Türkiye , onurunu hiçbir şeye satmayan, vatanını seven,Türk halkı için çalışmaktan mutluluk duyan, Cumhuriyet değerlerine inanan ve Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ün devrimlerini iyi yorumlayıp onun ışığında yaşayan, gerçek yurtseverler tarafından yönetilirse tam bağımsız olabilir.

Ancak bu şekilde Türkiye’nin içinde bulunduğu karanlık dönemden çıkması mümkündür. 

Bunun gerçekleşmesi için en önemli görev, bizlere yani Türk Halkına düşmektedir. Türk halkı dünyada ve ülkemizde olan bitenleri çok iyi anlamalı, dünyayı ve ülkemizi yöneten ve yönetmeye aday olanları çok iyi tanımalıdır. Eğer elinden geliyorsa da Türkiye’nin ve Türk Halkının çıkarlarına ters düşen,Türkiye'yi sömürmeye çalışan tehditlere, düşünce sistemlerine ve bu sistemlerin ortaya çıkardığı kişi ve kuruluşlara karşı koyabilmelidir. 

Aslında en önemli konu da budur: Karşı koyabilmek...

Önce karşı koyabilme gücünü elimizde bulundurabilmeliyiz. Bunu da, ortak hedefe ulaşmak isteyen, aynı şeye inanan ve aynı düşmana karşı mücadele eden kişi ve gruplarla yapabiliriz. Böyle bir mücadele de ancak örgütlü bir yapı ile sürdürülür. Örgütlü, bilinçli ve mücadeleye inanmış bir güç her şeyin üstesinden gelebilir. Örgütlü olabilmek için öncelikle ortak bir amaç olmalıdır. Ortak amaç etrafına toparlanmış kişiler, bütün enerjilerini ve mücadele güçlerini inandıkları bu amaç için vermek zorundadırlar. Ancak bu sayede karşı koyabilme gücü artar.

Bütün bunları, Türkiye’nin içine düştüğü bu karanlık ve onursuz durumdan kurtulabilmesi ve bu durumu içine sindiremeyen Türk Halkının, bir mücadele içine girmesi gerektiği için yazıyorum. Ortak hedef her alanda tam bağımsız bir Türkiye olmalıdır. Mücadele edilmesi gereken asıl düşman, dünyayı tek merkezden yönetmeye çalışan, emperyalizmin önderliğini yapan ABD, mason, yahudi, İngiliz kökenli düşünce kuruluşları, kişiler ve bunların işbirlikçileridir.

Bu mücadele için önce düşmanın kim olduğunu, amacını ve gücünü çok iyi bilmeliyiz. Önce bu kuruluşların önde gelenlerinden CFR'den söz edeceğim.

CFR (Council of Foreign Relations) 21 Temmuz 1921'de New York'ta , dünya politikasını kendi kontrolleri altında tutabilmek, dış ülkelerdeki siyaseti ve siyasetçiyi Amerikan çıkarlarına göre şekillendirmek amacı ile kurulmuştur.

Bu sayede ulusal bütünlük içinde bulunan devletler , şehir devletçiklerine bölünecek daha sonra enerji , madenler, su kaynakları ele geçirilecektir.

Bu kuruluşun bütün maddi giderleri Yahudi J.P.Morgan & Co, Cornegie Vakfı, Rockefeller ailesi ve diğer Yahudi Wall Street bankerleri tarafından karşılanır.

Dünya üzerinde 3500 civarında üyesi bulunmaktadır. Bu kuruluş ABD'nin dış politikasına yön veren, bu şekilde diğer ülkelerinde politik süreçlerini belirleyen bir güce sahiptir.

Bu kuruluşun üyeleri arasında , Soros Vakfının kurucusu, yahudi kökenli George Soros da bulunmaktadır. Soros un Türkiye’de faal olan ve TESEV adı altındaki kuruluşa destek olduğu, bu kuruluşun ne tür toplantılar yaptığı yönetim kurulu ve danışma kurulu üyelerinin kimler olduğuna bakıldığında, gerçek biraz daha kendini gösterecektir.

Bu gerçek emperyalistlerin Türk siyasi hayatının içine ne kadar girdiğinin belgesi olacaktır. Aynı kuruluş , AKP ılımlı İslam projesini ortaya koyup , bu projenin gerçekleşmesi için her türlü atılımı da yapmıştır.

Bunun için önce 28 Şubat süreci ile Milli Görüş geleneğinin yıkılması sağlanmış, daha sonra kurulan Ecevit hükümetinin dağılması için komiserleri olan Kemal Derviş görevlendirilmiş ve Akp projesinin hayat bulmasının yolu açılmıştır.Bu esnada CFR, Abdullah Gül ile yoğun bir şekilde ilgilenmiş 1997 ve 2001 tarihinde yaptıkları toplantılara katılması sağlanmıştır. 2003'de ise Abdullah Gül, CFR’ nin toplantısına ev sahipliği yapmıştır.

Ortadoğu'daki yayılımcı siyasetin sağlıklı işlemesi için hayata geçirilen AKP ılımlı İslam projesine de New York'tan gönderilen, Türkiye’nin şehir devletlerine ayrılması planını içeren memorandum kabul ettirilmiştir.

AKP bu memorandumu kendi tüzüğüne alacak kadar CFR ile içli dışlı olmuştur. Bu sadece AKP ile sınırlı kalmamış, ulusal bütünlüğün timsali olan CHP’ nin, TESEV üyesi genel başkanı da Hakkari’deki mitingde özerklikten bahsetmiştir.

Şu sıralar çıkan Büyükşehir yasası da 2001 yılında CFR’ nin memorandumuna paralellik göstermektedir.Bu yasaya göre yerel yönetimler yani belediyeler daha yetkili ve özerk bir yapıya dönüşecektir.Bu sürecin sonunda CFR’ nin istediği gibi Türkiye kontrolü daha kolay olan küçük şehir devletlere haline gelecektir.

CFR’nin Türkiye için uygun gördüğü siyasi gelişim bununla da bitmemektedir. Türkiye’nin yeni bir anayasası olmalıdır. Çünkü emperyalistlerin daha rahat hareket edebilmesi için ulus bütünlüğünü savunan, devlet olma özelliğini bulunduran, dili bayrağı ve milletiyle bütün olan güçlü bir ülke istenmemektedir.

CFR bütün bunları yönetecek güçlü bir başkanlık sistemi de istemektedir. Ve bunun gerçekleşmesi için toplumun buna yavaş yavaş hazırlanması, bu söylemlerin önceleri fısıltı şeklinde daha sonrada seslice söylenmeye başlanması gerekliliğini savunmaktadırlar. Çünkü direkt söylemlerin tepki doğuracağını toplumun alışma süreci yaşadığını çok iyi analiz etmişlerdir. CIA istasyon şefi Paul HANZE ‘nin “Türk halkına sabah akşam federasyondan bahsedilmeli, kulakları bu duruma alıştırılmalıdır! Sözünden bu durumun ciddiyetini daha iyi anlayabiliriz. Yani CFR’ nin Türkiye için belirlediği tarihi süreçte yeni bir anayasa ,federasyonlara bölünmüş bir Türkiye ve başkanlık sitemi mevcuttur.

CFR gibi emperyalist kuruluşlar planlarını uzun soluklu yaparlar. Süreç içinde kullanacakları iş birlikçileri temelden yetiştirip , zamanı geldiği vakit onlara rol vermeye başlarlar.Ele geçirecekleri ülkenin en önemli siyasal ,ekonomik ve sosyal kuruluşların en etkin yerlerine işbirlikçilerini yerleştirirler.Bu kişiler kendilerini çok iyi saklarlar.Gizliden gizliye görüşmeler yaparlar ve verilecek görevleri eksiksiz olarak yerine getirirler.Şu an Türkiye’nin her kurumu işgal altındadır.İktidarı , muhalefeti medyası,basını,büyük şirketleri,kurumları işgal edilmiştir.Bu işgalciler Türk Halkına hak etmedikleri onursuz bir hayatı dayatmaktadır.İşte bu safhada verilecek karar ya onursuzca yaşayacağız yada düşmana karşı hep birlikte mücadele edeceğiz.

Bunun içinde bilinçli , örgütlü ve kararlı olmalıyız.Asıl düşman ortada.Gücü amacı işbirlikçileri biliniyor.Evet düşman kuvvetli ve örgütlü.Bunun üstesinden gelmek için bizlerinde güçlü olması lazım.Fakat düşman akıllı. Gücümüzü yok etmeyi çok iyi biliyor.Yöntemleri çok etkili. O zaman onurlu Türk Halkının kendine gelmesi lazım.Bir olmayı bütün olmayı becerebilmesi şart.Düşmanın bizleri ayırmak için kullandığı etnik inançsal ve kültürel zenginlikler bizleri birleştirmeli.Bizler tıpkı Milli Mücadele yıllarında ki gibi bir araya gelebilmeliyiz.Ülkenin işgalden kurtulması için bunun en gerekli şey olduğunu bilmeliyiz.Ortak bir kader için buluşup bu ülkede tekrar kardeşlik tohumlarını yeşertmeliyiz.Vatanını , halkını , bayrağını , ülkesini seven herkes dinine , ırkına , rengine milletine bakmadan ortak bir amaç için bütünleşmek ve emperyalizmle mücadele etmek zorundadır.Bunun için AKP'lisi, CHP'lisi, MHP'lisi, BDP'lisi her kim olursa olsun kucaklaşmalı, Mustafa Kemal’in devrimleri ışığında yeniden harekete geçmelidir.

Yoksa iş işten geçmiş olacak...