BULDAN : HERKESİN, ÇOCUKLARA EŞİT VE ÖZGÜR BİR DÜNYA YARATMANIN KOŞULLARINI YARATMAK İÇİN HAREKETE GEÇMESİ GEREKİR

Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Pervin Buldan,  "Bugün 23 Nisan 1920'de çoğulcu bir anlayışla, büyük bir coşku ve umutla kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94'üncü yılını geride bırakıyoruz. Buruk da olsa bütün çocuklarımızın ve Türkiye halklarının Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı kutluyorum. Elbette böylesine anlamlı günleri sadece kutlamalarla geçiştirmemek gerekir. Demokrasi, adalet, eşitlik, özgürlük bağlamındaki en temel sorunları ve eksiklikleri bütün yönleriyle ele almak, doğru sonuçlar çıkartmak tarihî bir sorumluluktur. Bu 23 Nisanı da, öncekilerde olduğu gibi, demokrasi ve özgürlüklerin yeterince yerleşmediği, çoğulcu, sivil, demokratik yeni bir anayasanın yapılmadığı, demokratik siyaset kanallarının tümüyle açılmadığı, çözüm sürecinin henüz barışa evrilmediği bir ortamda karşılıyoruz. Oysa bundan doksan dört yıl önce Büyük Millet Meclisi, Türkleri, Kürtleri, bütün farklılıkları kucaklayan çoğulcu bir temsiliyet ilkesine göre kurulmuş ve bu ilke 21 Anayasası'yla güvence altına alınmıştı. Bugün en fazla ihtiyaç duyduğumuz ademimerkeziyetçilik anlayışı da temel bir prensip olarak 1921 Anayasası'nda açıkça yer almıştı. Ancak, ne var ki 1924 Anayasası'na geçişle birlikte bu çoğulculuk esası terk edildi. Bunun yerine tek tipçi, retçi ve inkârcı bir sisteme geçildi. Bu sistem üzerine inşa edilen katı ulus devlet yapısı bu ülkenin kuruluşunda omuz omuza mücadele veren bütün kimlikleri ve kültürleri dışladı, farklılıkları birer birer yok etmeye çalıştı. Bunun faturası ise çok ağır oldu. Ret ve inkâra dayalı sistem bu ülke halklarına çok büyük felaketler yaşattı. Bu felaketlerin en ağırını 1938'deki Dersim katliamında yaşadık. Kürt sorunundan kaynaklı çatışmalarda 50 bin insanımızı kaybettik. Binlerce köy yakılıp yıkıldı, 10 binlerce faili meçhul cinayet işlendi, hiçbirinin hesabı sorulmadı. Peş peşe darbeler yaşandı, insanlar işkencelerden geçirildi, partiler, sendikalar, gazeteler kapatıldı. Bu ülkenin özgür ve eşit geleceği için sosyalizm mücadelesi yürüten genç fidanlar Deniz Gezmişler, Hüseyin İnanlar, Yusuf Aslanlar idam edildi. Kürt halkının temsilcileri, aydınları, Mehmet Sincarlar, Muhsin Melikler, Vedat Aydınlar, Ape Musalar katledildi. Ülkemizin en güzel renklerinden birini oluşturan Ermeni halkının güzel insanı Sevgili Hrant Dink katledildi. Herkesin özlemini duyduğu adalet, hiçbir zaman mülkün temeli olmadı. Devlet için işleyen hukuk hak arayan insanlar için işlemedi. Yargı hiçbir zaman adalet dağıtan bir yer olmadı. Roboski'de çoğu çocuk 34 insanımız bu ülkenin savaş uçakları tarafından bombalanarak paramparça edildi, hesabı sorulmadı, hukuk işletilmedi. Darbe döneminin ürünü olan yüzde 10'luk antidemokratik seçim barajıyla Kürtlerin, muhaliflerin Parlamentoda demokratik temsiliyeti sürekli engellendi. Terörle Mücadele Kanunu başta olmak üzere, çıkarılan tüm otoriter devletçi yasalarla düşünce, örgütlenme ve siyaset özgürlüğünün önüne set çekildi. Kadınlar bu ülkede eşitsizliğin ve ayrımcılığın en katmerlisini yaşadı. Seçme ve seçilme hakkı tanınan kadınların siyasette eşit ve demokratik temsiliyeti yine bu sistemle, bu sistemin ürünü olan erkek egemen anlayışıyla engellendi. Ekonomik ve sosyal alanda da bu ülke çok ağır krizler ve sorunlar yaşadı, yaşıyor. Yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik, gelir adaletsizliği her geçen gün artıyor. Kamu kaynaklarını kötüye kullanma, daha fazla rant uğruna çevreyi, doğayı katletme, ormanlık alanı yok etme neredeyse bir politika hâline getirildi. Bütün bu yaşananlar demokratik, adil, eşitlikçi ve paylaşımcı olmayan, katılımı hiçbir zaman esas almayan, sürekli denetime kapalı, asla hesap vermeyen, mevcut tekçi, vesayetçi sistemin ürettiği sonuçlardır. Çağımız dünyasının gereklerine ve kendi çoğulcu yapısının temel taleplerine göre demokratik yapısal reformlarını gerçekleştirmeyen, kendisini dönüştürmeyen bir Türkiye krizlerle iç içe yaşamaya devam edecektir, böylesi bir yapıyla bölgesinde de model olamayacaktır. Bir diğer önemli nokta da şudur ki: Demokrasi açığının giderek büyüdüğü bir ortamda demokrasi ve siyaset dışı meşru olmayan yapıların güç kazanacağını da görmek gerekir. Eğer güçlü bir demokrasi, aynı zamanda eşit, adil ve özgür bir ülke hedefleniyorsa bunu yaratmanın yolu cumhuriyetten günümüze kriz ve çatışma üretmekten başka bir sonuç yaratmayan tekçi, milliyetçi, otoriter zihniyetle hesaplaşmaktan geçer. Katı ulus devlet çizgisi aşılıp demokratik katılımcı ulus modeline geçilmediği sürece tarihsel sorunlarımız artarak devam edecek ve çok daha büyük siyasal, sosyal krizleri beraberinde getirecektir" dedi.

Pervin Buldan, "23 Nisan dolayısıyla üzerinde durmamız gereken bir diğer önemli nokta da çocuklarımızın karşı karşıya bulunduğu sorunlardır. Düşünün ki bir yanda renkli 23 Nisan kutlamaları, rengârenk elbiseli çocuklar diğer yanda ise her türlü baskıya, şiddete maruz kalan, sömürülen çocuklar. Böylesi bir ortamda hangi kutlamalardan söz edebiliriz. Bakınız, Roboski'de 19 çocuğun bedeni savaş uçaklarınca paramparça edildi, onların adı bu 23 Nisanda yok. Cezaevlerinde tecavüze ve işkenceye maruz kalan çocukların adı 23 Nisanda yok. Yolları kapalı olduğu için hastaneye yetiştirilemeyen, cenazesi babasının sırtında bir torbayla taşınan Muharrem bebeğin; annesinin eteğinde parçalanmış cesedi adliyeye götürülen Ceylan Önkol'un; bedenine 13 kurşun saplanan Uğur Kaymaz'ın; gaz fişeğiyle vurularak iki yüz altmış dokuz gün hayat mücadelesi verdikten sonra bizlere veda eden Sevgili Berkin Elvan'ın da adı 23 Nisanda yok. Bugün her türlü şartlarda kayıt dışı olarak çalıştırılan 1 milyon dolayındaki çocuk kalem yerine çekiç tutuyor, tornavida tutuyor, onların da adı bu 23 Nisanda yok. Sokakta mendil satan, boyacılık yapan, her türlü tacize ve şiddete maruz kalan çocuklar, onlar da bu 23 Nisanda yoklar. Eğitimde, okulda olması gerekirken çocuk yaşta evlendirilen çocuk gelinler de 23 Nisanda yoklar. Anneleri Mülkiye Kılıç'la birlikte cezaevine girecek olan beş aylık ikiz kardeş Özgür ve Lorin için de 23 Nisanın bir anlamı olmayacak. Sormak isterim: Çocuklara böyle bir ülke mi armağan edeceğiz? Çocuklarımıza bu uygulamaları mı reva göreceğiz? Çocuklar, bunun hesabını bu ülkeyi yönetenlerden sormayacak mı? Herkesin, başta da yöneticilerin bir kez daha oturup düşünmesi, kendisini sorgulaması ve çocuklara eşit ve özgür bir dünya yaratmanın koşullarını yaratmak için derhâl harekete geçmesi gerekir. Bu, tarihî ve vicdani bir sorumluluktur."

Pervin Buldan, "23 Nisan dolayısıyla hem demokrasi açığımızın kapatılması hem de temel sorunlarımızın çözüme kavuşturulması açısından somut çözüm önerilerimizi bir kez daha bu kürsüden yinelemek istiyoruz. Türkiye'nin en temel ihtiyacı çoğulcu, sivil, demokratik, yeni bir anayasaya kavuşmaktır. Parlamento tarihî bu görevle karşı karşıyadır. Halk iradesinin Parlamentoda temsil edilmesini engelleyen antidemokratik yüzde 10 seçim barajı ve düşünce özgürlüğünün önündeki engel olan TMK kaldırılmalıdır. Bu ülkenin kanayan yarası olan cezaevlerindeki hasta tutsaklar başta olmak üzere, düşüncelerinden ve siyasi faaliyetlerinden dolayı tutuklu, hükümlü olan tüm tutsaklar özgürlüklerine kavuşturulmalıdır. Aşırı merkeziyetçi, otoriter yönetim sistemi artık aşılmalı ve demokratik katılımcılığı esas alan ademimerkeziyetçi bir sisteme geçiş için reformlara başlanmalıdır. Kürt sorununun da çözüm imkânları her zamankinden çok daha fazladır. Sayın Öcalan'la geçtiğimiz yıl İmralı'da başlatılan diyalog süreci artık müzakereye dönüştürülmeli ve demokratik siyasal çözüm adımları zaman kaybetmeden atılmalıdır. Demokratik çözüm süreci yasal bir statüye ve çerçeveye kavuşturulmalıdır. Aleviler başta olmak üzere, bu ülkedeki tüm farklı inanç ve kimlikler üzerindeki baskılar artık son bulmalı, tüm farklı kültürler anayasal, yasal güvence altına alınmalıdır. Ana dilde eğitim yasağı kaldırılmalı, çocukların kendi ana dillerinde eğitim almaları sağlanmalıdır. Faili meçhuller başta olmak üzere, geçmişte yaşanan tüm karanlık olayların aydınlatılması için hakikat ve adalet komisyonu kurulmalıdır. Kadına yönelik şiddet ve tecavüzü önleyecek etkili politikalar ve çözümler üretilmeli, kadın cinayetleri önlenmelidir. Yolsuzluklarla yüzleşilmeli, yargısal süreç işletilmelidir. Doğayı, çevreyi katleden yağmacı anlayış terk edilmeli, kaynakların eşit ve adil dağılımı için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Çocuklarımıza eşit fırsatlar sunulmalı, kendilerine, özgür bir geleceği hazırlayabilecekleri imkânlar yaratılmalı, güvenli ve barışçıl bir ortam oluşturulmalıdır. Geleceğimiz olan çocuklarımıza yönelik her türlü ayrımcı uygulamaya, şiddete, sömürüye, çocuk işçiliğine ve çocuk tutukluluğuna son verilmelidir. Çocuk haklarıyla ilgili uluslararası sözleşmelerdeki çekinceler kaldırılmalıdır. Bu vesileyle, gerek Türkiye'deki gerekse dünyadaki bütün çocukların daha barışçıl bir dünyada yaşayabilmelerini temenni ediyor, onlara özgür bir ortam yaratmak için mücadele edeceğimizin sözünü veriyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum" dedi.

 () (ÜK/FK) (FOTOĞRAFLI)