İZMİR, () - MUĞLA'nın Datça İlçesi'nde 1995 yılında, bir sokak kavgasını ayırmaya çalışırken memesine darbe alan ve ağrılarının geçmemesi üzerine başvurduğu doktorun 'meme kanseri' teşhisi koyduğu şimdi 53 yaşında olan Hacer Turan, 20 yıldır kanserle dalga geçerek yaşıyor. 'Kanser olan da ölüyor olmayan da, dert edip canımı sıkamam' diyen Turan, "Kanseri idare etmek kişinin kendi elinde, günümü güzel geçirdim mi o gün benim en uzun hayatım oluyor" dedi.
Bankada çalışırken, 1985 yılında kendisi gibi bankacı Yılmaz Turan ile evlenen Hacer Turan çalışmayı bırakıp ev hanımı oldu. Bugün 27 yaşında olan Derya ile 25 yaşındaki Yeliz'in dünyaya gelmeleriyle kendini kızlarına adayan Hacer Turan, 20 yıldır peşini bırakmayan kanser hastalığına yakalandığını bir tesadüf sonucu öğrendi. 1995 yılında Muğla'nın Datça İlçesi'nde ailesiyle oturan Turan, eşiyle birlikte rastladıkları bir sokak kavgasını ayırmak istedi. Ancak kavga eden kadınlardan birinin göğsünü sıkması üzerine Hacer Turan acıdan kıvrandı. Ağrı uzun süre geçmeyince İzmir'e gelip doktora başvuran Turan'a, yapılan incelemenin ardından '4üncü evrede meme kanseri' tanısı konuldu. Bu teşhis üzerine büyük bir üzüntü yaşayıp kızlarına doyamadan ölüp gideceğini düşündüğünü belirten Hacer Turan şunları anlattı:
"Sigara kullanıyordum. Doktorun muayenehanesinden çıkıp Alsancak'ta bir kafeye oturdum. Bir saat içinde bir paket sigara bitirdim, ne kadar kahve içtiğimi hatırlamıyorum. Orada kendi kendime söz verdim, 'Sigarayı bırakacağım, önce kendim sonra çocuklarım için yaşayacağım, bu hastalığı kafama takmayacağım' dedim. Sözümü tuttum, bu hayat felsefem oldu."
5 YIL SORUNSUZ, HASTALIKSIZ GEÇTİ AMA
Kemoterapi, radyoterapi tedavilerinden sonra 5 yılı sorunsuz ve hastalıksız geçirdiğini  balirten Hacer Turan, bu sürenin sonunda ise bu kez akciğerinde kanser saptandığını söyledi. Tekrar kemoterapi aldığını belirten Turan, bu tedavilerden sonraki iki yılı da çok iyi geçirdiğini, herhangi bir tümör saptanmadığını ifade etti. İki yılın ardından bu kez sol kalçada tümör görülüp yeniden tedavi gördüğünü kaydeden Turan şunları söyledi:
"O tedavilerden sonra da yani 2004'ten 2011'e kadar hiçbir problem yaşamadım. O yıl Ankara'da okuyan küçük kızımın yanındaydım. Sol bacağımda ağrı oldu, soluğu İzmir'de aldım. Değerlerim yükselmiş, kalçamdaki nüksetmiş. Ankara'ya döndüm, doktora giderken kalçamdan çıt diye bir ses duydum, kırılmış gibi. Bunu doktora anlattım ama beni ciddiye almadı. Kemoterapi başladı, çok ağrım oldu. Doktor, kızıma benim çok nazlı olduğumu söylemiş. Bu söze çok kızdım, 'bunca yıl hiç naz yapmadım' diyerek tedavisini reddettim, İzmir'e döndüm. Doktorum beni Kent Hastanesi'nde Medikal Onkolog Prof. Dr. Mehmet Alakavuklar'a yönlendirdi. Kalça MR'ı çekildi, kırık çıktı, bilinçsiz şekilde üstüne bastığım için kırılan kemik un ufak olmuş, bu bacağımın 10 santim kısalmasına neden oldu. Ankara'daki doktor yüzünden kırık bacakla gezdim, bu tedavileri gördüğüm için ameliyat da olamıyorum."
'KANSERİN GENERALİYİM'
Yaklaşık 3 yıldır Prof. Dr. Alakavuklar'ın kontrolü altında olduğunu, iki kişinin kollarında zor geldiği hastaneden yürüyerek çıktığını belirten Turan, 4 kez metastas yapan kanseriyle mücadelesini anlattı. "En yüksek rütbe generallik ise ben kanserin generaliyim" diyen Hacer Turan, son olarak karaciğerinde metastas görüldüğünü söyledi. Vücudunun kemoterapiyi kaldırmaması yüzünden karaciğerine direkt ilaç verildiğini, şimdi de kemik güçlendirici tedavi gördüğünü kaydeden Turan şöyle konuştu:
"Meme kanseri tanısı konulduğunda doktorum 'kemoterapiden sonra evine git, perdelerini kapat dinlen' dedi. Hiperaktifim. Üstelik iki çocuğum o zaman çok küçüktü, kendimi nasıl dinlendirebilirdim. Onlara bakmam gerekiyordu. Sinemayı, kitap okumayı çok severim. Kemoterapiyi alıyordum eşimle sinemaya, Kemeraltı Çarşısı'na gidiyor, en son eve, yatağa giriyordum. Kemoterapiyi alıp geliyor, yemek yapıyor, çocuklarımı okula götürüyordum. Çocuklarım da biliyordu kanser olduğumu ama hiç etkilenmediler, onlara hiçbir şey hissetirmedim, çünkü ben bir şey hissetmedim. Sadece kalçamdaki kırığın ağrısı çok fazlaydı. Dünyam çocuklarım, eşim oldu, onlar da hep benim yanımda oldular. Hastlığımı dert eden biri değilim, kanserimle dalga geçiyorum. Bu defa beni kötü yakaladı ama ben ona o fırsatı vermeyeceğim. İnanın ki kanser hastalığını idare etmek kişinin kendi elinde, ben hiçbir şeyi dert etmiyor, sıkıntı yapmıyorum. Maneviyatım güçlü, sabah kalkıyorum, yatağımda oturuyorum, 'Allahım çok şükür, ne güzel sağ selamet, çocuklarım, eşim, ben ayaktayım, inşallah günüm güzel geçer' diyorum, 20 yıldır bunu her gün yapıyorum. Uyanıp da o günü güzel yaşadım mı o gün benim için en uzun hayat oluyor. Kırık kalçayla bile hala geziyorum. Kanser oldum diye üzülüp de kendime sıkıntı yapamam ki. Kanser olan da ölüyor olmayan da ölüyor. Belki de kanserden ölmeyeceğim, başka şeyden öleceğim. Niye o gün gelene kadar çocuklarımı, eşimi, kendimi üzeyim, hayatı kendime zehir edeyim? 20 yıldır kanserin vücudumda gezmediği yer kalmadı, ama alıp götürüyor mu, hayır. 15 yılda 4 kez tekrarladı. 4 kez aynı tedavileri görmek hiç kolay değil, kafada bitireceksin, önemli olan bu."
'DİK DURMUŞ BİR HASTA, İNSANI UMUTLANDIRIYOR'
Öte yandan Prof. Dr. Mehmet Alakavuklar, yaklaşık 3 yıl önce Hacer Turan'ın kendisine başvurduğunda kemiklerinde ve karaciğerinde metastas olduğunu belirterek şunları söyledi:
"Tedavisinde kullanacağımız ilaçların tümü, alternatiflerin tümü tüketilmişti. 'Bundan sonrasını nasıl götüreceğiz, hastamıza yeni alternatif neler sunabileceğiz' diye düşünüyorduk. elimizde çok ilaç yoktu. Geçen günler içerisinde hastalık metastas olmasına rağmen çok hafif bir ilerlemeyle, ama yaşam kalitesini çok kötü bozmadan devam ediyor. Yine de kontrol altında diyebiliriz. Hayata çok bağlı ve hastalığını arka planda tutuyor. Hayatı eşi, çocukları, sevdikleri. 20 yıllık süreçte yaşama karşı dik durmuş bir hasta, insanı umutlandırıyor."

FOTOĞRAFLI