Son günlerde gündemde olan konu eğitim sisteminin 4+4++4 şeklinde tercihli ve kademeli olarak yapılandırılması.

Bu konuyla ilgili hala çok şey söyleniyor ve yazılıyor.

Her siyasi iktidar beslenmiş olduğu toplumsal katmanların güçlenmesini ve diri kalmasını ister.

Bundan dolayı şu anda aktif siyasetin içinde yer alan siyasi partilerin beslendikleri alanlara bakmakta fayda var.

AKP Türkiye'nin daha dindar ve dini eğitim almış olan toplum kesimlerinden ve fakirliğin egemen olduğu alanlardan oy alıyor.

Bunu açacak olursak bu gün imam hatip mezunlarının ve tarikatlardan yetişen toplum kesiminin tamamının AKP ye oy verdiğini herkes biliyor.

İstisnalar hariç.

Bundan dolayı AKP beslenmiş olduğu alanların bu şekilde oluşması için toplumun her kesiminin dindarlaşmasını istemesine hiç şaşırmadım.

Yıllardır başörtüsü ve imam hatip mücadelesi bunun için yapılmaktadır.

Toplumun dindarlaşmasını savunurken, dindar toplumların içine düştüğü çıkmaza bizim ülkemizde düşer mi diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz.

Bu gün 57 tane dindarım diyen Müslüman ülkenin bilimde, sanatta,e debiyatta, sinemada, ekonomide, eğitimde kısacası akılla yapılan işlerde sürünmesi o ülkelerin dindarlığıyla veya dindar olmalarıyla açıklanabilir mi?

İşin özü ve tartışılması gereken esas konu budur.

Demokrasi içinde dini siyasete alet etmeden, yaşam biçimlerini özgürlük alanı olarak algılamış olsak sorun ortadan kalkacak.

Böyle bakınca dindarlık ve dindarlığın getirdiği ekonomi büyüdükçe, AKP'nin oylarının artıyor olması yeni eğitim sisteminin gündeme gelmesini sağlamış oldu.

Beş yaşında ilkokula başlayıp dokuz yaşında tercih özgürlüğüne kavuşacak olan öğrenci ailesinin istediği yönde bir eğitim modeline gidecektir.

Bundan dolayı Sünni İslam'ın egemen olduğu aileler çocuklarını imam hatip okullarına yönlendirecekler korkusu yaygındır.

Bu durumda da bu gün normal lise dediğimiz okulların, bir süre sonra tamamı imam hatip okulu olabilecektir.

''Halk ne isterse o olacaktır'' diyenler, ''ne yapalım halkın büyük çoğunluğu imam hatibi tercih ediyor bundan dolayı normal liseler kapansın okulların tamamı imam hatip müfredatıyla eğitim yapsın'' diyebilecektir.

Çünkü dokuz yaşında tercih yapacak çocuğun özgür iradesiyle karar vereceğini söylemek doğru bir tespit değildir.

Bundan dolayı üç dörtlük eğitim hayata geçtikten on yıl sonra bütün okullar dini eğitim veren okullar haline dönüşecektir.

Bunu görmek için müneccim olmaya da gerek yok.

Bu süre sonunda ise, toplumun tamamına egemen olan dindarlık, şer-i hukuku getirip demokrasiyi yok edebilir mi korkusu toplumun büyük çoğunluğunun kafasında soru işareti olarak durmaktadır.

Gene başka bir siyasi parti olan CHP ise kendisini çağdaş kabul eden her olayın akılla ve bilimle çözülmesi gerektiğine inanan ve eğitim düzeyi yüksek olan gelir düzeyi yüksek kesimlerden oy alıyor.

Düzenli kentleşmenin olduğu sitelerden oy alıyor.

Düzensiz ve çarpık kentleşmenin egemen olduğu kesimlerden oy alamıyor.

Dindarlığın yaygın olduğu toplum kesimlerinden CHP oy alamıyor.

Şu anda ''yeni CHP'' ise buna kafa yoruyor ve dindar kesimden nasıl oy alabiliriz diye düşünüyor.

Toplumun tamamının dindar olması ve dinin siyasallaşması, CHP'nin savunduğu bütün değerlerin yok olması demek olur ki,bu durum ülkenin tek kutuplu faşist veya şeriat yönetimine dönüşmesi demektir.

Kaygıda bundandır.

Başka bir görüş ise Almanya'da dindar insanlar yeşiller partisi ve sosyalist partilere oy verebiliyorsa burada da verebilir tezini savunuyorlar.

Oysa burası Türkiye orası Almanya.

Her iki ülkenin sosyal yapısı çok farklı.

Almanya'da Hristiyan dininin devlet yönetme iddiası 1789 yılı Fransız devrimiyle kiliseye hapsedilmiştir.

Hristiyanlık sadece inanılan bir dindir.

İslam ise ''ben devlet olacağım ve ülkeyi yöneteceğim'' iddiasını hiç bir zaman bırakmamıştır.

Böyle bir önermenin toplumsal karşılığının Türkiye'de olmadığını göremiyorlar.

Dindar olmanın veya dinciliğin egemen olduğu kafanın insanları ne hale getirdiğini anlamak için bir olayı anlatmakta fayda görüyorum.

Karsın bir ilçesinde seçim kampanyası yapan CHP milletvekili yokuş yukarı su taşıyan ihtiyar bir kadının yanına gidiyor ve teyzenin su dolu kaplarını yokuşun başına kadar çıkarıyor.

Yokuşun başına vardıklarında milletvekilinin yanında bulunan vatandaş ''tanıdın mı teyze '' diye soruyor ve teyze cevap vermeden ''beyefendi CHP milletvekili'' diyor.

Bunun üzerine teyzenin cevabı ise ''uyyy be bu suyla abdest alacaktım'' oluyor.

Yani vatandaş CHP milletvekilinin taşıdığı suyla bile abdest alınmaz noktasında kara propagandanın etkisiyle büyümüş.

İşte bu şekilde yetişmiş vatandaşın ve bu anlayışa yıllardır hizmet eden düzenin dokuz yaşında ki çocuğunu dini eğitim yapılan okula göndermesi kadar doğal bir sonuç olabilir mi?

AKP'nin bu yönde üç dörtlük eğitim sistemi getirme isteği de tamamen bu yönde ki insanların kendisine oy verdiğini bildiğiyle ilgilidir.

Üç dörtlük eğitim modeli bundan dolayı gündeme gelmiştir.

Bunun karşısında CHP dışındaki partilerde direnmeyecektir.

Çünkü MHP de toplumun dinselleşmesinden beslenen bir partidir.

Onlarında bu durumdan rahatsız olacağını sanmıyorum.

BDP ise güneydoğuya hapsedilmeyi içine sindiren bir partidir ve Kürtçülük veya Kürt milliyetçiliğini yükselten bir parti olduğu için, Türkiye genelini ilgilendiren bu tür konulara duyarlıklık göstereceğine de inanmıyorum.

Kısacası kim nereden besleniyorsa orasının büyümesini istiyor.

Ülkenin çıkarı için hangi siyasi partinin doğru düşündüğüne ise halk karar veriyor.

İşte esas tehlikede burada yatıyor