IŞID ŞÜPHESİZ BİR TERÖR ÖRGÜTÜ, TERÖR KURULUŞU
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, yerel bir televizyonun canlı yayın konuğu oldu. IŞID teröründen binlerce insanın kaçtığı Türkiye sınırında yardım beklediği ve bu durumun ne olacağının sorulması üzerine Arınç, İçişleri Bakanı ve AFAD'dan sorumlu Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ile görüştüğünü açıkladı. Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun da gelişmeleri yakından takip ettiğini dile getiren Arınç, güvenlik birimleri ve istihbarat teşkilatı ile birlikte bölgedeki gelişmeleri ve IŞID'in ilerlemesini yakından takip ettiklerini kaydetti.
IŞID'in yeni çıkmadığını ancak bu kadar güçlenerek önplana çıkışının son birkaç yılda olduğunu söyleyen Arınç, "Kendilerine göre giysileri var. Ellerinde silahları var. Maalesef çok acımasız, bazen boğazları keserek, bazen de topluca insanları öldürerek, büyük cinayetler işliyor. Daha çok bu yönüyle gündeme gelen ideolojik amacını bir tarafa bırakalım ama şu haliyle şüphesiz bir terör örgütü terör kuruluşu. Ve Türkiye'nin 2013'ün Ekim ayında bir Bakanlar Kurulu Kararnamesi var. Burada Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına uygun olarak hem örgütleri, terör örgütü olarak ilan ediyoruz. Hem örgütle sadece bu örgüt değil şüphesiz, El Kaide ve benzeri örgütlerin de ilişkide bulunduğu kişilerin malvarlıklarını dondurmak, Türkiye'ye giriş çıkışlarını yasaklamak gibi tedbirler de alıyoruz. Türkiye'nin bu konuda bir eksiği yok. Ama bizi daha çok ilgilendiren yönü 4 yıldan beri süre Suriye'deki kaos, Maliki yönetimindeki Irak'ın neredeyse bölünmeye parçalanmaya gidişi. IŞID bir güç olarak ilerlediğinde küçük bir kuvvet ile Musul'u işgal etti. Maliki'nin askerleri, Irak merkezi hükümetinin askerleri silahlarını giysilerini dahi bırakarak kaçtı. 300 bin - 400 bin nüfuslu şehri, bin - bin 500 kişilik IŞID gücü elindeki silahlarla, acımasızlığı saldığı korku ile içerden yerel destekler ile ele geçirildi" dedi.
BAYRAMDAN ÖNCE İNŞALLAH MUSUL'DAN İYİ HABERLER ALIRIZ
Türkiye'nin konsolosluk görevlilerinin hala IŞID'in elinde rehine veya alıkonulma şeklinde olduğunu söyleyen Arınç, 3 kişinin bölgedeki görevliler olmak üzere kadın ve çocuklardan oluşan 46 kişilik Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının 3 aydan bu yana ellerinde olduğunu hatırlattı. Sağlıklarının iyi ve güvenli bir yerde bulunduklarını ifade eden Arınç, "Onları her gün konuşarak, durumlarını trajik şekilde anlatarak, onlar hakkında yaptığımız çalışmaları sonuçsuz bırakacak bir takım hareketlerden kaçınmamız lazım. En basiti ilk zamanlarda bulundukları yerlerin fotoğrafı çekilip, internete konduğunda, haber ajanslarına geçtiğinde yerleri değiştirildi. Yer değiştirmeleri oldukça bizim bir takım çalışmalarımız veya planlarımız suya düşüyor. Allah korusun bu insanların neler yapabileceklerini, yaptıkları işlerden anlayabiliyoruz. Biz oradaki tüm yurttaşlarımızın birgün hatta çok yakın zamanda kurtulacaklarını, anavatana döneceklerini ve yakınları ile kucaklaşacaklarını ümit ediyoruz. Bayramdan önce inşallah bu gerçekleşir" ifadelerini kullandı.
GELECEK AKIM KÜRTLERİ DE GETİRECEK OLURSA BU TÜRKİYE İÇİN MADDİ MANEVİ AÇIDAN BİR YIKIM OLABİLİR
Bölgedeki son durum ile ilgili de bilgi veren Başbakan Yardımcısı Arınç, konuşmasını şöyle sürdürdü: "IŞID'ın o bölgede Erbil'e kadar gidecek bir şekilde yürüyüşü engellendi. Erbil, Süleymaniye dediğimiz yer Kuzey Irak'ta kurulan Kürt Bölgesi'nin yönetimi altında bulunan yerler. Peşmergeler silahlandılar, ABD uçakları da bunların lojistik imkanlarını vurunca bu IŞID militanlarının yürüyüşü de en azından durduruldu ve Kuzey Irak biraz daha güvenli hale geldi. Yoksa Kerkük'ü de Selahattin'i de ele geçirebilecekler. Hatta bir koldan Bağdat'a, bir koldan Erbil'e yürüyebilecek bir çalışmanın içindeydiler. Suriye'ye yeniden döndüler. Suriye'de Kobani denen 4 Kürt yönetimi, ayrı kanton yönetimi kurdu. Ne kadar ciddidir, değildir o ayrı konu. O Kobani yakınlarında Telabyad ve diğer bazı kasabaların üzerine yürüdü. Bu yürüyüşte Musul'da olduğu gibi Irak askerlerinin bırakıp gitmesi gibi burada da PYD'nin YPG'nin silahlı güçlerinin bir şekilde kaçtıklarının ve burada boşluk meydana getirdiklerini biliyoruz. Bizim özellikle Suruç ve yakınındaki ilçelerimiz ve köylerimiz çok yakın sınırlar. Ordan öksürüyorsunuz, ben buradan duyuyorum. Hatta zaman zaman bombaların mermilerin bizim tarafa düştüğünü, insan kaybına yol açtığını biliyoruz. Bizim hükümet olarak düşüncemiz. Suriye'de yaşanan olaylar sebebiyle Türkiye'ye gelen bu kadar insan var. Bu kadar insana maddi olarak herşeyi veriyoruz. Çünkü insanlar ölüm korkusu ile ülkemize sığındılar. Suriye'deki rejimin halkına karşı zulmetmesini her zaman eleştirdik ama ordan kaçıp hayatını kurtaran insanlara da kucak açtık. Şimdi aynı şekilde bir akım Suriye kuzeyinden başlayarak, Türkiye'de Kürtleri de getirecek olursa bu Türkiye için maddi manevi açıdan bir yıkım olabilir. Dolayısıyla mümkün olduğu kadarıyla kendi topraklarında onları güvenli hale getirmemiz lazım. İnsani yardım yapalım, gıda yardımı yapalım vesaire yapalım bunu yapmaya mecburuz. Biz Türk Milletiyiz. Biz hamiyetli insanlarız. Biz 'aman' dileyene, yardım isteyene, 'Beni kurtar' diyene kucağımızı elimizi kolumuzu açmak zorundayız. Bunu tarihin her döneminde Türk Milleti yapmış. Bunu 23 yıl önce Rahmetli Özal döneminde, o zaman Halepçe'de Saddam katliam yapmıştı, binlerce insan sınırımızdan içeri girdi. Biz 500 bin kişi ile ekmeğimizi paylaştık. Bunlar çok önemli şeyler. Biliniz ki bizim bölgemizde yaşayan bütün kürtlerin kucak açacağı gözünü dikeceği tek yer de Türkiye'dir. Türkiye güvenli bir yerdir. Türkiye'de rahat edeceklerini, ağırlanacaklarını bilirler. Siyaseten belki karşı karşıya çıkarlar zaman zaman, 'Aman' dediklerinde de Türkiye'den başkası akıllarına gelmez."
HÜKÜMETİMİZİN B VE C PLANLARI VAR
Bölgede top seslerini yaklaştığını ifade eden Arınç, konuşmanı şu şekilde sürdürdü: "Bize gelen haberlere göre aralarında 1-2 kilometre mesafe kalmış. Bunları sınıra kadar katledecekler, yok edecekler. Sabah bunu haber aldığımızda dünkü gelişmelere göre bir plan yapmıştık zaten. Bu planı uygulayınca İçişleri Bakanı ve Numan Bey'e en azından bu 4 bin kişiyi sınırdan içeri alalım, hayat memat meselesi dedim. Daha sonraki B, C planlarını düşünürüz artık dedim. Onlar Sayın başbakanımız ile Azerbaycan'da görüştü. Beyanatta bulundu; 'Kapımıza gelenin etnik kökenine, inancına bakmayız. Hayat memat meselesi olan ve bizde yardım bekleyen herkese kucağımızı, gönlümüzü açarız' demişti. Nitekim alındılar. O trajik manzaraları hepimiz gördük ağlayan kadınlar, feryat eden çocuklar, yaşlı annelerin, ninelerin sırtlarda taşınması. Can havliyle bir kısmı araçları ile bir kısmı araçsız şekilde sınırlarımızdan içeri girdiler. Bizim AFAD yönetimimiz, onlar için bir hazırlık yapmıştı. Sağlık, yeme, içme hizmetleri bir taraftan götürülüyor. Belki oradan alınıp başka bölgelere de taşınabilirler. Gelişmelere bağlı hükümetimizin bir planı var. IŞID'in şu anda hangi noktada olduğunu yer olarak bilemiyorum ama Telabyab civarına kadar girmişlerdi. Nereye girerlerse önlerinde birşey kalmıyor. Herkes ya saklanıyor ya kaçıyor, ya canını kurtarmaya çalışıyor. Büyük bir korku var. Bu sadece psikolojik değil, çünkü ellerinde modern silahlar var. Havan toplarından uçaksavarlara kadar ağır makineli tüfeklere kadar son model gıcır gıcır arabalara monte edilmiş. Maddi bir korku da veriyorlar. Dolayısıyla Irak ordusu zaten perişan sersefil dağılmış durumda. Yeni bir hükümet değişikliği var. Bundan sonra toparlanırlar mı bilmiyorum ama bazı Batı ülkeleri Irak hükümetine de peşmergeye de silah yardımı yapabileceğini ifade etti. Orada bizzat savaşarak değil ama onları teçhizat silahlandırarak belki bazı eğitimlerini de üzerlerine almak suretiyle IŞID'e karşı onları desteklemeyi düşünmekte. Askerimiz, iç güvenlik güçlerimiz ile birlikte hazırladığımız koordineli bir taraftan istihbaramızı taşıyan, bir taraftan da Türkiye'ye zarar vermemek üzere her türlü planlarımız var. Bugün kararlar verildi. Kolay bir karar değil, sınırlar tamamen açılacak olursa bu korku ile arkadan binlerce insan gelecek olursa bunun sayısını biz tahmin edebiliyoruz. Bu korkunç bir rakam. O yüzden konuşulan tampon uçuşa yasak bölgeler olabilirliği konusunda hepsi bir planlama içinde. Çok şükür çalışan idareci güçlü bir hükümet, güçlü bir ordumuz var. Bunları yapabilecek noktadayız." 
IŞID EL KAİDE'Yİ SOLLADI
NATO Zirvesi'nde 42 ülke içinde Türkiye'nin de yer almasına rağmen IŞID'e karşı bildiride neden yer alınmadığının sorulmasına üzerine Arınç, kendisinin Terörle Mücadele Yüksek Kurulu Başkanı olduğunu belirterek, yıllar içerisinde bu kurulun görev alanlarının değiştiğini dile getirdi. Tansu Çiller'in Başbakanlığı döneminde PKK ile mücadeleyi hedef alan bir kuruluş olduğunu hatırlatan Arınç, "Bugün gelinen noktada dış ve iç tehditler sadece PKK'dan ibaret değil. İçerde DHKP-C, Tikko ya da TKPML dediğimiz örgütlerin de Türkiye'de terör suçu işlediğini, terör eylemi yaptığını yılllardan beri bazen grafik yükselerek, bazen uykuya yatarak devam ettiğini biliyoruz. Bunların bir kısmı Yunanistan'da eğitim aldığını, bir kısmının bazı Avrupa ülkelerinde yuvalandığını özellikle şehir merkezinde eylem yaptıklarını biliyoruz. DHKP-C'nin son eylemleri herkesin malumudur. Bir kısım avukatlar ile ilgili de soruşturmalar yapılmıştır. Öyle bir avukatlık bürosu ki dışarda 4 çelik kapı odaya girince 7 ayrı kapıdan geçerek bilgi ve belgelere ulaşılabiliyor. İşte bütün bunlarla mücadele. IŞID sadece tek değil ki adı ne olursa olsun. IŞID'i son bir seneye kadar Türkiye'de Allah aşkına kaç kişi biliyordu? Son eylemleri olmasaydı, biz de IŞID'i El Kaide, El Nusra gibi bir tanesi diyecektik. Ama El Kaide'yi solladı bu örgüt. Onlarla birlikte çıkmış sonra ayrılmışlar. Başlarındaki insanlar yöntem ve amaç bakımından farklı noktaya gelmişler. Nasıl bir üst akıl ki bu örgütleri her anda bir yerde güçlendirebiliyor ve eylem yaptırabiliyor. Biz El Kaide ile meşgulken adını sanını bilmediğimiz başka bir örgüt kafa kesmeye, iş görmeye başladı. Terörle Mücadele Yüksek Kurulu bütün tehditleri karşı hem yurtiçinde, hem yurtdışında bunlara karşı bir konsept bir mücadele yöntem takip edilecek düzeye çıkarıldı. PKK bir örgüt olarak faaliyetini devam ettiriyor, ama Türkiye içinde eylemler bakımından çözüm süreci ile başka bir noktaya geldi. Ama onun dışında büyüyen gelişen ve hala varlığını sürdüren başka tehditler var. Türkiye bunlara gözünü kapatamaz. Dolayısıyla iç ve dış güvenliğimizi tehdit eden bu tür tehlikelere karşı yeni bir oluşum içinde olmamız gerekiyor. IŞID'i doğuran pek çok sebep var. ABD'nin işgalinden başlayarak, Irak'ın bütünlüğünü maffeden Sünnileri, Şiileri birbirine düşman eden pekçok uygulamalar yapıldı. Oradaki başbakan Maliki'nin yanlış uygulamaları bir takım ayrılıkları yol açtı. ABD ordusu giderken geride bıraktığı silahlar birilerinin eline geçti. Ordusunu güçlendirmedi kendi içinde sıkıntılar ile baş edemedi. Sonunda Irak bölünme noktasına geldi" dedi.
1 MİLYON MÜLTECİ TÜRKİYE YERİNE FRANSA'YA, ALMANYA'YA GİTSE HALİ NE OLURDU?
Geçen sene Kasım ayında ABD'ye gittiğini ve Başkan Yardımcısı Joe Biden ile görüştüğünü anlatan Arınç, Suriye sorunu üzerine 1,5 saat konuştuklarını kaydetti. Suriye konusunda ABD'nin neden cesaret ve gücünü kullanarak birşey yapmadığını sorduğunu ifade eden Arınç, şu yanıtı aldığını açıkladı: "Bazı mazaretler sıraladı ama sonra dedi ki 'Sizi çok iyi anlıyorum. Ateş nereye yakınsa orayı daha çok yakar. Siz Suriye ile sınırsınız, Suriye'de yaşanan olaylara biz çok uzağız' dedi. Mesela 1 milyonu aşkın mülteci Türkiye yerine Fransa'ya gitseydi, Fransa'nın hali ne olurdu? Türkiye'nin yerinde Fransa olsa veya Almanya olsaydı ne yapardı? Eminim kapıları kapatır, ölürlerse ölsünler veya bir başka çaresine baksınlar diyeceklerdi. Biz yapamayız bunu. Türkiye bir huzur adası gibi ama çevresinde iltilaflar sürüp gidiyor. Esasen kaptanın güzeli de fırtınalı havada gemisini yüzdürendir."
BU ATEŞİ SÖNDÜRMEK BOYNUMUZUN BORCU
Çözüm süreci ile ilgili açıklamalarda da bulunan Başbakan Yardımcısı Arınç, bugüne kadar binlerce şehit verildiğini belirterek, "40 yıldır devam eden bir ateş var. Bu ateşi söndürmek boynumuzun borcu. Şehit cenazelerine çok gittik. Hepsi üzüntüdür, acıdır. Feryatlar, isyan vardır. İnfial vardır. Türk Bayrağı'na sarılı olan her cenazenin başında 76 milyon insan gözyaşı döküyor. Ama eşi şehit olmuş veya ölmüş kim olursa olsun, kadın, baba şu feryadı yapmıyor: 'Benim oğlum öldü. Herkesin oğlu ölsün' bunun yerine 'Benim oğlum öldü ama şu kan akma dursun, gözyaşları dinsin, yeter ki siz bunları yapanları yakalayın cezaları verin ama bu terör bitsin' diye yalvarıyorlar. Kolu kopmuş, bacağı kopmuş, yüzde 95 neredeyse malül olmuş gazilerimiz var. Hiçbirisinin ağzından 'Ben bu hale geldim, herkes bu hale gelsin, herkesin çocuğu askerde bunu tatsın' diye bir söz duymadım. Bu Türk Milleti'nin bir asaletidir. Ben bu hale geldim ama benden başka kimse bu hale gelmesin" açıklamasını yaptı.
SİLAH İLE ÖLMEK VEYA ÖLDÜRMEK İLE BU ÖRGÜTÜN, ŞİDDETİN SON BULMASI MÜMKÜN GÖRÜNMÜYOR
Daha sonra Ankara Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi'nde yaşadığı bir olayı anlatan Arınç, terör saldırısına uğrayan bir polisin kendisine şunların söylediğini açıkladı: "Olayı anlattıkça ve hali gördükçe ben ister istemez Allah cezalarını versin, belalarını versin, namussuzlar, şerefsizler bilmem ne giydirmişim. Çocuk elimi tuttu, Sayın Bakan dedi. Beddua etme. Ben onlara dua ediyorum. Diyor ki 'Beni vuran bu insanlar ıslah olsunlar, hidayete ersinler. Ben onlarla birlikte namaz kılayım.' Ben perişan oldum. Yahu ne asalettir kardeşim. Ben bunu kimseden duymadım bugüne kadar. Adamı perişan etmişler, haşat etmişler, ayakta duracak hali yok. Kafa gitmiş, kol gitmiş. Ama söylediği söze bakın. Anadolu insanı bize bunu söylüyor. Bu acıyı biz tattık, başkaları tatmasın. Bizim için en önemli şey budur. Silah ile ölmek veya öldürmek ile bu örgütün, şiddetin son bulması mümkün görünmüyor."
SAYIN KILIÇDAROĞLU KANUN METNİNİ OKURSA NE YAPILACAĞINI ÇOK İYİ GÖRÜR
Çözüm sürecinin işlemesi ile ilgili yaptıkları çalışmalardan da bahseden Arınç, CHP'nin terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin sağlanması isimli 6 maddelik çözüm sürecini ortaya koyan kanun ile ilgili açıklamalarına şöyle cevap verdi: "Çalışma programımızın içerisinde bizim silahlı unsurların kısa süre içerisinde tamamen dışarı çıkarılması var. Eylemsizlik var. Belli zaman süreleri içerisinde yapılacak başka şeyler var. Çıkışlar, dönüşler, gelişler bunlarla ilgili sosyal tedbirler, rehabilitasyon unsurları, siyasal çalışma programları, hakla ilişkiler programları, kamu diplomasi programları ve diğer konularda hepimizin görev alanları belli. CHP habersiz olduğunu söylemişti. Meğersem çoğu kaçmış katılmamış. Ama 8 tanesi girmiş ve 'evet' oyu vermiş. Terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin sağlanması isimli 6 maddelik çözüm sürecini ortaya koyan bir kanun çıkartıldı. Bu kanun kamu düzeni ve güvenliği müsteşarlığının görev alanı olan içerisinde sosyal ve siyasi bir takım programlar yapmak çözüm sürecini sonuna kadar götürmekle yükümlü. CHP de kanun metnini okusun. O kanun metnine olumlu oy veren Rıza Türmen, Sezgin Tanrıkulu gibi 8 milletvekili var. Diğerleri korkusundan katılmamıştır. Ama bilsinler ki CHP'nin katılanları 'evet' oyu kullandılar. Sayın Kılıçdaroğlu kanun metnini okursa ne yapılacağını çok iyi görür. Buna rağmen arzusu ya da talebi olursa ben dahil arkadaşlarımız kendisine gerekli bilgileri sunacaklar. İnşallah önümüzdeki yasama döneminde belki bazı yasal çalışmaları da meclise getireceğiz ama şimdilik daha çok idari tedbirlerle, yürütmenin alacağı kararlar yasaya henüz ihtiyaç duyulmayan noktadayız. Yaptığımız henüz farkında olunmayan çok şey var. İleride herkes farkında olacak. Çünkü olumlu sonuçlarını herkes bu şekilde alacak. Halkımızın şikayet ettiği bir konu vardı. Ondan biz de şikayet ediyorduk. 'Evet cenazeler gelmiyor, şehitlerimize ağlamıyoruz, üzülmüyoruz ama bu yol kesmek, neyin nesi? Bu heykel neyin nesi? Bu adam kaçırıp fidye istemek neyin nesi? İnşaatlarda kullanılan araç ve gereçlerin yakılması neyin nesi? Şimdi bunların hiçbiri olmayacak. Kamu düzenini ve güvenliğini ilgilendiren tüm asayiş konularında bölgede tamamen Türkiye'nin her tarafı ama öncelikle okul yakmalar vesaireler tüm bunların sonlandırılması ile ilgili bir çalışmamız var. Yani halkımızın güvenliği huzur ve asayişi esas olmak üzere silah kullanılmaması, şiddet kullanılmaması ve buna bağlı bir takım tedbirlerin alınacak artık bu şikayetlerin gündeme gelmesini istemiyoruz."
AİHM KARARLARINA UYMAMIZ GEREKİR
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) zorunlu din dersleri ile ilgili Türkiye için verdiği kararı değerlendiren Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bu kararların daha öncede gündeme geldiğini söyledi. Alevi yurttaşların başvurusu üzerine böyle bir karar alındığını belirten Arınç, hukuki olduğu için bu düşüncelere saygı duymaları ve AİHM kararına uymaları gerektiğini kaydetti.
AİHM KARARI DİN DERSLERİNİN İÇERİĞİNE YÖNELİK
Türkiye'yi izam eden her hangi bir talep veya cezalandırmanın bulunmadığını da belirten Arınç, 1980 Anayasası'ndan sonra din öğretimi ve ahlak derslerinin okullarda okutulmaya başlandığını hatırlattı. Avrupa ülkelerinin pek çoğunda din dersine benzer konuların mecburi ya da ihtiyari olarak okutulduğunu ifade eden Arınç şöyle konuştu: "AİHM kararı bence içeriğe yönelik. Böyle bir dersin var olması veya olmaması tartışılmamış. Biz kolayımıza geldiği için sadece din dersi deyip geçiyoruz. Din dersi demek sadece İslam dini öğretilmesi değil. Öğretmekle birlikte ameli olarak da namaz nasıl kılınır, abdest nasıl alınır, İslam dininin hususiyetleri nedir? İman, 32 farz, 6 şart, hacın, umrenin yapılmasıyla, namazın nasıl kılınacağı veya zekat gibi ibadetlerimizin, sadece bunların öğretildiği, herkesin öğrenmekle de mecbur olduğu bir anlayışla da karşılıyorlarsa buna laik Avrupa'nın belki tepki koyacağını, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin bunu red edeceğini baştan düşünebiliriz. Bize benzer laiklik uygulaması en çok Fransa'da var. Bizdeki daha koyu laiklik veya laikçiliktir. Fransa'da bile okullar ikiye ayrılır. Kilise, dini eğitim verebilecek okullarıyla, laik eğitimin okulları birbirinden farklıdır. Bizde daha sonra din öğretimine dönüştü. Herkes için zorlayıcı bir eğitim yok. Din eğitimi, ahlak var. Bunlar din dersi öğretmenleri tarafından anlatılıyor. AİHM diyor ki 'Aleviler kendi inançlarının anlatılmasını isteyebilir. Hıristiyanlar kendi inançlarını isteyebilir. Belki de Ateistler bunun hiç birisine ihtiyaç göstermeyebilir. Dolayısıyla sizin bu din öğretimi dersleriniz İslam inancı ağırlıklı olmuş. Diğerlerini kapsamamış. Ya onları da kapsayıcı bir biçimde müfredatlarınızı değiştirin. Veya bu dersleri kaldıracaksanız kaldırın' diyor. Türkçe meali bu."
LAİKLİKTE ESASA GÖRE MÜFREDAT YAPMALIYIZ
Kendisinin gün içinde birisi İmam Hatip okulu olmak üzere iki okul açtığını hatırlatan Arınç, Kıbrıs'ta bu okulların İlahiyat Koleji ismi ile açıldığını söyledi. Türkiye'de okulların bu isimle de açılabileceğini ifade eden Arınç, “Müfredatı az çok birbirine benziyor. Yani İmam Hatip demek zorunda değiliz ama 50 seneden beri İmam Hatip deniliyor. Biz bu isimle biliyoruz. Birlikte 10 tane isim düşünürsek karar verebiliriz. Ama içinde nasıl bir din öğretimi amaçladığınızı göstermeniz lazım. Alevi yurttaşınız 'benim inancım budur. Bu şekilde anlatılsın. Buna da yer verilsin' diyorsa biz demokratik, sosyal, laik bir hukuk devletiyiz. Laiklikte esassa bu isteği dikkate alan bir müfredat yapmalıyız. Bence bu incelenecek gereği de hükümetimiz tarafından yapılacak" ifadelerini kullandı.
KISA KISA DİNLER ANLATILABİLİR
Allah'a inanmanın fıtri olduğunu söyleyen Arınç şöyle devam etti: "Allah'a inanmazlarsa başka şeylere inanırlar. Taşa, çöpe inananlar da var. İneğe inananlar, kutsal sayanlar da var. Budizm, Konfüçyüzim var. Başkaları da var. Bu inanç duygusunu tatmin etmeye yönelik bir arayış, buluştur. Ama diyelim ki onun böyle bir derdi yok. O bundan öte başka bir dünya olduğuna inanmıyor. Ben öldükten sonra 'beni yakın' diyor veya başka bir şey söylüyor. Bu da onun inancı, inançsızlığı inanç haline getirmiş. Burada benim öğreteceğim din dersinde insanlara samimi olarak, fıtri olarak inanma duygusunu, 'İslam neler getiriyor?, diğer dinler neler getiriyor, farklı inançlar ne söylüyor?' diye anlatılabilir. Belki bunları kısa kısa anlatan öz bilgi veren bir şey olması lazım." Nüfusun 99'unun Müslüman olduğunu ifade eden Arınç, İslam'ın Türkiye'ye münazır olarak biraz daha fazla anlatılması gerekebileceğini kaydetti.
ANAYASAL DEĞİŞİKLİĞE GİDEBİLİRİZ
AİHM'in haklı olduğuna kanaat getirildiği takdirde gerekli düzenlemenin yapılabileceğini vurgulayan Başbakan Yardımcısı Arınç, "Anayasa değişikliğine gidebiliriz. İçerikle beraber dersin ismini de değiştirmek mümkün olabilir. 'Tamamen kaldıralım, böyle bir şey olmasın' düşüncesinde ben şahsen değilim. Hükümetle konuşmadığımız için hükümetin tavrını bilemem ama ben bu tür bir dersin en basit dini bilgileri öğrenmesi açısından faydalı olacağını düşünüyorum" dedi.
ONLAR MUHALEFET OLMAYA RAZI
Genel başkanını değiştiren Ak Parti'nin 2015 genel seçimlerine nasıl gideceğini de değerlendiren Arınç, Ocak ayından itibaren seçim sürecinin daha çok hissedileceğini vurguladı. Ak Parti'nin seçimlere hazırlanırken, kongre sürecini de atlatacağını aktaran Arınç, yeni kurulan hükümetin 8 aylık değil, kalıcı bir hükümet olduğunu söyledi. Mevcut hükümetin 2015 kazanıp, 2019'a ve 2023'e gideceğini kaydeden Arınç şunları söyledi: "Her zaman düz bir şekilde koşarak, hükümet olarak başarıdan başarıya koşmaya mecburuz. Onlar muhalefet olmaya razı, biz Hükümet olmaya mecburuz. 2015'i kazanmak içinde mevcut çalışmalarımızı Davutoğlu Başkanlığında arttıracağız. Hedefimiz 2015'de tek başına iktidar. 365'i aşmak ve yeni bir anayasa yapmak" diye konuştu.