Para kazanmak için önce iş bulmak, sonra da çalışmak gerekiyor. Ama ne iş var, ne para var. Bana diyorsun ki:

Hiçbir şey üretme, yorulma, üstün başın kirlenmesin. Ülkeyi sen mi kurtaracaksın? Sana ne lazım, istediğini satın alabilmek mi? Tamam; bunun için ne lazım, para mı? “Al sana para, doya doya harca!”

O zaman sen görme-duyma; dışarıdan valiz dolusu ya da banka dolusu paracıklar gelsin; gelsin de nasıl gelirse gelsin; hiç önemli değil zaten. Onu da sana bana dağıtsınlar; biz de harcayalım gönlümüzce. Ne kadar güzel; tam “Lüküs Hayat!” İşte yaşamak bu!...
Ama nereye kadar? Al işte muhalif bir soru!

--Hazıra dağ dayanmaz;
--Borç yiyen kesesinden yer;
--Üretmeyen üretene köle olur;
--Hepimiz paranın tutsağı oluruz!

Amaaan; böyle diyenler zaten muhalif; boş verelim mi, verelim! Peki, borcumuzu ödeyemeyince ne olur? Yani bize verilenler borç muydu deme şimdi; günaydın yani!... “Eyvah, ne olacak?” mış!.. İşi bana bırak sen.

Ekonomimizde çağ atlatan yöneticilerimiz işini bilir (mi?). O zaman biz de daha yüksek faiz ile daha çok borç alırız!

Yetmedi mi? Cumhuriyet dönemi sağ olsun; kötü günleri düşünüp ne kaynaklar bırakmış bize. Elimizde daha önce satıp bitirmediysek ne varsa kalanları da yok pahasına satarız; olmadı 49-99 yıllığına falan devrederiz; elbette yandaşlarımıza! İyi de bu işler hep bir önceki borçları ödeyebilmek için yapıla geldiğinden meğerse satılacak hiçbir şeyimiz kalmamış ya! Şimdi “kalıverdik mi cıscıbıldak ortalıkta.

” Öyle deme hemen! Gene muhalifliğe başlama, dur hele.
Diyor ki yukarıdakiler; “siz umudunuzu kesmeyin. Biz yıllardır ne fırıldaklar çevirip bu günlere geldik. Satacak bir şey kalmadıysa ve eğer para da ederse;”

--Önce onurumuzu pazara çıkarırız.
Ama bu ara pek de para etmiyor; alıcı da çıkmazsa;
--Anasını satayım, adalarımızı falan, ülkemizi bile satarız be!..

Yeter ki bu saltanatımız bitmesin! Çareler tükenmez bizde. Bakın bizim yakın çevremize; hiç sıkıntıda olan var mı? Sıkıntı aptalların ve muhaliflerin sorunu. Biz ki yoktan var etmeyi becerenleriz. Asgari ücretle çalışıp gemicikler, tankercikler, gazetecikler, televizyoncuklar, dev şirketler kurmuş insanlarız! Bize yakın olanın gemisi her daim yüzmüştür; ister Nuh tufanı olsun, fark etmez! (Rezervasyon için Hz. Nuh cep tlf: 054…. ) Siz de biraz akıllı olun! Para lazımsa kaynağında olanlara yanaşın. Ne güzel demiş atalarımız: Bal tutan parmağını yalar!...
Başa dönersek; üretim-müretim, falan-filan; geç bunları azizim, geç! Bizi bürokrasiyle boğma, yorma. Ne lazımsa ver ihaleyi yandaşına; etsin bir telefon; mallar tak, kapında!

Devletin dış açığı mı büyüyormuş? Ekonomi mi batıyormuş? Amaaaan bilader; o da sizin sorununuz! Biz katar Katar paraları valizlere doldurup geliyoruz. İşimizi görüyoruz. Size garanti; Devlet batsa biz batmayız!... Ne demiş büyüğümüz; paranın dini imanı olmaz! Sıcağı soğuğu hiç olmaz! Yeter ki para gelsin. En son tee Man’dan bile milyon dolarlar geldi işte!...

Ha; şimdi devlet batınca ne olacak falan diyecek muhaliflere bir çift sözüm var: Devletin devamlılığı esastır. Batan gemide ne işim olur? Ben paracıklarımı kolay kazanmadım ki kolayına teslim edeyim. Onlar çoktan yerini buldu. Bir tek fırtınadan önce tüymek kalıyor; o da bizim işimiz yani!
Sizin işiniz ise batmış ekonomiyi, bitmez dış borcu, fırlayan enflasyonu, yaşanmaz hale gelen ülkeyi tekrar yaşanacak hale getirmek; kemer sıkmak, tasarruf yapmak, borç ödemek falan-filan.

Ülkenin ekonomisi birazcık düzelip düzlüğe çıkınca yıllardır yaptığımız gibi nasılsa biz tekrar iktidara gelir aynı çarkı bir kez daha çeviririz. Koyunculukta iyi para var; karakoyunlar-akkoyunlar sağ olsun!
Hadi kalanlara kolay gelsin.