AKP, 7 Haziranda seçim kaybetmedi.Seçimin galibiydi. Ancak Hükümet kuramadı. Kuramadı da hükümeti mi bıraktı. Hayır. Yine hükümet Tayyip Erdoğan’ın uhdesinde AKP’nin elindeydi ve yine AKP’nin inisiyatifinde kuruldu.

AKP’nin tek başına hükümet kuramadığı bu süreçte Türkiye yangın yerine döndü.
AKP’nin ‘Açılım’ dediği politikasının başladığı günden bu yana propaganda faaliyetlerinde hep, ‘Bakın artık anneler ağlamıyor’ ve ‘Ekonomik kriz yok’ politikası üzerinde siyaset yaptığını hepimiz biliyoruz.
Peki bu gün ne oldu da, ‘Anneler ağlıyor’ göz yaşı dinmiyor. Ekonomik kriz olduğunca yüksek. Ülkeyi ayakta tutan inşaat sektöründe bile yel kımıldamıyor. İş adamları Katar’da, Suudi Arabistan’da, Birleşik Arap Emirlikleri’nde yaptıkları projeleri satmak için Arap zenginlerini arıyor.

Ne oldu da 7 Haziran’dan sonra silahlar konuşmaya başladı. PKK her yerde askerlerimize, polislerimize saldırıyor. Oysa, şu anda hiç sesleri çıkmaması gereken dönemdeler. Çünkü T.C hükümetinde yakın partilerinin bakanları bile var.

Burada insanlara yaratılan başka bir algı ve arka planda dönen dolaplar var.
Bugün bakıyorsunuz, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, sanki, terör örgütünün yaptığı her pisliği bir muhalefet partisi edasıyla başkalarının üzerine yıkabiliyor.

Yine Ahmet Davutoğlu, sanki başbakan değil de, muhalefetin lideri gibi konuşabiliyor.

Bu ülkeyi 2002’den bu yana Ak Parti yönetiyor. O günden bu yana olup biten her şeyden Ak Parti sorumludur.

PKK’nin bu kadar güçlenmesinden de Ak Parti sorumludur.

Daha önceki yazılarımda değinmiştim...

Türkiye’yi bu hale getiren Ak Parti’nin açılım politikalarıdır. PKK ne zaman bir ateş kes anlaşması yapıldıysa arkasından büyük saldırılarla dönmüştür.

Teröristle pazarlık yapılır mı?

Sen devlet olarak istihbaratını sağlam tutacaksın, vatandaşını teröristten ayıracaksın, teröristin hakkından geleceksin.

Ama Ak Parti’nin açılım politikası ne yazık ki Kürt kardeşlerimizin hemen hemen yüzde 70’ini teröristin yanına attı.

Çünkü o teröristlerle yapılan görüşmeler ve verilen tavizlerle vatandaşlarımız, haklarının İmralı’dan, Kandil’den savunulduğu algısına sahip oldu.
Bu algıyı yaratan da ne yazık ki üzülerek yazıyorum ama, bugünkü Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan sayesinde oldu.

O günlerde neyin hesabını yaptıysa, veya kim neyi yaptırmak isteyip kandırdıysa, (Çünkü kendisi kandırıldığını söyledi) iş bu noktaya geldi.

Şimdi özellikle Güneydoğu’da daha 2010’da yazdığım gibi bir iç savaş var.
Evet iç savaş...
PKK artık dağda değil, kent merkezlerinde de yoğun bir şekilde varlık gösteriyor.
Hem de her tarafta...
Tunceli, Elazığ. Erzurum, Ağrı, Van, Diyarbakır, Hakkari, Şırnak, Bitlis, Bingöl, Şanlıurfa, Siirt gibi illerimizde yaptıkları eylemler bunu bir göstergesi...

Bunlar gösteriyor ki, devletimizin büyük bir istihbarat zafiyetti var.

Bu terör örgütçü bu şekilde yapılanırken, bizim istihbarat birimlerimiz, “Nasıl olsa açılım var” diye uykuya yatmış demek ki...

Askerlerimizin geçtiği her noktada mayın patlatılıyor. Bu hainler bi kadar mayınları düşerken, bizim istihbarat birimlerimiz neredeydi. Nasıl bunlardan haberdar olamadı.
Yoksa kazı yapıp kablo döşeyen teröristleri tarım işçisi mi sandı!...

“Neden bu istihbarat birimlerinin başındakilerden hesap sormuyor, devletin başındakiler “ diyeceğim ama, bunun nedeni de çok belli. Devletin istihbarat biriminin başında da Ak Partili bir isim var. Hakan Fidan.

İstihbarat çok önemlidir. İstihbaratın başındaki bir adam istifa edip siyasete soyunabilir. Parti bile kurabilir her şey olur ama, bu adam tekrar geri dönüp siyasi kimliği ile devletin en önemli güvenlik biriminin başında olamaz. Olduğu zaman o devletin istihbaratı olmaz.

O devletin başındaki onun siyasi yandaşlarının ‘devleti satmaları’ bile raporlara yansımaz...

Onun için Türkiye Cumhuriyetinin bugünkü kara günlerden kurtulması için önemli bir değişime ihtiyacı var.

1 Kasım seçimleri bunun için bir fırsat olur inşallah...