Bu gün Türkiye tarihinin en acı günüdür çünkü bu kadar ölümün yaşandığı gün bu gündür.

Deprem dünya var olduğundan bu yana, yani tektonik plakalar oluştuğundan bu yana, insanlığın yanı başından hiç ayrılmamıştır ve dünya var oldukçada ayrılmayacaktır.

Depremle ilgili en güzel özet ''Deprem öldürmez, kötü yapılan binalar öldürür.''

Ben bir inşaat mühendisi olarak yirmi yıl sonra geldiğimiz bu noktanın çokta yeterli bir yer olmadığını çok iyi biliyorum.

Bunun nedenlerini kısaca yazmak isterim.

Bir kere son dönemde okullardan yetişen mühendis kardeşlerimiz çok donanımlı,bilgili şantiye eğitimli gelmiyor.

Bu gün istihdam ve buna bağlı mühendis ihtiyacı alt üst olmuş ve bunun sonucunda yetmiş üç bin inşaat mühendis işsiz durumdadır.

Yeni mezun gençler iş bulsa da aldıkları ücretler bir mühendise yakışmayan düzeydedir.

Çünkü dengeler bozulmuştur.

Yapılan inşaatlarda kesinlikle yapı denetimi bilimsel temellerde yapılmamaktadır.

Yapı denetim şirketleri tamamen evrak takip eden ve para tahsilatı yapan aracı kurum pozisyonuna düşmüşlerdir.

Çalışan mühendisler ise imza dışında hiç bir denetimin dışına düşmüşlerdir.

İnşaat işinde çalışan işçiler, kesinlikle bir kurstan veya bir eğitimden geçmeden şantiyeye gelmektedir.

Demirci ustaları yetersiz olup, projelerde hassas noktalardaki ince demir imalatlarını ihmal etmektedir.

Bunun nedeni ise ucuz iş gücüdür.

İnşaat sektöründe yerli işçiler yerine, yabancılar ve ucuz iş gücü de değil kölelik düzeyinde çalışan Suriyeliler ve yabancı uyruklular çalışmaktadır.

Üstelik bu insanların hiç bir sosyal ve güvencesi yoktur.

Bu gün İstanbul'da ve Türkiye'nin diğer şehirlerinde yapılan altı katın üstünde yapılan binalar yeterli yapı denetim hizmeti almadığı için güvenli değildir.

Olabilecek büyük İstanbul depreminde çökmeseler bile, çok büyük hasarlar ve diğer felaketlerle yüz yüze kalacaklardır.

Acil olarak yapı denetim kanunu değiştirilmelidir.

Ayrıca iki yıldır halkın gündeminde olan ve adını ''İmar barışı'' konulan ama büyük felaketlerin tuzu biberi olan bu yasa sadece para alma tuzağı olarak çıkmıştır.

En büyük hatası ise deprem güvenliği olmayan binaları da birinci derece deprem bölgelerinde bile imar barışına sokmuşlardır.

Bu binaları imar barışına sokan anlayış,ileride olabilecek depremde, can kaybına sebebiyet vermekten suçlu olarak yargı önüne çıkacaklardır.

Bu günkü yapı denetim kanunu Türkiye gerçeklerine uzak ve ihtiyaca cevap veren bir kanun değildir.

İnşaat sektöründe çalışan işçilerin mutlaka belli eğitimlerden geçirildikten sonra şantiyeye gelmeleri gerekirken, çivi çakmayı öğrenen, ben ustayım diye çalışmaya başlıyor,bunun acilen önüne geçilmesi gerekiyor.

Müteahhitlik hizmeti herkesin yapacağı bir iş olmaktan çıkarılmalı, mutlaka uzmanlık, bilgi, tecrübe ve sermaye yeterliliği olan bir sisteme dönülmelidir.

Binlerce uzman olmayan bu sektöre yabancı müteahhit sektörden uzaklaştırılmalıdır.

Mühendislik eğitiminde mutlak şantiye eğitimi öne çıkarılmalı, uyduruk defter stajlarından kurtulmanın radikal adımları atılmalıdır.

Bu gün 17 ağustos binlerce yurttaşın ve masum bebeklerin can verdiği, Türkiye'nin an acı günündeyiz.

Bu kadar acıdan ders almamış bir toplum olarak, bilime kulak verilmeli, teknik liseler ve fen liseleri arttırılmalıdır,

Bu gün ülkenin insanı bilimsel temeller dayalı eğitim sistemiyle yetiştirilmiyor.

Bunun yerine teknolojiyi inşaat sektöründe kullanabilecek donanımda işçiler,mühendisler yetiştirmek ana hedef olmalıdır.

Depremin sonucunda, ölümlerin alın yazısı, kader değil, bilimsellikten uzak binaların yapılması sonucunda olduğunu herkesin kabul ettiği gerçekçi eğitimler insanımıza verilmelidir.

Herkesin mühendis, mimar olma hedefleri zorlaştırılmalı, ara eleman dediğimiz usta ,kalfa ve sürveyanlık eğitimleride okullaşmalı, bilimselleştirilmelidir.

Uzun yazıların okunmadığını bilen ve sürekli yazan birisi olarak kısaca şunu demek istiyorum.

Bizim gibi eğitimi ve yaşamı dinselleşmiş ülkeler, doğal afetleri anlamak ve bilime yönelmek yerine kadere sığınmayı daha kolay gördüğü için bu depremden de dersler çıkaramamış ve yeni ölümlere hazır nazır beklemektedir.

Yirmi yıl önce tabutluk dediğimiz binalarda, bu günde ölümünü beklemekte olup, teknolojiyle doğal afetlere karşı çıkmak yerine inançla ve duayla karşı çıkmayı daha kolay ve uygulanabilir bulmaktadır.

Bu gün duayla ve inançla depremi önlemeye çalışmak, duayla güneşin doğudan değil, batıdan doğmasını talep etmek gibi imkansız olduğunu görmekten uzak durumdadır.

Sonuç olarak bu sistemle sağlıklı binalar ve depreme dayanıklı binalar yapmak imkansızdır.

Yapılan binalar içinde son yirmi yılda bilimsel kriterlere uygun binalar elbette yapıldı bunlar ise daha çok yoğun sermeyenin ağırlıklı olduğu binalar.

TOKİ türü ve sosyal konutlar ve klasik kar amaçlı müteahhit konutları ise güvenli olmaktan uzak, teknik eksikliklerle dolu binalar olarak depremde büyük risk altındadır.

Bu gün deprem toplanma alanlarının AVM yapılması büyük bir yanlış ve talan olarak yazılır çizilir.

İstanbul'da yapılan iki yüze yakın AVM deprem toplanma ve barınma alanı olarak kulanılabilecektir.

Çünkü bu binalar çelik, betonarme karışımı ve yüksek teknolojiyle yapılan binalar olduğu için, ayakta kalacaklardır ve evlerinden canlarını kurtaran insanların barınma alanları olarak kullanılabilecektir.

Bu açıdan AVM 'lerin o gün faydası bu olacaktır.

Bu sistem içinde sağlıklı, depreme dayanıklı binalar üretmek, genel anlamda mümkün değildir.

Ancak özel çabalar içinde sağlam binalar yapılmaktadır, onlarda ise fakir halkın ve orta gelirli insanların oturması söz konusu bile değildir.

Ne diyelim, bir kez daha 17 ağustos gibi bir felaketi yaşamamak için aklımızı başımıza alıp, bilime kulak verip, ölümün depremden değil kötü binalardan olduğunu bilerek sağlam binalar yapacak bilimsel bir Türkiye özlemini içimizde taşımak ve umutla yaşamaktan başka bir çare bu gün için görünmüyor.

Depremin akılda kalan en büyük çığlığı ''Sesimi duyan var mı'' haykırışıydı.

Maalesef hala o çığlık devam ediyor ve ülkeyi yönetenler depremle ilgili o çığlığı duymamaya devam ediyor.