Skandal üstüne skandal...

Türkiye son günlerde önemli bir süreçten geçiyor. 17 Aralık'ta yapılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonu, ülkede taşları yerinden oynattı.

Bir zamanlar iktidarın destek verdiği operasyonlarla Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 'Kozmik Odası'na giren yargıçlar, bu sefer cephe değiştirdi.

Hükümetin 4 bakanı ve bir belediye başkanı ile ilgili yaptığı operasyonu aynı güne denk gelince kıyamet koptu...

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yapılan operasyonu ilk aşamada hükümete kurulmuş bir komplo olarak değerlendirse de, ilgili 4 bakanı görevden aldı.
İş bakanları görevden almakla bitmedi...

Tabi ki işin arkasının geleceği o günden belliydi. 2. dalga operasyonun önü kesildi.

Başbakan Erdoğan'ın çocuklarının içinde bulunduğu Vakfa Fatih Belediyesi tarafından yapılarak verilen yurt binası ve iş adamları arasında ki kara para trafiğini içeren operasyon engellendi...

Yasal düzenlemeler bile panik içinde yapılmaya başlandı.

Kolluk Kuvvetlerinin amirlerine bilgi vermeden herhangi bir operasyona katılması çıkartılan genelge ile engellendi.

Daha önce, Cumhuriyet Savcısı'ndan emir alan adli kolluk kuvveti polis ve jandarma artık, Savcıdan aldığı operasyon emrini üst amirlerine bildirmek zorunda...
Peki bu işlem yürürlükte olsaydı, bakanların çocuklarına operasyon yapılabilir miydi? İçişleri Bakanı'nın oğlunun evine hangi polis gidebilirdi.
Böyle bir durumda bir emniyet müdürü, bir jandarma komutanı veya savcıların üst organları rüşvet alsa, yolsuzluk yapsa kısaca memleketi satsa yapacak bir şey yok...

Buna dense dense 'Ganimet paylaşımı' denir.

Arkasından Mehmet Ali Şahin'in 'İmamlık' mesleğini kirleten sözleri. Cemaatin imamları sözleri bu meslek gurubunda hiç hoş karşılanmamıştır. Ne demek, Yargıtay'ın İmamı, HSYK'nın İmamı, Eğitim'in İmamı...

Bu sözleri AKP iktidarı öncesinde başka gruplar, askerler söylemiş olsalardı, görmedikleri hakaret kalmazdı...

Şu bir gerçek, bu ülkede din üzerinden yapılan söylemleri de 'Dini savunduğunu öne süren AKP' ye yok ettiriyorlar... Bir zamanlar, TSK'nın engelleyemediği, '28 Şubat post modern darbesi' adı verilen hareketin bile engelleyemediği devlet içindeki cemaat yapılanmasını yok etme görevi, bu yapılanmaya en büyük desteği veren ve atamalarını yapan AKP'ye kaldı.

Bir başka skandal ise TIR olayı... Bir devlet kendin kendini bu kadar ele verebilir mi? Yardım malzemeleri var dediğiniz TIR'ı kendi görevli savcınızdan saklıyorsunuz. Burada suç savcının mı, bu işi yapan diğer devlet görevlilerinin mi? Devlet olarak kendi kendimizi uluslararası hukuk karşısında sıkıntıya sokuyoruz.

O TIR'ın içi silah yüklü olsa bile çağırırsınız Savcınızı, işin iç yüzünü anlatırsınız, o da ona göre hareket eder. Ama savcı gelen ihbarı değerlendirecek, Jandarma ve Polisle operasyona gidiyor, devletin başka görevlileriyle karşı karşıya kalıyor...

Bu ne kadar acemi bir devlet yönetimi...

Kara para ile mücadele etmesi gereken bakanların ve bankacının evinden kutu kutu paralar çıkıyor, bunların kaynağını açıklama yerine konuyu saptırıp, 'İktidara karşı operasyon' yapılıyor, dış güçler bunu organize ediyor' diye ülkeyi küçültüyoruz.

Ortada şüpheli bir TIR var, savcıya aratmıyorsunuz, yeni 'Dış güçler' diyorsunuz.

Bir yerde bir yolsuzluk ve rüşvet iddiası varsa, bu iddiaları milletin vicdanını rahatlatacak şekilde açıklamasının yapılması gerekir. Her iddia doğru mudur?

Doğru değilse yanlışının açıklanması gerekir.

Ya Allah aşkına dış güçlerin bu ülke ile uğraşmadığı bir dönem var mıdır. Bu Coğrafyanın tarihinden bu yana hep dış güçler vardır...

O zaman siz de uyanık olacaksınız ve dış güçlere bu topaklar üzerinde oyun oynatmayacaksınız.

Devlet olmanın, iktidar olmanın en önemli unsuru budur.

Yoksa iktidar olamazsınız.

Eski Başbakanlık danışmanı iş adamı Cüneyt Zapsu'nun dediği gibi paspas olup süpürülüp atılırsınız.