi Celal, ne Kenan içeriye girerken ne de belleği elinden alırken kafasını kaldırmamıştı. Göz göze gelselerdi bir hafta önce gizli göreve gönderdiği elemanı Kenan’ın gözündeki gururla dolu ışığı görebilecekti. Kenan daha önce birçok görevi başarıyla tamamlamış kurumun gözde ama biraz sakar elemanlarından biriydi. Uzun boyu, esmer teni, sakallı ve bıyıklı yüzü ile ilk bakışta seçilebilir bir yakışıklılığı vardı.

Şef, belleği bilgisayara takmadan önce endişeli bir tavırla sordu: “Virüs yoktur değil mi?” Kenan içinin temizliği gibi güvendiği belleği hakkında kendinden emindi. “Beni bilirsin, her akşam virüs taramasından geçirmeden yatmam şefim.” dedi. Şef yine de belleği açmadan önce kapsamlı bir taramadan geçirmeyi ihmal etmedi. Casus yazılımlar, içine bin bir çeşit hinlik saklanmış virüsler bulaşmış olabilirdi. Bu, her şeyden evvel kurumun gizliliğine açık tehdit demek olurdu.

Kenan’ı geçen hafta bugün odasına çağırmış, eline şu bilgisayara taktığı belleği tutuşturmuş, gizli görevini, gizli damgalı bir kağıda yazılmış bir zarf içinde, gizlice tebliğ etmiş, bir hafta sonra da raporu word dosyası (12 punto, times new roman) halinde getirmesini istemişti.

Kenan üzerinde gizli damgası bulunan zarfı açıp okuduğunda görevinin çok zor olduğunu anlamıştı. Bir hafta boyunca Salkım Sokak’ta “Yasadışı Değil Sıra Dışı Dinleme” yapacaktı. Görevini bildiren kağıdın sonunda küçük bir not vardı. “Her zaman çay içtiğin Ertuğrul’un çay ocağına senin için bir paket bıraktım onu almayı unutma.” Paket dediği ise az önce masaya bıraktığı koca bir su bardağı idi.

Virüs taraması bitince Şef, dosyayı tıkladı. İçinden her biri ev sahibini adıyla isimlendirilmiş tam yedi adet word dosyası çıktı. Bu sırada Kenan araya girdi. “Şefim, her dosyayı oluştururken birçok sıkıntıya katlandım. Mesela bardağı dayayacağım duvarın yüzeyi bazı evlerde yaltımlıydı bazılarında yalıtımsız. O yüzden yalıtımsız evlerde yaptığım dinlemelerde sorun yok, ne duyduysam aynen tutanağa yazdım. Ama aynı şeyi yalıtımlı evlerde yapabildiğimi söyleyemem. Ne kadar duymaya çalıştıysam çalışayım duyamadığım bazı kısımları üç nokta ile doldurdum. Vereceğim rahatsızlıktan dolayı peşinen özür dilemek istiyorum.”

Şef dosyalardan birini çift tıkladı. “Mehmet, elektrik faturasını yatırdın mı? … İyi o zaman bugün su ve doğalgaz da geldi, yarın üçünü birden yatırırsın. Of arkadaş yaa, bu faturalar onbeş günde bir mi geliyor yoksa bana mı öyle geliyor. Aç şu televizyonu da dizimizin özetini izleyelim. İyi buldun şu iki haftada bir özetiyle birlikte dizi izleme fikrini bu sayede aynı saatte olan iki diziyi birlikte takip edebiliyoruz. … Babam beni okutsa mühendis çıkardım belki de.”

Ardından bir başkasını tıkladı. “Bu adam kulüp başkanı değil mi arkadaş? Ne işi var caddelerde meydanlarda? Hem de seçim otobüsü gibi koca koca araçların üzerinde. Hadi onu anladık da peşinden giden binlerce insana ne oluyor. Para versen o kadar adam oraya gitmez. Ben anlamıyorum. Ya bu insanların işi gücü yok yahut akıllarını yitirmişler. Spor dediğin yapılır. Hadi izlenir de diyebiliriz ama bu kadar kendini heba etmek de neyin nesi?”

Bu ikisinin ardından tıkladığı dört tanesinde de günlük dertleri, anlık kızgınlıkları, biriken yalnızlıkları, doyumsuz hırsları, yarım kalmış hikayeleri buldu şef. En son tıkladığı ise şimdiye kadar karşılaşmadığı bir dinleme “tape”siydi. Dosya açılırken, ne şef, böyle bir “tape” ile karşılaşacağını ne de Kenan, bu “tape” yüzünden kurumdaki itibarını bir anda kaybedeceğini hatta işinden olacağını bilmiyordu. “Yahu şu evin duvarına bardak dayayan adam da nereden çıktı. Az önce Saliha ablanın apartmanında bardağı duvara, kulağını da bardağa dayamış elindeki kağıda bir şeyler yazıyordu, şimdi buraya geldi. Aaa bak şimdi de bizim evin duvarında aynısını yapıyor. Elindeki kağıda da hızlı hızlı yazılar yazıyor. Deli midir nedir? Aşikar haneye tecavüz bu. Bak cama vurmaktan da anlamıyor. Şeytan diyor al eline sopayı çık dışarı, şöyle eşek sudan…”