Metris ceza evi karşısında yıllardır boş duran 83 dönümlük araziye, KİPTAŞ'ın uktesinde ''Via /Port Venezia'' adında bir projenin yapılacağı ve satış ofislerinin de TEM kenarına kurulduğunu ziyaret ederek gördüm.

Bir kere projenin adını bile bizim vatandaşın söyleme şansı yok.

Sanki Türkçede kelime kalmamış ve bula bula bu ismi bulmuşlar gibi bir havaya kapılıyor insan.

83 dönüm alanın 40 dönümünde inşaat, 43 dönümü ise sosyal donatı alanı olarak kullanılacağı bilgisini alıyorum.

Toplam 2500 konut ve 300 mağaza ve alışveriş merkezi (AVM) yapılacağı söyleniyor.

Projenin kat planlarına baktığımızda 4+1 dairede 40 metre kare salon çizilmesine karşın, diğer odalar on metre kare çizilmiş.

Yatak odası ise yirmi metre kare, istenilen rakam 600 000 lira.

Yani kat planında ki dengesizlik fiyata da yansımış.

83 dönüm alanda yaklaşık 12000 kişinin hareketli yaşam içinde olacağını kabul edersek, hektar başına 1440 kişi düşüyor ki; buna şehircilikte yoğun yerleşim alanı diyebiliyoruz.

Türkiye'de toplam ilçe sayısı 893. Bu ilçelerin yarısından daha fazlasının nüfusunun 12000 kişiden az olduğunu söyleyebilirim.

İstanbul Şile'nin nüfusu 12 300 olduğunu göz önünde tutarsak 83 dönümlük bir alana yeni bir Şile ilçesi kurmuş oluyoruz.

Projenin ne kadar yoğun olduğu ve gerçekçi olmadığını bu örnek bile göstermeye yetecektir.

Ayrıca blokların 58 kat olması ve katlarda dört asansör olması her blokta yaklaşık iki bin kişinin yaşayacak olması akılla izah edilir bir durum değil.

Batıda elli yıl önce şehircilik bu manada terk edilerek az katlı ve yoğunluğu düşük alanlar tercih edilirken bizim batının elli yıl önce terk ettiği bir anlayışa sarılmış olmamız anlaşılır bir durum değil.

Bu proje Gaziosmanpaşa ilçesi sınırları içinde, Büyükşehir belediyesi tarafından uygulanıyor olması bu projenin ilçe Kent Konseyi gündemine gelmesini de gerektirir.

5393 sayılı belediye kanunun 76 maddesinde önemli projeler bu konseyde konuşulur ve belediye meclisine sunulur derken, bu da yapılmış değil.

Bu projenin çevresine baktığımızda giriş çıkış yollarının ve trafik akışının şimdi bile sıkıştığını görebiliyoruz.

Oraya on iki bin kişinin yerleştiğini düşündüğümüzde, pis su kanallarının, elektriğin, okulun ve caminin de düşünülmediğini görüyoruz.

Yani buraya gelen ve yerleşen ailelerin çocukları tıpkı Anadolu'nun ücra köylerinde olduğu gibi, taşımalı eğitimle okul hayatlarını sürdürecektir.

Buraya kurulan yeni yerleşim alanlarının içinde okul ve ibadet alanı düşünülmemiş.

Yani AVM,iş merkezi ve ticaret ve para ibadet ve eğitimden daha önemli olduğu ortaya çıkıyor.

Sayın Kadir Topbaş'a bu anlamda bir soru sorulmuştu.

Soru yaklaşık şöyleydi. ''Sayın başkan Selçuklu ve Osmanlı şehir yerleşimlerinde kent meydanına çok önem verildiğini biliyoruz.Sizin yaptığınız yeni şehircilik anlayışında ise meydan kavramına hiç önem verilmediğini görüyoruz.
Bunun sebebi nedir?''diye sorulduğunda;

Sayın Topbaş: ''Günümüz şehircilik anlayışında meydanların işlevini AVM'ler karşılıyor.Bundan dolayı meydana ihtiyaç duyulmuyor'' şeklinde bir cevap verdiğini biliyoruz.
Yani bu yaklaşıma göre yakında Beyazıt meydanı ve Taksim meydanına da bir AVM dikilirse hiç şaşırmayalım.

Birazda meydanlardan korkulur oldu sanki.

İnsanlar meydanlara toplanıp sistemin yanlışlarını haykırmaları yerine AVM'lere girsin alım gücünün yetmediği ürünlere bakarak aptal olsun çıksın isteniyor.

Yani evinde televizyon ve dizilerle dizilerek, dışarıda AVM' lere bakarak uyutulsun isteniyor.

Halk oralara bakarken soygun düzeninin soygun işleri tıkır tıkır yürüsün isteniyor.

Ayrıca burada yapılan binalarda İtalya Venedik taklit edilmeye çalışılıyor.

Mimaride ise Hristiyan dininin Katolik ve Ortodoks mezheplerinin mimari anlayışı olan Gotik ve Barok mimari anlayışının karması, Metris karşısına fakir fukaranın içine ikinci bir zengin gettosu olarak dikiliyor.

Oysa AKP belediyecilik anlayışının, İslam dininin bütün argümanlarına dört elle sarılması gerektiği yaklaşımı içinde neden Selçuklu ve Osmanlı konut mimari anlayışına sarılmaz veya taklit etmez bunu da anlamış değilim.
Yani o güzelim Amasya, Safranbolu,Mardin evleri mimari anlayışı olan Türk- İslam mimari anlayışına sırt çevirerek, Hristiyanlığın mimari anlayışı olan, daha doğrusu kilisenin mimari anlayışı olan Gotik ve Barok mimariyi dün köyden gelen Anadolu köylü mahallelerinin burnunun dibine sokmalarını da anlamış değilim.

İstanbul da 58 kat binayı dikeceksin ve on beşinci kattan sonra denizi göreceksin diye övüneceksin.

İstanbul'da denizin dibinde oturup sırtını denize dönen bir toplum anlayışına yüksek katlardan deniz göstermek ise tam bir komedi olsa gerek.

Aracınızla trafikten dolayı deniz kenarına giderek denizi göremeyen insanlar, yapılan yüksek binalardan on beş kilometre ötede duran denizi görmeleri de bir şans olsa gerek.

Bu binalarda yirminci kattan sonra oturanlara paraşütte hediye ediyorlar. Çünkü yangın çıktığında paraşütle atlayıp kurtulsunlar diye. (bunu ben uydurdum).

''Via Port Venezia'' projesi gerçekten çok ilginç.

Bu projede Metris ceza evinde hapis yatan kişilerin yakınları daire almalıdır.

Onuncu kattan sonra ceza evinin olta atılan avlularını tepeden görme olanağını da görmek mümkün.

Bildiğim kadarıyla Metris ceza evinde radikal İslamcı örgüt üyesi olmak suçlamasıyla yatan mahkumlar olduğunu biliyorum.

Satışların kolay olması için orada yatan mahkumların ailelerine birer mektup ve proje maketi gönderilmelidir.

Çünkü bu aileler buradan daire aldığında yakınlarını ayda bir kez görmek yerine her gün yükseklerden görme ve el sallama olanağına kavuşmuş olacaklardır.

Bilgi sahibi değilim ama bu mahkumların ailelerinin tamamının fakir olduğuna ve bu projenin aidatını bile ödeyebilecek güçleri olduğuna inanmıyorum.

Genede satış ofisine ve KİPTAŞ yöneticilerine duyurmuş olalım.

Başka bir konuda TEM kenarında yapılan Avrupa konutları.

Bu proje başladığında daireler iki yüz bin liraya satıldı, şimdi dört yüz milyar deniliyor.

''Bu da projenin doğru olduğunu gösterir'' diyenlerin şehirciliğe insan yaşamı açısından değilde, para açısından baktıklarını gösteren iyi bir örnektir.

Şu anda Avrupa TEM konutlarının dış duvarlarının otobandan gelen araçlardan çıkan kirli gazların kurumlarıyla kaplandığını tespit etmeleri bile, bu projenin doğru olmadığını gösteren iyi bir örnek olduğunu gösterir.
Yani dairenin değerlenmesi iyi bir şehircilik ve insan yerleşimine uygun olduğunu göstermez.

Dünya artık yüksek binalarda konut üretmenin peşini bıraktığı halde, bizim yeni bir şeymiş gibi yüksek binalara sarılmamız dünyayı iyi takip etmediğimizi göstermektedir.

Dünyadaki şehirleri karaların toplam alanında ki payının yüzde iki buçuk olduğunu düşünecek olursak, bütün Türkiye nüfusunu hala İstanbul'a çeken projelerden kaçınmamız gerektiğini hatırlatmakta fayda olduğunu düşünüyorum.

[email protected]