CHP'nin seçim aldığı ilçelerin ve illerin daha kentli, daha modern ve ara sıra içki içen veya içkiyle inanç anlamında sorunu olmayan, dindarlığı dincilik ölçüsünde yapmayan, çağın gerekleri olan internetle sıkı bağı olan kesimlerin egemen olduğu yerlerde iktidar olduğunu görüyoruz.

Bu tespit yeni değil, herkesin bildiği kalıp bir yaklaşım.

Bu durumda, şehirlerde köylülüğü yaşayan ve yaşam biçimini kentli gibi değil de hala köylü gibi sürdüren kesimlerde CHP'nin oy alamadığını görüyoruz.

Bunu aynı yöreden çıkmış ve aynı köyden çıkmış farklı şehirlerde yaşayan kök kültürü aynı olan insanlarda da gözlemliyoruz.

Aynı köyden çıkmış bir kişi İzmir veya Antalya'da  turizme, denize ve modern yaşam biçimine dönük yerlerdeki aynı köylünün geçmiş değerlerini üzerinden attığını ve daha modern düşüncelerle on beş yirmi yıl gibi sosyolojk açıdan kısa sayılabilecek sürede dönüştüğünü görüyoruz.

Aynı köyden aynı sosyolojik kökten gelen daha çok köylü kültürünün egemen olduğu yerlerde yaşayan kişilerin ise yirmi yıllık sürede köyde bildiği sosyolojik değerlerden daha geri gittiğini görüyoruz.

Yani aynı kökten gelen, aynı kültür izlerini üzerinde taşıyan iki kişinin de değişimi yaşadığı çevreyle ilişkili olarak değiştiğini ileri gittiğini diğerinin ise geri gittiğini gözlemlemek mümkün.

İşte bu yapı siyaseti belirliyor.

Özellikle İstanbul'da modern yaşamı kavrayan ve ilerlemeyi bilimle akılla olabileceğine inanan kesimler, CHP derken, daha tutucu yaşam biçimini tamamen dini değerlere göre şekillendiren ve geçmiş değerlerini muhafaza eden kesimler ise AKP'yi şekillendiriyor.

Kadıköy, Beşiktaş, Sarıyer gibi ilçelerin CHP tarafından kazanılması tamamen bu anlayışın ürünüdür.

Bağcılar, Gaziosmanpaşa ve Sultangazi gibi şehirde köylülüğü yaşayan ve ilerlemeye, kadının çalışma yaşamında yer almasına karşı duran, daha çok dini değerlerin yaşamına yön verdiği ilçeler de ise AKP sürekli seçim kazanıyor.

O halde buradan yola çıkarsak sosyal demokrasi bir şehir ideolojisi olmuş iken,muhafazakar ve tutucu anlayışların egemen olduğu daha çok köylülüğün egemen olduğu yerlerde ise AKP iktidardır.

Bundan dolayı siz ne yaparsanız yapın, köylülük, muhafazakarlık,eğitimsizlik,dindarlık,fakirlik ise AKP nin iktidar damarıdır.

Sosyal demokrasi dünya da her ne kadar fakirlerin, yoksulların, ezilenlerin kendine yer bulduğu liman olurken,bizim ülkemizde ise sol ve sosyal demokrasi kentlilerin orta ve üst gelir gruplarının, beyaz yakalıların kısacası şehirle uyum sağlayanların bulunduğu yer haline gelmiştir.

Bu durumun tespitine katkı olur mu bilmiyorum ama, CHP' nin toplantılarında yaptığım bir kaç gözlemimi paylaşmak isterim.

Toplantıya gelen orta yaş grupları ve üstü insanlar toplantıya lüks araçlarla gelirler,en lezzetli yemekleri yerler, en güzel yerlerde otururlar.

Her yıl tatil yaparlar, parasızlık ve yoksulluk nedir bilmezler, kürsü konuşmalarında ise ''Ezilenlerden, yoksullardan, işçi sınıfından'' bahsederler.

Yani kürsü önderleri kendi sınıfı üst burjuvada yer alırken, sözleri proleteryanın kültürüyle şekillenmiştir.

Bu durumda bu konuşmanın sahibi teorisi ve pratiği aynı olmadığı için ezilenler denilen kesimlerin onunla kendisini aynı sınıfta görmediği için sözlerin ''ezilenler...'' diye başlaması onun ona inanmasına yetmemektedir

Çünkü kendi pratiği tam bir burjuva iken, söylemin sol olması kitleleri inandırmıyor.

AKP de ise durum bunun tam tersidir.

AKP sözcüleri, öncüleri sürekli zengin olmanın erdemlerinden ve burjuva olmanın iyi bir şey olduğunu anlatırken, kazanmış oldukları düzenin artı değerleri içinde kendisini dinleyen ve sürekli o söylemin sahibinden sadaka bekleyen kesim tamda sadaka denilecek payını aldığı için onun zenginliğinden rahatsız olmadan onunla birlikte oylaşarak kardeş gibi geçinebilmiştir.

(Aileden sorumlu bakan sayın Fatma şahin açıkladı.Geçen yıl ülkemizde yirmi yedi milyon insan sosyal yardım almış.Oy nereden geliyor anlaşılabiliyor mu?)

Yani ''Sol'' diyorsan, yaşam biçiminde sol olacak.

Villalar da, köşkler de oturarak, Q7'lere binerek, ''Ben emekten yanayım'' diyorsanız ve elinizdeki artı değerleri en azından sadaka kültürü içinde de paylaşamıyorsanız, sadece şehirli elit bir kesimin partisi olmaktan öte geçemezsiniz.

Gaziosmanpaşa ölçeğine bakacak olursak, batılı kültürle yetişmiş, kentli olmanın birazcık olsun artı değerlerini yaşamına katmış olan mahalleler CHP ye oy verirken,köylü kültürüyle ve dindarlığın sosyal değerleriyle kendisini ifade etmiş fakirlik ve eğitimsizliğin egemen olduğu mahallelerde AKP çıkmaktadır.(Fakir olmak ve dindar olmak da insanların kendi tercihleriyle ortaya çıkmış değerler değildir.)

Son iki seçime yeni değer yargıları ve mikro kültürler de katıldı.

Alevi nüfusun fazla olduğu mahalleler CHP derken, Sünni nüfus AKP demiştir.

Ayrıca Kürt nüfusun fazla olduğu mahalleler ise BDP demiştir.

Sosyolojik açıdan bu durum bizim seçmen profilimizde yeni bir yaklaşımdır ve bu yaklaşımdan en büyük zararı CHP görmüştür ve yeni seçimlerde görmeye devam edecektir.

AKP ve cemaatçi çevreler bu durumdan vazife çıkartarak ''CHP Alevilerin partisidir diyerek CHP yi belli bir nüfusun oy verdiği bir parti görüntüsünün yayılması için çaba göstermiştir.

Bundan dolayı bizim ülkemizde sol, sağ, dinci, İslamcı siyaset net değildir ve sınıflar homojen dağılım göstermemiştir.

Her şey birbirine geçmiş karışmıştır.

Emekçiler, emeği savunuyorum diyene oy vermezken, emekçilerin, emeklilerin kıt kanaat yaşamasına neden olan parti bu kesimlerden oy almaktadır.

Yani ''Ez beni al oyumu da'' denilebilir

Bu sosyolojik ortam AKP için altın madeniyken,bu ortam CHP için kazının devam ettiği ve henüz madenin çıktığına dair hiç bir işaretin olmadığı bir ortamdır.

''Yeni CHP'' diyenlerin bu sosyolojik ortama göre yeni şeyler söylemesi gerekirken, statükonun imparatorluğunda kral olmayı yeğlemek kolaycılığını seçmişlerdir.