29.6.2001 tarihinde yasalaşan 4708 sayılı ''Yapı Denetim Kanunun'' getirdiği yenilikler doğrultusunda yaklaşık 13 yıldır çalışıyoruz.

Yasa ilk günlerde tam anlaşılamadıysa da bu gün gelinen noktada hala eksikler yanlışlar devam ediyor olsa da, inşaat sektöründe yeni bir açılım getirmiştir.

Yasanın iyi yanları bir yana bir eksiği varki, bundan söz etmeden geçemeyeceğim.

Bu durum,bir damacana temiz suyun içine damlatılan bir damla sidik gibi anlatılabilir.

301 madencinin katledildiği SOMA cinayeti, aynı hataların yapı denetimde de devam ettiğini bir kez daha hatırlamamıza vesile oldu.

SOMA da maden işletmelerini denetleyen kişilerin 2013 yılının ocak ayında yürürlüğe giren 6331 sayılı iş güvenliği yasasına istinaden bağımsız olmayan kişilerin denetleme yaptığına şahit olduk.

Bu yasa da iş yerinde elli kişiyi geçen çalışanı olan iş yerlerinde bir tane iş güvenliği uzmanı çalıştırma zorunluluğu getiriyor.

Çalışan iş güvenliği uzmanının maaşını ocağı işleten firma veriyor ve devlet diyorki, ''Git maaş aldığın kurumu denetle.''

Yani ver gülüm al gülüm.

Düşünün patronu ocak sahibi olan iş denetleyicisi denetim sonucunda ocakta aksilik eksiklik bulduğunda rapor edip ocağı kapatmak istese kapatabilir mi?

Düşünmeye gerek yok elbette cevap HAYIR.

Hangi akıl 6331 sayılı yasayı hazırlamış ve bu haliyle yürürlüğe sokmuş akıl alacak bir durum gibi görünmüyor.

6331 sayılı iş güvenliği yasasının hemen gözden geçirilerek denetleyicilerin bağımsız ve özgür bir kurumun çatısı altında toplanarak denetimlerin yapılmasını gerektirecektir.

Bu durum madenlerde ve bu alanda devam ederken aynı durum 4708 sayılı Yapı Denetim Kanununda da geçerli.

İnşaatların denetimini yapan özel şirketler beton kalitesinden, inşattaki demir işçiliğine kadar denetler ve aksilik gördüğünde ise müteahhit firmayı uyarır.

Gerçek böyle midir elbette HAYIR.

İşi veren müteahhit firma parayı da ödediği için müşteri hizmet ilişkisinde denetimde müteahhit'i zor duruma sokacak hiç bir radikal adımı atma şansı yoktur.

Yani müteahhit işi ve parayı size verdiği için o sizin patronunuz olur.
Bu durumda siz parayı aldığınız kişiyi denetlemek durumunda kalıyorsunuz.

Yapı denetim kanunun en büyük eksiği yaklaşık on beş yıldır vardır.

Şahsım adına söylüyorum inşaat mühendisi çalışanı olarak bu konuyu her platformda dile getirdim ve en az dört tane de makaleyi AYDINSES gazetesinde yazdım.

Yasa bu haliyle kaldığı sürece inşaatları mevzuata uygun denetleme şansınız yoktur.

Düşünün size para ödeyen müteahhitle şantiyede karşı karşıya geldiniz ve şantiyede eksikleri tespit ediyorsunuz.

Adam size dönüp diyorki;

''Kardeşim sende her şeyi görüyorsun, eksiklikleri tespit ediyorsun bunları da görme,üstelik senin paranı ben veriyorum beni idare etmek zorundasın''

İnanın on beş yıldır yapı denetimler bu mantık içerisinde çalışıyor ve hala da çalışmaya devam ediyor.

İş kazalarında inşaat sektörü birinci sırada görünüyor.

2011 yılında 1700 işçi iş kazsında hayatını kaybediyor.

Her gün 190 iş kazsı meydana geliyor.

2000 yılından 2014 yılına kadar iş kazalarında ölenler her yıl düzenli olarak artıyor.

Bunun nedeni yanlış denetim yasası ve kadercilik.

301 canın aynı anda SOMA da ölmesi herkesi derinden sarstı.

Oysa her gün inşaat sektöründe ortalama beş kişi ölüyor ve yılda 2000' e yakın ölüm oluyor.

Bu durumun dikkat çekmesi için ille de bir anda 301 kişinin ölmesi mi gerekiyor?

SOMA madeninde işlenen toplu cinayettir ama inşaat sektöründe her gün beşer beşer insanlar ölüyor.

İnşaat sektöründeki ölümler perakende bir şekilde olduğu için dikkat çekmiyor.

Sonuç olarak;

Bir an önce 4708 sayılı yapı denetim kanunu ve 6331 sayılı iş güvenliği yasası AB müktesebatına uygun hale getirilmelidir.

Bir an önce Almanya ne yapıyorsa ABD nasıl bir iş güvenliği yasasıyla çalışıyorsa meclis yemeden içmeden tatile girmeden bu yasaları yapmalıdır ve işçi ölümlerinin önüne geçecek adımları atmalıdır.

Ayrıca iş kazalarındaki ölümlerin kader alın yazısı olamayacağını da ''Kömür karası yürek yarası'' başlıklı makalemde dile getirmeye çalışmıştım.