ABD ile Kuzey Kore arasında yaşanan söz düellosuna ilişkin değerlendirme yapan Nişantaşı Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. R. Kutay Karaca, nükleer savaşın insanlığı felakete sürükleyebilecek en önemli olay olduğunu belirterek söz düellosu askeri harekete döner mi? sorusuna açıklık getirdi.

ABD ile Kuzey Kore arasında yaşanan söz düellosunun yarattığı gerginliğin uluslararası siyaseti sıcak hale getirdiğini söyleyen Nişantaşı Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. R. Kutay Karaca konuyla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Nükleer savaşın insanlığı felakete sürükleyebilecek en önemli olay olduğunu dile getiren Karaca, "Soğuk Savaş döneminde kutupların karşı kutbu caydırmak ve sınırlandırmak için kullandığı nükleer silahlar günümüzde dünyanın güvenliği için en tehlikeli unsur haline geldi. Bugün Soğuk Savaş dönemine benzer bir durum yaşanmıyor. Soğuk Savaş dönemine benzer tek unsur, bu silahların kendi güvenliğini garanti altına almak için elde edilmek istenmesi. Soğuk Savaş döneminde birbirini dengeleyen kutup liderleri artık olmadığı gibi bu liderlerin sözlerini geçirebileceği ülkeler de bulunmuyor. Bugün için tehdit, nükleer silaha sahip ülkelerin başına bir çılgının geçmesi ya da bu silahların terör örgütlerinin eline geçmesi" dedi.

"TEHLİKE CİDDİ BOYUTA ULAŞTI"

Bölgesel olarak söz sahibi olmak isteyen birçok devletin nükleer teknolojinin peşine düştüğünü söyleyen Karaca, "Bu devletlerin istekleri, uluslararası ilişkilerde temel aktörlerden biri haline gelen küresel şirketlerin para politikalarıyla birleşince tehlike ciddi boyutlara ulaştı. Bu tehlike bugün Kuzey Kore’de ortaya çıktı. ABD ile Kuzey Kore arasında yaşanan söz düellosunun yarattığı gerginlik uluslararası siyaseti sıcak hale getirdi. 1980’li yılların başında uranyum zenginleştirme işlemi için girişimlere başlayan Kuzey Kore, uluslararası baskılar neticesinde 1985 yılında 'Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'nı imzalamak zorunda kalmıştı. 1992’de tesislerini denetime açan Kuzey Kore’nin, 2002 yılında uranyum zenginleştirme ünitesini geliştirdiği ortaya çıkmış, bunun üzerine Kuzey Kore imzaladığı tüm anlaşmalardan çekilmişti" ifadelerinde bulundu.

Karaca sözlerini şöyle devam etti:  

"ABD’nin Kuzey Kore’ye yönelik tutumu 2001 yılından itibaren fazlasıyla sertleşti. Dönemin ABD Başkanı George W. Bush’un 2001 yılının Ocak ayında yayımlanan ulusa sesleniş programında İran ve Irak ile birlikte Kuzey Kore 'şer ekseni' ülkeleri olarak gösterildi. Söz konusu dönemde yaşanan söz düelloları bugün ile benzerlik gösteriyor. Kuzey Kore nükleer programını durdurmadan ABD’nin saldırmazlık garantisi vermesini isterken, ABD yönetimi öncelikle nükleer programını durdurması konusunda ısrar ediyor. Kuzey Kore ise kendisine yönelik askeri bir harekâtın olabilirliğini nükleer silah sahibi olarak bertaraf edeceğini düşünüyor.

ABD’nin Bush döneminde uyguladığı kendisine yönelik tehditleri harekete geçmeden yok etme 'önalıcı vuruş' stratejisi bugün Kuzey Kore’ye uygulanabilir mi? Keza Kuzey Kore; bir Afganistan, Irak, Yemen ya da Suriye değil. Kuzey Kore envanterinde, dünyanın her yerini vurabilecek balistik füzelere ve nükleer silahlar olduğunu biliyoruz. Böyle bir ülkeye ön alıcı vuruş hamlesinin gelmesi ise dünyayı felakete sürükleyebilecek bir riski göze almak anlamına gelir. ABD’nin ise böyle bir riski göze alması bence zor bir ihtimal. Nitekim Dışişleri Bakanı Tillerson, amaçlarının “barışçıl baskı” olduğunu belirtmiş ve Trump'ın, ABD'nin Pyongyang'dan kaynaklanabilecek bir tehdide "benzeri görülmemiş bir öfke ve gazapla karşılık verileceğine" dair sözlerinin, "Kuzey Kore konusunda askeri seçeneğe giderek daha fazla yaklaşıldığının işareti olduğu" yönündeki yorumlara katılmadığını açıklamıştır.

Barışçıl baskının Kuzey Kore üzerinde etkisi düşük olacaktır ki bugüne kadar yapılan açıklamalar bunu işaret ediyor. O zaman barışçıl baskıdan kasıt bize Çin Halk Cumhuriyeti’ni işaret ediyor. Trump’ın başkanlığının ilk aylarından beri sürekli hale getirdiği Çin’e yönelik söylemlerini de bu strateji üzerinden değerlendirmek gerekir. Keza Kuzey Kore’yi masaya çekebilecek tek ülke Çin. BM Güvenlik Konseyine getirilen yaptırım kararlarının Çin ve Rusya tarafından veto edilmemesi, barışçıl baskının işe yaradığı sonucunu bizlere verebilir. Ancak Çinliler bunu başka yönden okumakta. Çin sınırının hemen yanı başında ABD’nin bir harekâta girişmesi ve sonrasında ABD eksenli bir devletin oluşması tehditlerin en büyüğü olarak görülüyor. Bunun yanında Kuzey Kore’yi masaya çekememek her yönden kendisine muhtaç bir ülkeye söz geçirememek anlamı taşıyacaktır ki bu da Çin diplomasisi için itibar kaybı anlamına gelecek.

Diğer yandan Kuzey Kore tehdidi Soğuk Savaş sonrası tartışılan Japonya ve Güney Kore’deki ABD askeri varlığını da bu ülkelerin kamuoyunda meşru hale getirdi. Bu durumun Çin için ABD tarafından çevrelenme olarak algılandığı düşünüldüğünde kriz, ABD’nin bölgedeki askeri varlığını artırmasının da yolunu açıyor.

Kuzey Kore tarafından bakıldığında ABD’nin tehditlerine aynı şekilde karşılık verildiği görülüyor. Ancak bu yalnızca kendi istekleri değil. Çin’in etkisi muhakkak düşünülmeli. Çin, ABD başkanının tehditlerinin boş olduğunu gösterirken, Kuzey Kore üzerinde kendisinden başkasının söz sahibi olmadığını da göstermek isteyecek.

Tüm bu gelişmeler bize bu iki ülke arasındaki sertleşmenin bir askeri harekâta dönmesinin zor olduğunu gösteriyor. Ortaya çıkabilecek bir askeri durum III. Dünya Savaşı’nın çıkmasının yolunu açar. Önümüzdeki günlerde özellikle Çin’in diplomatik girişimlerinin yoğunlaşacağı ve mevcut krizin askeri bir soruna dönmeyeceği kanaatindeyim."

(FOTOĞRAF)