Barışı; ancak cesur ve bu yolda “hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayanlar 5/54” tesis edebilirler. Cesaretin dini, ırkı yoktur. Toplumsal hafızayla yüzleşme cesaretine sahip olmadan, toplumsal pişmanlık erdemine ulaşılamaz, toplumsal pişmanlık erdemine ulaşmayan toplumlarda ise toplumsal barış ve huzur tam manasıyla sağlanamaz.



Bir kâfiri sevmenin küfrü sevmekle, bir “Zalim Müslüman’dan” buğzetmenin de İslam’a buğzetmeyle eş tutulduğu bu dönemde bunu yazmak, belki de cesaret değil risktir…



Allah, bizi dinimizden ötürü bizimle savaşanları sevmekten alıkoyuyor.[ 60/9] … Ancak bunun; tüm kâfirlerle bütün ilişkileri koparmak anlamına gelmediğini şu ayeti kerimeden anlıyoruz. “Allah, sizi; din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez. Allah adil olanları sever. 60/8;16/106” Bir de mü’minleri bırakıp kâfirlerle dost olma hali yasaklanmıştır. Mü'minleri bırakmadan; onlarla beraber kâfirleri de dost edinmenin yasaklandığı söz konusu edilmemiştir. Bu ayette ayrıca; “Allah adil olanları sever” denilmektedir. Adil olanların kimlikleri ve mensubiyetleri belirtilmemiştir. Sadece; “Adil” adaletli olanları sever denilmiştir.


"Münafıklara, kendileri için elem dolu bir azap olduğunu müjdele. Onlar, Müminleri bırakıp kâfirleri dost edinen kimselerdir. 4/138-139”
Bu âyeti kerimede iki husus dikkatimizi çekmektedir:
1- Müminlerin birbirlerini bırakarak kâfirleri dost edinmeleri konusudur. Buradan Müminler birbirlerini bırakmadan Kâfirlerle dost edinebilir anlamı çıkmaktadır.
2- Kâfirlerle izzet ve şeref elde etmek için dost olmaları ki bunun için İslamî prensiplerden taviz vererek, şahsi çıkar gütmeleri yasaklanmıştır.

“Mü'minler, mü'minleri bırakıp inkârcıları dost edinmesin. Kim böyle yaparsa Allah ile bir ilişiği kalmaz... 3/28” İbn Abbas der ki; “Ensar’dan bir kısım insanları dinlerinden geri çevirmek için, Yahudiler gizlice adam gönderiyorlardı. Onlara, bu Yahudilerden uzak durmaları söylenmesine rağmen bu ilişkilerini devam ettirmeleri üzerine bu ayet nazil oldu.” Bundan anlaşılıyor ki şer’i bir sıkıntı yaratmayacak dostluklarda sıkıntı ve sorumluluk yoktur.
Örneğin; bir Kâfiri sevmenizden/dost edinmenizden ötürü dini hükümlerden alıkonuluyorsanız o dostluk ve sevgi caiz değildir.

Bir diğer ayeti kerime meselenin başka bir yönünü aydınlatmaktadır. "Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana (eksiksiz)iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez. 3/75”
Bu ayetin “Ehli kitaptan öyleleri vardır ki” bölümünde, bazılarının böyle olduğu ama geri kalan diğer bazısının böyle olmadığı veya olmayabileceği sonucu çıkıyor ve bundan da ehli kitaptan öyle olmayanlarla dost olmada her hangi bir sakınca olmayacağı anlaşılıyor. Bu anlama geldiğini varsayıyorum. Zira ilişkin/dostluğun olmazsa ona emanet bırakamazsın!

Hemen sonrasındaki ayette de bizi destekler bir ize rastlanmaktadır. “Hayır! Kim sözünü yerine getirir ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, şüphesiz Allah da sakınanları sever. 3/75” Bu ayette Allah, “Kim” bu hasletleri taşıyorsa demektedir… Diğer bir ayette de “Düşmanlık” kaydı olduğunu görmekteyiz. “Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy sopları olsalar bile, Allah’a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. 58/22”

Burada, Allah ve Resulüne düşmanlık yapmıyorlarsa onları sevmek veya dost edinmekte bir sakınca yoktur sonucuna varıyoruz.

Allah, dünyalık bir menfaat/makam için kâfirleri dost edinmekten bizleri alıkoyuyor. Esasen kâfirlerle yapılacak dostluk; Müslümanlardan koparak veya Müslümanların aleyhine olmamalıdır. Men edilen budur…

“Bu, onların dünya hayatını sevip ahirete tercih etmelerinden…16/107” Dünyayı ahirete tercih etme. Yani; dünya makamını/hayatını tercih ederek Kâfirleri dost edinmek… İyilikten ziyade; menfaat sağlamak… Dünyalık makamlar için kurulan dostluklar… Kişi, bir Kâfiri küfründen dolayı değil de iyi bir hasletinden ötürü seviyorsa yine de küfrü sevmiş olur mu?


Peki, ya zalim Müslümanları sevmemek, onlara kin beslemek! Kâfirleri sevmekten önce bunu tartışmak gerekli değil mi?

Çünkü birçok kez; adil kâfirleri sevmeye zalim Müslümanlar sebep olmaktadır. Adil bir Kâfiri sevmek ya da zalim bir Müslüman’ı sevmek! “Kişi dostunun dini üzerinedir” diyen peygamber, dini tanımlarken: “ Din; Nasihattir” demiştir…


Müslümanların Kur’anla yüzleşme zamanı gelmedi mi? Müslümanlar ne zaman Kur’an’la yüzleşme cesaretinde bulunacaklar? Başka bir ifade ile Müslümanlar, ne zaman peygamberimizin de ahlakı olan Kur’an-î bir İslam’ı yaşamaya başlayarak “Toplumsal Barışa” katkı sunacaklar?


Müslümanlar öncelikle kendi coğrafyalarında “Toplumsal Barışı” başarıp, diğer toplumların arasında da barışı sağlayarak; dünyaya huzuru ve barışı getirme misyonlarını ne zaman yüklenecekler?


Burada “Kâfirleri Sevin” veya “Müslümanlara Buğzedin” derdinde de, savaşımında da değilim… Ne Kâfirle, ne Müslüman’la, benim kavgam hak, hukuk, adalet ve erdem ilkeleri doğrultusunda benimle…