Bu nasıl bir devlet yönetimi... Bu ne kadar acizlik... Yapılan açıklamalar aczi ne kadar ortaya koyuyor... Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğulu ve diğer ilgililer....
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en üst düzey bürokratları biraraya geliyor, Suriye’ye başlatılacak bir savaş için plan yapıyor. 

Bu Planlar bir şekilde dışarı sızıyor, Türkiye ve dünya kamuoyunun gözleri önüne seriliyor... 
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sırları ayaklar altındı. Ülkeyi hem içeride hem dışarıda son derece zora sokacak bir görüşmeda konuşulanlar sosyal ağlarda paylaşılıyor. 
Evet bunu içeriden sızdıranlar varsa vatan hainidir ve bulunarak cezası verilmelidir. 

İçeriden sızdıran kişi de toplantıya katılanların sayısı kadar olabilir. Herkes burada şüphelidir. Hatta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bile bu iş aydınlanana kadar şüpledir. Yine MİT Müsteşarı ve diğer toplantıdakilerde aynı şekilde şüpheliler arasındadır...

Çünkü dışarı sızan bilgiler öyle “ortam dinlemesi”, “Bizi dinlemişler bu bir savaş ilanıdır” gibi sözlerle geçiştirilemez 

Bu ülkede ilginç ve geçmişte eşi benzeri olmayan şeyler oluyor. Bunların kamuoyuna yoğun olarak yansıyan tarafı ise 17 Aralık 2013 yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ardından yaşanıyor.
Şimdi, devletin gizli bir toplantısında yapılanlar birebir sızdırılıyor ve konuşmalar internette dolaşıyor. 
Böyle durumlarda hep aklıma komplo teorileri geliyor. 

Hükümetin 17 Aralıktan sonraki icraatlarını bir göz önünden geçirin. 
4 tane bakan gitti, çocuklarının evlerinde, bir bankacının evinde kutu kutu paralar bulundu. Bunlarla ilgili hesap vermesi gereken zanlılar var iken, bu operasyonu yapan savcılar polisler hesaba çekildi. Her biri sürgün yedi. 
Referandumda halk oyu ile kabul edilen yargı ile ilgili kanun maddeleri bir gecede AKP’li vekillerin oyları ile yok edildi. 
Yargı direkt hükümetin emrine sokuldu. Herşey Adalet Bakanı’nın inisiyatifine verildi. 

Meclis’e zoraki olarak getirilen fezlekeler hakkında gizlilik kararı konuldu. Fezlekelerin okunma engellendi. 
Kısacası hükümetle ilgili tüm iddiaların üzeri karartıldı ve karartılmaya devam ediliyor. Çıkıp ta bir Allah’ın kulu, “Biz kendimize güveniyoruz. Biz yargıya güveniyoruz” diyemedi. Bu aşamadan sonra yapılacak yargılama da artık insanlara güven vermeyecektir. 

Bir tek Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün tutumu takdire değerdi. “Beni de dinliyorlar. Dinlemişler. Ne kadar dinlerlerse dinlesinler, benim korkacak bir şeyim yok...” İşte hükümet kanadından da böyle açıklamalar gelebilseydi bu gün yaşanan sıkıntılar olmazdı. 
Tabi bu kadar iddianın üstünü örtmekte kolay olmuyor. 

Hemen yabancı güçler ve Paralel devlet tezi ortaya atıldı.

Sizlerin evlerinde para kutuları, adı geçen yabancılarla konuşmalar, pazarlıklar yapılırken çekilen kayıtlar ve fotoğraflar olmasa... Sadece ve sadece bunlar sözden ibaret olsa bu iddalara tamam diyebiliriz... Ancak burada verilmesi gereken bir hesap var iken halkın algısını değiştirip, mağduriyet algısı yaratılmaya çalışıldığı ortada...
Gelelim, gizli toplantının sızmasına...
.
Sen devletsin... Senin bu kadar sıkıntılı bir dönemde, komşularınla yaşadığın sıkıntılar ortadayken yapacağın bir toplantının güvenliğini sağlayamamışsan suç yine sendi. Teknoloji ile neler yapılabileceği ortada. Ortam dinlemesinden, böcek yerleştirmeye, dijital dinlemelere ve kayıtlara kadar bizim bilmediğimiz çok teknikler olduğunu düşünüyorum. 

Davutoğlu, “Bu bir savaş ilanıdır” diyor. Sanki bunu kiminyaptığını biliyormuş gibi bir söylem. Bunu Suriye’mi yaptı? Peki Suriye bunu yapabiliyorsa, sen devlet olarak bu dinlemeleri engelleyecek tedbirleri neden alamıyorsun?
Sonra çıkıp suçlu arıyorsunuz. Bu işin tek suçlusu bu işin teknik ekibidir. Hatta bu teknik ekip, içerideki mevcut kişilerin yapabileceği gizli bir kaydı bile tespit edebilecek cihazlara sahiptir diye düşünüyorum.
Şimdi çıkıp bunu o yaptı bu yaptı demenin anlamı yok. 

Yabancı istihbarat teşkilatlarını suçlayacaksanız, adamlara bravo derim. Çünkü istihbarat teşkilatlarının işleri budur. Düşünsenize bu kayıtları Suriye dinledi ve sızdırdı... Esad adamlarını nasıl ödüllendirmiştir. Çünkü Türkiye’nin nasıl bir savaş senaryosu ürettiğini bire bir bilebiliyor. 

Bizim MİT’in görevi de bu değil mi? Önemli olan sizin bunları önleyebilmeniz.

Onun için diyorum ki, bu devlet bitmiş, devletin her kademesi kokuşmuş, çürümüş...
Bundan daha rezalet ne olabilir...

Bu hükümet 12 yıldır görev başında, devletin her kademesiyle oynadı... 

Kendi söylemleriyle, TSK’yi dize getirdi... Yargı’da gereken düzenlemeleri yaptı. MİT’i yeniden yapılandırdı. Emniyet’e el attı... 
Ama sonuç ortada... Hükümet, devlette birşeyleri yapıyorum derken, iyice yıkmış. 

Görüntü bu... Türkiye’nin bir an önce toparlanıp kendine gelmesi lazım...

Sosyal ağları kapatmak yasaklamakla, pisliklerin üzerini örtemezsiniz. Örtüğünüzü zanneder kendinizi kandırırsınız. 
Herkes Twitter’ de herkes Youtube ’ de... İsterseniz facebook’uda kaldırın... 

Hani 2008’de Başbakan Youtube yasağında ‘Ben giriyorum, sizde girin demişti... 
Şu anda insanlar bunu yapıyor...

Ama birşey var... Dünyaya rezil olduk. Dünya bize gülüp makara yapıyor....
Herşey için önemli gün 30 Mart. Türkiye kararını verecek...