Bayramlar geldiğinde arefe günü mezarlıklar ziyaret edilir.

Yıllardır, İstanbul'da olduğumuzda Eyüp Sultan mezarlığında bulunan annem, babam ve iki ablamın mezarını ziyaret ederiz.

Ayrıca Alibeyköy mezarlığında bulunan kayın pederimin mezarını ziyaret ederiz.

Eyüp Sultan benim hayatımda çok önemli bir yer tutar.

İlk İstanbul'a gelişimin bütün kokuları ve anıları üzerime sinmiştir ve hiç bir zaman benden ayrılmaz.

Orta okul yıllarımın tatlı ve şok anıları Eyüp Sultan'da saklıdır.

Genç yaşta kaybettiğimiz teyze oğlum Halit ile birlikte İslambey caddesi üzerindeki güveççiden güveç yediğimiz günler,Rıza pastanesinden pastalar ve çilek kokulu dondurmalar,cami karşısındaki fırının önünden geçerken ekmek kokuları.

Bu günde aynı Eyüp sultan güveççisiyle,fırınıyla, lokantalarıyla elli yıl önceki gibi duruyor.

Rantiyeci çıkarcı siyasilerin ve aç gözlü iş adamlarının elinden kurtulmasının nedeni Eyüp ilçesinin bir kısmının  ve cami civarının SİT alanı olmasıdır.

Eğer böyle olmasaydı, camiyi gören ve dindar insanlara hitabeden bir kaç tane AVM çoktan dikilivermişti.

Eyüp Sultan türbesini ziyaret eden insanların bu dünyada çalışarak, emek vererek ulaşamadığı maddi manevi değerlere dua ederek ulaşmak istemeleri, oldum olası beynimde deli sorular sormama neden olmuştur.

Çünkü İslam dini özellikle belirtmesine rağmen,''Ölüden ve ölmüşten,türbeden,mezardan,tapınaktan medet ummayın'' demesine rağmen altı yüz yıl önce ölmüş insanın mezarının duvarlarına sürünerek ev istemek,koca istemek, üniversite imtihanı kazanmak isteği bize özgü bir din anlayışı olsa gerek.

Buraya giden insanların bu istekleri bilimsel istatistik içinde %15 gerçekleşiyor olmasınıda, Eyüp Sultan'ın kerametine bağlayan bir toplum anlayışı, buranın bir umut kapısı olmasınada neden olmaktadır.

Oysa taş ve ağaç ziyareti veya her hangi bir objeye tapınma kültü Şamanizm'den gelip İslam'la yoğrulmuş ve islam gibi algılanmış bir analayış olduğunu okuyan herkes bilir.

Bundan dolayı bu insanların çaresizliğinde ve tapınmadan çıkar ve hesap beklemeleri üzülecek ve çağ dışı nitelenecek bir davranış olsa bile yıllardır en azından benim çocukluğumdan bu yana devam eden bir inanç biçimi olarak orta yerde durmaktadır.

Yaşar Kemal'in ''Höyükteki Nar Ağacı'' kitabında dediği gibi ''Ermişler savaşlarda ve kıtlıklarda ortaya çıkar.''

İşte bu da insanların maddi manevi çaresizliğinden ortaya çıkan bir sığınış, bir yalvarış, yakarış olarak ortada durmaktadır.

Eyüp Sultan'da mezarlıkta en çok üzüldüğüm konu ise, bir hastalıktan dolayı yoğun bakımda olduğum dönemde annemin vefat etmesi olmuştur.

Annemin ölümünü bir ay sonra duydum.

İstanbul'da her yer sıkıştığı gibi mezarlıklarda sıkıştığı için annem babamın mezarına defnedilmiş.

Oysa Tokat'ta köyümüzde mezarlığımız geniş, arkası Asma dağı,önü Tekeli dağı, yanından yeşil ırmağın bir kolu Tozanlı çayı akmakta,  geniş ferah bir Anadolu mezarlığı orada dururken İstanbul'un sıkışmış mezarlıklarında anne babanın olmasıda ayrı bir dramdır.(Benim açımdan)

Son zamanlarda bir çok Anadolu insanı cenazelerini kendi topraklarına defnetmeyi tercih ediyor.

Bunun olmasıda sevindirici.

Çünkü İstanbul sokaklarıyla yaşanamaz hale geldiği gibi, insanların ölülerinin bile rahat gömüleceği alanlar bulmakta zorlanır hale gelmiştir.

Mezarlıklar ve bayram derken bayramın bir başka garip hali ise, bayramlaşmanın sanal hale gelmesi.

Gene en çok istediğim bir konuda kırk yaş altı birinci derece kan bağımla bağlı akrabalarımla topluca bir araya gelmek ve aşiret gibi bayramlaşmak.

Bu fikrimi bir kaç yeğenime bahsettim fakat bir adım atılamadı ve hayata geçirilemedi.

Ben köy dernek başkanıyken kadın, erkek,  çoluk çocuk dernekte bier araya gelmiş ve bayramlaşma yapmıştık.

Daha sonraki dönemlerde bu gelenek devam ettirilemedi ve insanların bir araya gelmesi sağlanamdı.

Bu konuda karalıyım bu yıl olmasada önümüzdeki yıllarda mutlaka geniş sülalemle bir bayram günü bir araya gelmeyi sağalayacak bir çalışmayı yapmayı düşünüyorum.

Bunu gençler yapamadı veya yapamayacak bunun gene ben yapmayı kafama koydum.

Çünkü İstanbul'un vahşi yaşam şartları, insanımızı gencimizi esir almış durumda.

Herkes ev ve araba peşinde, mal, mülk peşinde olduğu için yakın akrabalıklar bu hırsın gerisine düşmüş görünüyor.

Herkeside anlayışla karşılamak gerekiyor çünkü vahşi kapitalist ve sistem soygun düzeni, altta kalanın canı çıksın mantığıyla işlediği için hiç kimse altta kalmak istemiyor.

Oysa adaletli hakkaniyetli bir ekonomik model kurulsa, gelir dağılımı adaletli ve hakça bölüşülmüş olsa, bu kadar insan vahşi şehirlerin, vahşi yaşam koşulları içinde telef olup gitmeyecek.

Türk toplumunun tarihin derinliklerinden ve İslam dininin vermiş olduğu manevi değerlerden bu güne gelen bayram kutlamaları ve gelenekleri bizim ülke olarak korumamız ve yaşatmamız gereken bir gelenektir.

Bundan dolayı  bu işi sanal ortamlardan kurtarıp, sülalelerin bir araya geldiği bir bir yaşam biçimi olarak yaşatmak her ailenin ve bireyin hedefi olmalıdır.

Ramazan bayramınız kutlu olsun,yarınlarda umutlu, mutlu, daha adil bayramlarda buluşmak dileğiyle...