Deprem doğal afet olarak bilinir. Evet deprem doğal afettir. Ama bu doğal afetin önlemleri vardır. Bizde deprem rantsal afete dönüşmüştür…
Her deprem olduğunda konuşur tartışırız aradan birkaç ay geçtikten sonra unutur gideriz.
1999 Gölcük merkezli depremi İstanbul dâhil Marmara bölgesinde çok büyük bir hasara neden oldu. 17 ağustos gecesi saat 03.00 sıralarında meyana gelen deprem 45 saniye sürdü. Depremi tüm Marmara Bölgesi’ni etkilediği gibi Ankara'dan İzmir'e kadar geniş bir alanda hissedildi. Resmî bilgilere göre 17.480 kişi hayatını kaybetti. 23.781 kişi yaralandı, 505 kişi sakat kaldı. 285.211 ev, 42.902 iş yeri hasar gördü. Resmî olmayan bilgilere göre ise ölü sayısı 50 binleri bulduğu, ağır-hafif yaralı sayısı yaklaşık 100 bin civarında olarak kayıtlara geçti. Ayrıca 133.683 çökerken yaklaşık 600.000 kişi evsiz kaldı.
Peki 1900’den bu yana bugünkü Türkiye toprakları üzerinde meydana gelen 6 ve üzeri büyüklükte ne kadar deprem oldu. İşte Türkiye’de meyana gelen o depremlerin patlama noktası ve şiddeti:
Tarih |
Yer |
Büyüklük |
29 Nisan 1903 |
Malazgirt (Muş) |
6.7 |
9 Ağustos 1912 |
Mürefte (Tekirdağ) |
7.3 |
4 Ekim 1914 |
Burdur |
6.9 |
13 Eylül 1924 |
Horasan (Erzurum) |
6.8 |
22 Ekim 1926 |
Kars- Ermenistan |
6 |
31 Mart 1928 |
Torbalı (İzmir) |
6.5 |
18 Mayıs 1929 |
Suşehri (Sivas) |
6.1 |
7 Mayıs 1930 |
Türk-İran Sınırı |
7.2 |
4 Ocak 1935 |
Erdek (Balıkesir) |
6.4 |
19 nisan 1938 |
Kırşehir |
6.6 |
22 Eylül 1939 |
Dikili (İzmir) |
6.6 |
27 aralık 1939 |
Erzincan |
7.9 |
23 Mayıs 1941 |
Muğla |
6 |
15 Kasım 1942 |
Bigadiç (Balıkesir) |
6.1 |
20 Aralık 1942 |
Tokat (Erbaa) |
7 |
20 Haziran 1943 |
Hendek (Adapazarı) |
6.6 |
27 Kasım 1943 |
Ladik (Samsun) |
7.2 |
1 Şubat 1944 |
Gerede-Çerkeş (Bolu) |
7.2 |
25 Haziran 1944 |
Gediz (Uşak) |
6 |
6 Ekim 1944 |
Ayvalık (Balıkesir) |
6.8 |
20 Mart 1945 |
Ceyhan-Misis (Adana) |
6 |
23 Temmuz 1949 |
Karaburun (İzmir) |
6.6 |
17 Ağustos 1949 |
Karlıova (Bingöl) |
6.7 |
13 Ağustos 1951 |
Kurşunlu (Çankırı) |
6.9 |
18 Mart 1953 |
Yenice (Çanakkale) |
7.2 |
7 Ekim 1953 |
Kurşunlu (Çankırı) |
6 |
16 Temmuz 1955 |
Söke-Balat (Aydın) |
6.8 |
20 Şubat 1956 |
Eskişehir |
6.4 |
25 Nisan 1957 |
Fethiye-Rodos (Muğla) |
7.1 |
26 Mayıs 1957 |
Abant (Bolu) |
7.1 |
23 Mayıs 1961 |
Fethiye-Rodos (Muğla) |
6.3 |
18 Eylül 1963 |
Çınarcık (İstanbul) |
6.3 |
14 Haziran 1964 |
Malatya |
6 |
6 Ekim 1964 |
Manyas (Balıkesir) |
7 |
19 Ağustos 1966 |
Varto (Muş) |
6.9 |
22 Temmuz 1967 |
Mudurnu (Adapazarı) |
6.8 |
3 Eylül 1968 |
Bartın (Zonguldak) |
6.5 |
28 Mart 1970 |
Alaşehir (Manisa) |
6.5 |
28 Mart 1970 |
Gediz (Kütahya) |
7.2 |
22 Mayıs 1971 |
Bingöl |
6.8 |
6 Eylül 1975 |
Lice (Diyarbakır) |
6.6 |
24 Kasım 1976 |
Muradiye (Van) |
7.5 |
5 Temmuz 1983 |
Biga (Çanakkale) |
6.1 |
30 Ekim 1983 |
Erzurum-Kars |
6.9 |
18 Eylül 1984 |
Balkaya (Erzurum) |
6.4 |
7 Aralık 1988 |
Kars-Ermenistan |
6.9 |
13 Mart 1992 |
Erzincan |
6.8 |
15 Mart 1992 |
Pülümür (Tunceli) |
5.8 |
6 Kasım 1992 |
Doğanbey (İzmir) |
6 |
1 Ekim 1995 |
Dinar (Afyon) |
6.1 |
27 Haziran 1998 |
Ceyhan (Adana) |
6.2 |
17 Ağustos 1999 |
Gölcük (Kocaeli) |
7.8 |
12 Kasım 1999 |
Düzce |
7.5 |
6 Haziran 2000 |
Orta (Çankırı) |
6.1 |
3 Şubat 2002 |
Çay-Sultandağı (Afyon) |
6.4 |
27 Ocak 2003 |
Pülümür (Tunceli) |
6.2 |
1 Mayıs 2003 |
Bingöl |
6.4 |
8 Mart 2010 |
Başyurt-Karakoçan (Elazığ) |
6.1 |
23 Ekim 2011 |
Van |
7.2 |
10 Haziran 2012 |
Ölüdeniz açıkları (Akdeniz) |
6 |
8 Ocak 2013 |
Kuzey Ege Denizi |
6.2 |
15 Haziran 2013 |
Girit Adası-Akdeniz |
6.0 |
28 Aralık 2013 |
Antalya Körfezi-Akdeniz |
6.0 |
24 Mayıs 2014 |
Gökçeada -Ege Denizi |
6.5 |
12 Haziran 2017 |
Karaburun açıkları-İzmir |
6.2 |
21 Temmuz 2017 |
Gökova Körfezi-Akdeniz |
6.6 |
24 Ocak 2020 Sivrice –Elazığ 6.5
30 Ekim 2020 Seferihisar – İzmir 6.9
Görüldüğü gibi Türkiye bir deprem kuşağı üzerinde kurulu… Bu coğrafyamızdan belli değil mi… Ülkemiz üç tarafı sularla çevrili bir yarımada. Böylesi güzel toprakların böyle deprem gibi riski de olması gayet doğal…
Deprem riski bilinmesine rağmen, “Depremden en az zayiatla nasıl kurtuluruz?” sorusuna cevap arama yerine başka işlerle meşgul bir devlet yönetim yapısıyla karşı karşıya kalıyoruz.
Nasıl mı? Nasıl olduğu ortada…
Her depremdan sonra önlemler konuşulur, ama hiçbir şekilde sonuca gidilmez.
Olası bir İstanbul depreminde neler yaşanabileceğini düşünmek bile istemiylorum. İstanbul’da şiddeti 7’nin üzerinde olabilecek bir deprem şu anki durumda Türkiye’nin bitişidir.
17 Ağustos 1999 Marmara depreminden İstanbul’un nasıl etkilendiği ortada. O günden bu yana İstanbul’da ne değişti.
Hemen şöyle bir karşılaştırma yapalım.
Bugün İzmir depreminde 8 bina çöktü ve Türkiye’nin her noktasından afet kurtarma ekipleri oraya koştu… Bu binaların olduğu noktalara ulaşım açısından bir sıkıntı yoktu. Ona rağmen, kurtarma çalışmaları sonucunda 91. Saat sonra küçük Ayda’nın sesi duyuldu ve kurtarıldı.
İstanbul’da olası bir depremi düşünemiyorum…
Çünkü İstanbul’da çoğu ilçelerde cadde ve sokaklar daracık. Binalar birbirine geçmiş. Yıkılan binalar sokakları kapatacak. Sokaklar nasıl açılıp, enkaz altlarına nasıl ulaşılacak.
Örneğin, riskli bölgeleri bir gözden geçirelim. Avcılar, Bakırköy, Zeytinburnu, Fatih…
Özellikle Fatih ve Zeytinburnu’nda eski yerleşim alanlar, eski binalar son derece fazla… Buralarda yıkılacak binaların kapattığı sokaklardan kurtarma ekipleri enkaz altına nasıl ulaşabilecekler…
Onun için, bu ilçelerde kentsel dönüşümlerin öncelikle yapılıp, binaların bahçeli olabileceği projelerin geliştirilmesi gerekir.
Gerekirse kat sayıları artırılıp, çevreleri açılabilir. Binalar sağlam yapıldıktan sonra katlı olması bugünkü kadar riski olacağını düşünmüyorum. Tabi ki bu konu bilim insanlarının işi…
İstanbul için yapılması gereken bir diğer konuda, nüfusun azaltılması…
Anadolu’da istihdamı artıracak kurum ve kuruluşlara teşvik verilip İstanbul nüfusunu azaltmak gerekir.
Bugün İstanbul’da yaşayan milyonlar, kendi memleketlerinde iş sahibi olabilecekleri bir durumla karşılaşsa İstanbul’da durmaz.
Ama bizim ülkemizi yönetenler, bunu yapma yerine İstanbul’un rantından yararlanabilecek projeler peşinde… İstanbul’da hangi projeden ne kazanırız hesabını yapıyorlar.
İşte Kanal İstanbul…
Tamam, güzel bir proje…
Bu projeyi yap, etrafına yerleşim alanı açma…
Olur mu öyle? O zaman ne kazanacaklar. Neden yapsınlar projeyi…
Mantık böyle işliyor…
Kısacası depremlerde zarar görmemek için Japonya örnek alınabilir.
Japonya’da 7’nin üzerinde olan depremlerde hemen hemen ölen ya da yaralanan hiç olmuyor. Binalar bile zarar görmüyor…
Neden, ona göre bir yapılanmayı sağlamışlar…
Türkiye’de de özellikle deprem bölgelerinde, devletin bu işe el atıp, yapılanmayı ve yenilenmeyi özellikle iradesi altında yaptırması gerekir.
Her vatandaş yenilenecek binasından tekrar ev sahibi olabilmeli. Öncelik bu olmalı. Oysa bu gün geliştirilen sistemler ‘Kentsel Dönüşüm’ değil, adeta ‘Rantsal Dönüşüm’ olarak ortaya çıkıyor.
Onun için de, bugün vatandaşlarla müteahhitler arasında sıkıntılar yaşanıyor, devlet vatandaşa vaat ettiği kirayı ödemekle yükümlü kalıyor. Yıllar sürüyor.
Hani eskiden Koalisyon hükümetlerinde birliktelik sağlanmazdı, bazı kararlar alınamazdı.
Bu gün İstanbul’u 1994’ten 2019’a kadar Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisi ve siyasi yapısı yönetti. Yine 2004’ten bu güne kadar da devletin tepe noktasında Recep Tayyip Erdoğan tek başına iktidar…
Yorum sizin!