Süleyman EKİN/ANTALYA, () - TÜRK Yoğun Bakım Derneği (TYBD) Başkanı Prof. Dr. Mehmet Uyar, yoğun bakım hizmetlerine ihtiyacın her geçen gün arttığını belirterek, afetler, trafik kazaları, ateşli- ateşsiz silah yaralanmaları, ev ve iş kazalarının sıklıkla yaşanmasından dolayı Türkiye'nin bir travma ülkesi olduğunu söyledi.

TYBD'nin bu yıl 'Yoğun Bakım Hayata Bağlar' temasıyla düzenlediği 'Ulusal Yoğun Bakım Kongresi', Antalya'nın Belek bölgesindeki bir otelde yapıldı. 40'ıncı yılını kutlayan TYBD'nin Ulusal Yoğun Bakım Kongresi, 1000'in üzerinde sağlık profesyonelinin katılımı ile gerçekleştirildi. 'Yoğun Bakım Hayata Bağlar' temasıyla düzenlenen kongrede, son gelişmeler ve yenilikler uzman isimler tarafından aktarıldı.

Kongre kapsamında gerçekleştirilen basın toplantısına; TYBD Başkanı Prof. Dr. Mehmet Uyar, 2. Başkan Prof. Dr. Necmettin Ünal, Gen. Sekreter Prof. Dr. Işıl Özkoçak Turan, Sayman Doç. Dr. Tuğhan Utku, Yönetim Kurulu üyeleri Prof. Dr. İsmail Cinel, Dr. Zafer Çukurova, Prof. Dr. Yavuz Demiraran ve Avrupa Yoğun Bakım Derneği Başkanı Prof. Dr. Jozef Kesecioğlu katıldı.

Katılımcılar, yoğun bakım ünitelerinin, uzmanların gözetiminde 24 saat kesintisiz izlem ve sağlık bakım hizmeti ile yaşamın sürdürülmesi, fiziksel, psikolojik, sosyolojik anlamda hayata bağlılığın sağlanması, hastanın normal fonksiyonel hayata döndürülmesi hedeflenerek hizmet veren bir birim olduğuna dikkat çekti. Ayrıca, tüm işleyişi sürdüren sağlık çalışanlarının, zaman zaman tükenmişlik yaşayacak kadar özveri ve fedakârlıkla tüm süreci yönettiğine işaret edildi.

TRAVMA ÜLKESİNDE YAŞIYORUZ

TYBD Başkanı Prof. Dr. Mehmet Uyar, yoğun bakım hizmetlerine ihtiyacın her geçen gün arttığını belirterek, afetler, trafik kazaları, ateşli-ateşsiz silah yaralanmaları, ev ve iş kazalarının sıklıkla yaşanmasından dolayı Türkiye'nin bir travma ülkesi olduğunu söyledi.

Ülkemizde tüm yaş grupları için 42 bin yoğun bakım yatağı bulunduğunu söyleyen Prof. Dr. Uyar, “Bu yatakların 10 bin tanesi yeni doğan yoğun bakım, 4 bini çocuk yoğun bakım, geri kalanı da erişkin yoğun bakım olarak çalışıyor. Yoğun bakım yatakları sayıca yeterli olmasına karşın akılcı ve etkin kullanımları son derece önemli. Etkin kullanımdan kast ettiğimiz şudur. Yoğun bakımda, özellikle tedaviden fayda görebilecek hastaların yatırılması, bunun dışında hasta yattığı sürece hastanenin diğer birimleri süreci hızlandıracak şekilde optimal destek vermeleri ve yine hastanın tedavisi sonlandığında taburculuk sürecinin hızlandırılması gerekmektedir. Ayrıca hastanın aile bireylerine yeterli eğitimi verebilmeliyiz. Hasta yakınlarını her gün kontrollü olarak yoğun bakıma alarak onların eğitim süreçlerini tamamlamalıyız. Bizim bu konuda son derece güzel örneklerimiz de var. Yakın zamanda 10 yıl boyunca yoğun bakımda birlikte olduğumuz hastamız oldu. Ancak son 4 yıldır suni solunum cihazına bağlı olarak, tamamen anne babasının denetiminde, yaşam kalitesi en üst düzeyde tutularak, çok emin, güvenli ve iyi bir şekilde tamamen ailesi tarafından bakımı yapılıyor. Bunu daha önce gündeme getirmiştik. Bunun bir çok örneği de var" diye konuştu.

30 BİN KİŞİ ORGAN BEKLEME SIRASINDA

Doç. Dr. Tuğhan Utku ise Türkiye'de organ bekleme listesinde 30 bin kişi bulunduğunu söyledi. Tüm hastanelerde 1 yılda 2 bin beyin ölümü tespit edildiğini vurgulayan Doç. Dr. Tuğhan Utku, “Eğer bu 2 bin beyin ölümü, organ nakline dönüşebilse yılda 10 bin organ eder. Bu hesapla biz 3 senede mevcut bekleme listesini sıfırlama şansımız olur. Ama ülkemizde şu anda bağış oranı sadece yüzde 25. Dolayısıyla 4'te 3'ünü organ nakline dönüştüremiyoruz. Bu hesapla baktığımızda 500 çarpı 5 desek 2 bin 500 eder ki listeyi eritme konusunda oldukça yetersiz bir sayı" dedi.

Ülkemizde canlı bağışçıların yaş ortalamasının 25-35 arasında değiştiğini aktaran Doç. Dr. Tuğhan Utku, şunları söyledi:

“Bu organları alıp hayata tutunanların yaş ortalaması ise 45-55. Organ bağışı sisteminde vatandaşlar yanında bir şahit olmak kaydıyla bağışçı olabiliyor. İstediği zaman organ bağışını geri çekebiliyor. Maalesef bizim birinci derece yakınımız organ bağışındaki niyetimizi bilmiyor. Bunun için kişi ailesine organlarını bağışladığını ve öldüğünde organlarının verilmesini söyleyebilir. Bu aynı zamanda bir vasiyettir. Aileler kişinin bu bağışını bilmediği için çoğunlukla olumsuz yanıt veriyor. Bunun için de bir kanun çıkarılması lazım. Kişi organlarını bağışladığı zaman ailenin buna müdahil olmaması gerekiyor. Ama bu dünyada da çok uygulanmıyor. Bu konuda dünyanın en başarılı ülkelerinden biri İspanya ama onlarda da bize çok benzer yapı var. Ailelerinden onay alıyorlar ama orada kabul oranları yüzde 80. Burada yapılması gereken en doğru yöntem. Kişi organlarını bağışladığını ailesine söylemesidir."

'SAĞLIĞINIZ ELİNİZDE'

Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi doktorlarından Prof. Dr. İsmail Cinel de hareketsizliğin bağışıklık sistemini otomatik olarak negatif yönde etkilediğini söyledi. Yoğun bakımların hastaların uzun süre hareketsiz yatmak zorunda kaldıkları, hastanelerin en gelişmiş teknolojiyle donatılmış bel kemiği yerler olduğunu belirten Prof. Dr. İsmail Cinel, “Biz hastalarımızı yoğun bakımda hayata bağlıyoruz. Ama karşımızda olan hasta grubu, en komplike hasta grubu. Burada şunu kast ediyorum. Organ fonksiyonlarını yerine yerleştirmeye, yerine koymaya, onlara verdiğimiz küçük desteklerle daha iyi fonksiyonlar görmelerine yol açıyoruz. Biz bu işi yaparken, yoğun bakımdaki hasta enfeksiyon açısından dışarıdan en fazla tehdit alan hasta grubudur. Enfeksiyona karşı vücut cevap verirken, ortaya sepsis çıkıyor. Sepsis, enfeksiyona karşı vücudun verdiği cevabın organlara zarar vermesiyle ortaya çıkar. Sepsisin bir yıl önce tanımı değişti ve bu hastalar çok ciddi risk altında. O zaman tek çıkış yolumuz el hijyeni ile ilgili farkındalığı dünya ile birlikte ülkemizde gerçekleştirmek zorundayız. El Hijyeni Günü 5 Mayıs. Sizlerden özel yardım istiyoruz. Manşetlerinize 'Sepsis'ten korunmak elinizde' adıyla kampanyalar düzenleyin. Gerçekten sağlığınız sizin elinizde. Elinizde, dokunmamanızda. Biz Akdeniz ülkesiyiz. Dokunmayı seven bir milletiz. Sağlamken birbirimize dokunmamızda hiçbir mahsur yok. Fakat maalesef yoğun bakıma düştüğümüzde, ya da hastanede enfeksiyon nedeniyle yatıyorsak veya organ yetmezliği nedeniyle bir serviste yatıyorsak. Hasta yakını olarak hastalarımıza asla dokunmamalıyız. Çünkü oradan oraya bütün enfeksiyon geçmektedir" diye konuştu.

'EN ULVİ GÖREVİ YOĞUN BAKIM DOKTORLARI YAPIYOR'

Bağışıklık sisteminin düşmesiyle ile ilgili bir vurgu daha yapmak istediğini söyleyen Prof. Dr. Cinel, “Biz vücudumuzda çok ciddi bir mikrop deposu taşıyoruz. Rezervuarımız var. Mikroplarla ilişkili, dengeli bir yaşam sürdürüyoruz. Eğer bağışıklık sistemimiz düşerse, bu mikropların kendi doğalarının değişmesi bizim için ciddi anlamda tehdit olmaları söz konusudur. Yoğun bakımlarda hekimler, hemşire arkadaşlar ve sağlık personeli çalışıyor. Bu personelin eğitimi de çok çok önemli. Hemşirelerin değişim hızları çok önemli. Bir restoran düşünün. Kalitenizi düşürmüyorsunuz ama garsonlar 2 ayda bir, yılda bir değişiyor. Siz aynı kaliteyi tutturabilir misiniz? Mümkün değil. En önemli olan yoğun bakımlardaki kalitenin sürdürülebilmesi için yatak başına düşen hemşire oranı kadar, o hemşirelerin değişim hızı da çok çok önemli. Hekimlerin ciddi bir tükenmişlik sendromu yaşama riski var. Çünkü en ağır hasta grubu ile ilginenler yoğun bakım hekimleridir. Bu konuda medyadan da yardım istiyorları. En ulvi görevi aslında yoğun bakım doktorları yapıyor. Bizim kıymetimizi sizlerin desteğini arkamızda hissedebiliriz" diye konuştu.