Kamuoyu; yıllarca davalarla tutuklamalarla meşgul edildi, ediliyor. Muhalefetin beceriksizliği ile kitlelerin desteği ile iktidarını sürdürenlerin yeni hedefi Suriye ve İran.

Önceki iktidar; ABD’nin Irak işgaline desteği reddedince partisi ikiye bölünmüş, iktidardan düşmüştü. Yeni dinci işbirlikçilere kurdurulan partiyi iktidara getirmişlerdi. Washington, Brüksel, Vatikan, Telaviv destekli, stratejilerle yeni bir sayfasını da açılmış oldu.

Arap baharı altında muhalifleri İstanbul’da toplayan örgütleyen eğiten Amerikan-İngiliz-Fransız şer güçleri ile Türkiye, bütün komşularıyla sorunlu hale getirilmiş oldu.

Birinci dünya savaşından beri bölgede denge politikası ile sürdürülen politika iflas ederken Türkiye yalnızlaştırılıyor.

Oysa; Türkiye’nin yakın çevresinde büyük risk ve tehditler her zaman mevcut.

ABD-İngiltere-Fransa şer ülkeleri ve Türkiyeli işbirlikçiler; geleceğe dair Ortadoğu'daki değişim rüzgarlarının barış, istikrar ve refaha tahvil edilebilmesinin bugünden atılacak cesaretli adımlarla da ilgili olduğunu belirtiyorlar.

Oysa; Komşu Suriye'de akan kan devam etmekte, Irak'ta mezhepsel temelde siyasi istikrarsızlık yaşanmakta, İran'ın nükleer programı çerçevesinde odaklanan gerilimin sıcak bir çatışmaya dönüşme ihtimali bulunmaktadır.

Yakın komşularımızda cereyan eden bu istikrarsızlık ortamı, bölgesel ve küresel güç mücadelesinin provasının yapıldığı yeni bir soğuk savaş sahnesine dönüştürülmek istenmektedir.

Bölgedeki gerilimin sıcak çatışmalara veya iç savaşa sebep olması durumunda, yeni bir belirsizlik ve kaos ortamının doğması yüksek bir ihtimaldir.

Bu şartlar altında Türkiye'nin gelişmeleri uzaktan izleme lüksü de yoktur.

Bir yandan her türlü olumsuz senaryoya karşı hazırlanırken, diğer yandan böylesine bir felaketin önüne geçmek için diplomasinin tüm imkanlarından azami ölçüde yararlanmak mecburiyetindeyiz.

Dolayısıyla, Türkiye için diplomatik aktivizm ve askeri hazırlık bir seçenek değil, zorunluluktur. Yakın bölgemizde cereyan eden bu tehdit ve risklerin güvenlik stratejilerimiz bakımından yeni yansımaları olması da kaçınılmazdır. Bu nedenle, gelişmeleri sınırlarımızın ilerisinde yönlendirebilecek strateji ve yeteneklere sahip olmak mecburiyetindeyiz.

Dünyada pek çok tarihi gelişmeye şahit olduklarını, uluslararası sistemin, siyasi, ekonomik ve askeri bakımdan yeniden şekillenmesine yol açacak bir sürece tanıklık ediliyor..

Taşların yerinden oynadığı, kıtalar ve ülkeler arasındaki güç dengelerinin değiştiği, tarihin akışının hızlandığı bir süreçten geçiliyor. Böyle dönemler, ciddi risklerin olduğu kadar, muazzam fırsatların da doğduğu dönemlerdir.

Küresel stratejik dengelerde meydana gelen büyük dönüşüm ve kaymalar artıyor.

Bu çerçevede; Arap Baharı ile küresel güç dengesinin Asya-Pasifik'e kaymasının stratejik yansımalarını doğru anlamak gerekir.

Yine; yeni küresel stratejik iklim, güvenlik ve güç kavramlarını etkilemektedir.

Türkiye'nin bu gelişmelerin şekillendireceği yeni küresel dengelerde yerini almak için ne tür politikalar izlemesi gerektiği hakkında her kafadan bir ses çıkmaktadır Ancak ABD-İngiltere-Fransa şer üçgenli politikaya uymaya gönüllü işbirlikçiler, Türkiye’yi tehlikeli bir mecraya sürüklemektedirler.

Türkiye’yi yönetenlerin hala göremedikleri konu; Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesinde nihai ülkenin Türkiye olduğu konusudur.

Türkiye, komşu ülkelerdeki muhalif hareketleri desteklerken, rejim değişikliğini batının adına yürütürken, içerdeki tehlikenin hala farkında değil.

Türkiye’de kamplaşma süratle artarken, ÜLKE iç savaşa doğru sürüklenmektedir.

Gaflet, dalalet ve hıyanet içinde olanların anlamadıkları temel gerçek budur.

Bu kapsamda, Türkiye'nin savunma stratejisi VE yeni bir güç konsepti zorunludur.

Günün Sözü: Köpek sahibine, ahlaksız aşağılık insan efendisine biat eder.