Meme kanseri tedavisinde geliştirilen uygulama ve cerrahi tekniklerin yaşam süresini uzattığını belirten Cerrahi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Fatih Aydoğan, meme kanseri cerrahisinde başarıyı artıran işaretleme yöntemleri hakkında bilgi verdi.

Kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanseri vakaları son yıllarda dünyada ve Türkiye’de önemli bir artış gösteriyor. Meme kanserinde tarama programlarının yaygınlaşmasıyla muayeneyle hissedilemeyecek kadar küçük meme tümörlerinin erken evrede tespit edilmesini kolaylaştıracağını ifade eden Memorial Bahçelievler Hastanesi Meme Sağlığı Merkezi’nden Cerrahi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Fatih Aydoğan, “Cerrahi aşamasında muayene ile hissedilemeyen boyutlardaki meme tümörlerinin yerlerinin doğru olarak bulunması ve temiz bir sınırla çıkarılması için işaretleme yöntemleri kullanılmaktadır. Bugüne kadar işaretlemede en sık kullanılan metot, klasik tel yöntemidir” dedi.

KLASİK YÖNTEMİN DEZAVANTAJLARI NELER?

Ameliyat öncesinde kitlenin içerisine radyoloji uzmanları tarafından kılavuz tel yerleştirildiğini anlatan Prof. Dr. Fatih Aydoğan, şunları söyledi:

“Telin bir ucunun dışarıda kalması hasta ve hekimler için rahatsızlığa yol açabilmektedir. Telin giriş yeri her zaman kitlenin tam üstünden olmayabilmekte bu nedenle ameliyat sırasında daha geniş bir alan çıkarılması gerekmektedir. Telin çıkmaması ve kaymaması için ameliyat günü yerleştirilmesi gerekmektedir. Sabah erken saatlerde yapılacak ameliyatlarda bu durum, hastalarda huzursuzluğa, ameliyat programında aksaklıklara yol açabilmektedir. Kitleyle çıkarılması gereken telin kesilmesi, içeride tel parçası kalması gibi komplikasyonlar riskleri bulunmaktadır.”

“ŞEKİL BOZUKLUĞUNUN ÖNÜNE GEÇİLİYOR”

Tümör kitlesinin yeri net olarak bilindiğinde ameliyat esnasında sadece gereken kısmın çıkarılacağını belirten Prof. Dr. Aydoğan, “Memede büyük hacim kayıpları yaşanmaz. Ancak yer net olarak bilinmediğinde tahmini olacak şekilde daha geniş bir alan çıkarılır ve kozmetik açıdan çok fazla doku kaybı yaşanmaktadır. Bu da orantısızlık, şekil bozukluğu gibi sorunlara yol açarak hastanın psikolojisini olumsuz yönde etkilemekte, ayrıca ameliyatta görünmeyen çok küçük tümör parçaları kalabilmektedir. Bu da ikinci ameliyat gereksinimini doğurmaktaydı. Yeni nesil lokalizasyon yöntemleriyle bu risk yüksek oranda azalmaktadır” diye konuştu.

Tel yönteminin dezavantajları nedeniyle birçok yeni yöntemin araştırıldığına dikkat çeken Prof. Dr. Aydoğan, “Bunlardan bir tanesi ROLL yöntemidir. İtalya’da geliştirilmiş olan bu yöntemde özel bir cihaz kullanılmakta ve kitlenin içine radyoaktif madde konulmaktadır. Bu yöntem Türkiye’de ilk kez 2004 yılında uygulanmaya başlamıştır. Tel yöntemine göre oldukça avantajlı bir yöntemdir ancak nükleer madde kullanıldığı için Radyoloji dışında Nükleer Tıp Bölümü de çalışmaya dahil olmaktadır. Benzer şekilde RSL yöntemi de aynı şekilde radyoaktif madde kullanılarak uygulanmaktadır. RSL yönteminin bir merkezde başlatılması için bir yıla yakın bir süre hazırlık ve özel önlemler alınması gerekebilmektedir” dedi.

MOLL YÖNTEMİNDE NÜKLEER TIP BÖLÜMÜ’NE GEREK KALMIYOR

MOLL yönteminde manyetik küçük nanopartiküllerin kullanıldığını söyleyen Prof. Dr. Aydoğan, “Parçacıkları saptayan özel bir detektör yardımıyla tümör çıkarılır. Nükleer Tıp Bölümü’ne ihtiyaç bulunmamaktadır. Dr. Fatih Aydoğan’ın moderatörü olduğu bir çalışma ekibi tarafından tanımlanan bu yöntem, uluslararası bilimsel arenada önemli bir mecra olan “Clinical Breast Cancer” dergisinde yayımlanmıştır. Bu araştırmanın simülasyon denemelerinde ROLL yöntemi ile benzer sonuçlar elde edilmiştir” dedi.

“İŞARETLEME AMELİYATTAN ÇOK ÖNCE YAPILABİLİYOR”

Pirinç tanesi kadar manyetik çekirdeklerin kullanıldığı Magseed yöntemi de yine Nükleer Tıp Bölümü gerektirmeyen bir yöntem olduğunu ifade eden Aydoğan, “Özel bir detektör ses sinyalleriyle önceden koyulan çekirdeklerin yerinin tespit ederek çıkarılmasını sağlamaktadır. İşaretlemenin ameliyattan çok önce (+30 gün) yapılabilmesi, Nükleer Tıp ile ilgili ayrı bir çalışma gerektirmemesi ve tekniğin radyoaktivite içermemesi bu yöntemin avantajları arasında sayılmaktadır” diye konuştu. 

IFOLL YÖNTEMİ TÜRKİYE’DE GELİŞTİRİLDİ

Kitle içine tıbbi teşhislerde kullanılan bir boya türü olan indosiyanin yeşili enjekte edilerek kızıl ötesi kamera yardımıyla kitle çıkarıldığı IFOLL yöntemini geliştiren Prof. Dr. Fatih Aydoğan, yöntem “Breast Care” dergisinde makale olarak yayımlanmıştır. Çıkarılan bölgenin eş zamanlı olarak görülebilmesi, Nükleer Tıp çalışması gerektirmemesi ve radyoaktivite içermemesi bu yöntemin avantajları arasındadır. Dezavantajları ise ameliyathane ışıklarının işlem sırasında azaltılmasını gerektirmesi ve derin yerleşimli lezyonların yeterince görüntülenememesidir” dedi.

BİRDEN FAZLA ODAKLI TÜMÖRLERDE RADYOFREKANS YÖNTEMİ

Radyofrekans teknolojisi, son yıllarda meme cerrahisinde kullanılmaya başladığına da dikkat çeken Prof. Dr. Fatih Aydoğan, “Diğer işaretleme yöntemleri ile benzerlik gösterse de kitleye mesafenin ölçülmesi gibi önemli bir avantajı bulunmaktadır. Bu yöntemde hem sesli hem göstergeli sinyallerle tümör içine yerleştirilen ve anten işlevi gören parçacıkların yeri tespit edilmektedir. Özellikle birden fazla odaklı tümörlerin çıkarılmasında büyük oranda kolaylık sağlamaktadır” dedi.

TÜM YENİ YÖNTEMLER SİMÜLASYON TEKNİĞİ İLE DENENİYOR

Tüm bu yöntemler kullanıma girmeden önce klinik öncesi çalışmalarla test edildiğinin altını çizen Cerrahi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Fatih Aydoğan, “Buna ek olarak simülasyon modeli kullanılmaktadır. Bu teknikte hindi göğsünün içerisine tümör modeli oluşturulur. Tıpkı bir meme ameliyatı gibi tümörün yeri kullanılan yöntemle işaretlenerek hindi göğsünün içerisinden çıkarılmaktadır. Getirilen bu yeni teknik uygun bulunursa klinik kullanıma kabul edilmektedir” dedi.