İnsanlar bir araya geldiklerinde hoş beş ettikten sonra ''Ne iş yapıyorsun, nerelisin?'' diye sorarlar.

Bu sorunun cevabı; ''Ben milletvekiliyim, belediye başkanıyım, meclis üyesiyim, İslamcıyım, solcuyum, sağcıyım, komünistim, ateistim, Akpartiliyim, CHP'liyim, değildir, olmamalıdır.

Bu cevabı verenlerin büyük ihtimalle bir meslekleri ve mesleki kariyerleri olmadığı için kendilerini bu şekilde ifade ediyor olabilirler.

Yani bu ünvanlar insanların sosyal yaşamında bir uğraşı alanıdır ama mesleği değildir.

O halde bu sorunun cevabının tam karşılığı yaptığın iş ve mesleğindir.

Yani işçi, memur, doktor mühendis, esnaf gibi alanlar insanın mesleğini belirler.

Bir topluma girdiğimizde yakamızda meclis üyesi veya milletvekili rozetiyle giriyorsak, gerçek mesleğimizde adam yerine konulmadığımızdan dolayı ''Bu tür ünvanları kullanıyor'' anlamı çıkarılacaktır.

Ayrıca bir de kullandıkları aracın üstüne almış olduğu siyasal sosyal görevi işaret eden amblemi takanlar varki; onları da anlamak mümkün değildir.

Trafikte gidiyorsun, yol varsa gideceksin yoksa bekleyeceksin.

Arabanın ön camına o amblemi takmakla toplumdaki eşitlik ilkesini ve ''Ben toplumun önündeyim, halktan daha önde bir adamım'' demiş oluyorsun ki, bu tür adamları hayatım boyunca anlayamadım.

Yani bankaya gidiyorsun numara alıp sıranı beklersin.

Adam olmayan önemli adam ise sıra beklemeden hemen müdürün yanına gidip işini görmek ister.

Maça gider kuyruğa girmez, yolda gider emniyet şeridini kullanır.

İşte bizim toplumun en büyük hastalığı ve sorunu bu önemli adamlardır.

Aslında önemli olmanın, önemli olmadığını anlamış olsalar daha rahat bir yaşamın içinde olacaklar, toplumla daha uyumlu olacaklar.

Bu gün sosyal medyada veya başka alanlarda toplumun ortak paydalarıyla kendisini ifade etmek gibi.

Yani sen, kendi resmin yerine Atatürk remini veya üye olduğun partinin veya derneğin amblemini veya inanmış olduğun dini sembollerini neden koyarsın?

Neden resmini koymazsın bunu da anlamış değilim.

Tolumun ortak değerlerini özelinde kullanarak, toplumun ortak alanına müdahale etmiş ve bir haksızlığın içine de girmiş oluyorsun ki, bu bilinci de yakalayamamış bir çok insanın ortalarda dolaştığını görüyoruz.

Oysa insanı özel yapan yapmış olduğu iş ve uğraşıdır.

İnsanı önemli yapan ünvanlar, siyasal görevler değildir.

Siz yaptığınız işi iyi yapıyorsanız, zaten toplum sizi önemli görecektir.

İşte bizim siyasal yaşamımızda en büyük hastalıklardan bir tanesi de budur.

Adam hayatı boyunca bir baltaya sap olamamış, toplumun hiç bir alanında bir iş yapmamış.

Bu durum, üzerinde yapışık olduğu halde, milletvekili, meclis üyesi, ilçe başkanı, il başkanı olarak ''Önemli adam'' olmanın gayreti içine girmiştir.

Yani siyaset önemli meslek sahiplerinin söz sahibi olduğu alan olmaktan çıkmış, siyasal yollarla önemli adam olma peşinde koşan cahil cühela tiplerin at oynattığı bir alan haline gelmiştir.

Oysa siyaset ülke yönetimini şekillendiren, ilçesine, beldesine yön veren, meslek sahibi, becerisi başarısı olan kişilerin olması gereken bir alan olmalıdır.

Bununla ilgili konuyu, eski cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in bir anısıyla bitirelim.

Bir mimar Adalet Partisi üst yönetimine girmek için talep açar ve Demirel'le tanışmak için parti ileri gelenleriyle bir araya gelirler.

Demirel sorar: Ne iş yapıyorsun?

Mimarım.

Mimar olarak ne yaptın hangi projeleri ürettin?

Mimar bir proje söyleyemez ve ufak tefek işlerle uğraştım, geçim şartlarımı sağladım ve bunun gibi cevaplar verir.

Demirel döner derki;

''Bak gardaşım sen ülkeyi gurtarmak için bize geldin, iyi de yaptın amma ülkeyi gurtarmaya soyunmadan önce sen kendini gurtaracaksın, kendine yeter hale geleceksin ondan sonra ülkeyi gurtarmaya soyunacaksın'' der.

Yani bir adam beceriksizse ve üretken değilse, diploma da yetmez.

Bundan dolayı siyasette kalite yükselmeli diyenlerin öncelikle insan kalitesi ve meslek kalitesi ve başarısına bakması gerekiyor.

Bu olmadığı taktirde, siyaset kısır çekişmelerden ve kayıkçı kavgasından öteye gitmeyecektir.