Türkiye’de 54 bine yakın hasta organ bekliyor. Organ nakli yaptırmak ise hiçte kolay değil. Öncelikle yasaların belirlediği sınırlar içersinde akrabalık ilişkileriyle organ bulacaksın. Ya da çapraz nakil için güvenilir eşin dostun olacak.

Bugün kendi hayati bir parçasını başka birine vererek yaşamını riske atan organ bağışçılarının elini öpmek gerekir diye düşünüyorum.

Böbrek yetersizliğini ve diyaliz işkencesini çekmeyen bilemez. Her diyaliz hastasının umudu kısa sürede nakil yaptırıp hayata yeniden tutunmaktır.

Yine her diyaliz hastası sürekli böbrek arayışı içindedir. Hayatı risk altında olan bu hastalar için siz ne kadar sınırlama koyarsanız koyun, ölümle pençeleşen bu insanlar tüm yasal sınırları zorlayacak, birçok örnekte olduğu gibi hayatını kurtarmak için sahtecilik bile yapacaktır.

Önemli olan devletlerin bunu görüp, organ bağışlarını artıracak tedbirleri alabilmeleridir.

Geçtiğimiz günlerde Gaziosmanpaşa Hastanesi’nde nakil yaptıran bazı hastaların yaşadıkları drama şahit oldum. Gaziosmanpaşa Hastanesi yapılan bir operasyonda suçlanan hastaları ile birlikte basın toplantısı düzenledi.

Bir üvey babaannenin bu toplantıda söylediği sözler zihnimden çıkmıyor... O sözleri söylerken toplantıda herkesin duygulandığını ve gözlerinin yaşardığını gördüm.
Benim de öyle oldu...

Fatma Kartalmış adlı üvey babaanne 18 yıldır birlikte yaşadığı üvey oğlunun 14 yaşındaki kızına böbreğini vermiş... Bu nakil yapıldıktan sonra ‘Süper babaanne’ diye gazetelerde boy boy haber olmuş, televizyon ekranlarında kamuoyuna yansımıştı.

Bende Fatma Kartalmış’a ‘Süper babaanne’ diyeceğim... Gerçekten o bir ‘Süper babannne’...

Böbreğini verdiği üvey torunu ile gelmişti basın toplantısına... O’nun da adı babaannesiyle aynıydı. İkisi de isim hem soy isim olarak adaştı.

Fatma Kartalmış konuşmaya başladığında sözler boğazında düğümleniyordu:

- Bu kız benim ellerime doğdu. Onun adını ben verdim. Annesinin sütü yetmeyince sütümü verdim. Çünkü o sıralar benimde küçük çocuğum vardı. Sütüm vardı. Sonra büyüdü, böbrek yetmezliği ortaya çıktı. Çocuğum diyaliz makinelerinde işkence görüyordu. Kendi anne babasının böbrek bağışı için dokuları uymadı. Ben gidip doku testi yaptırdım. Dokum uyunca hiç tereddüt etmeden yavruma böbreğimi verdim. Nakli yapıp kızımı sağlığına kavuşturan tüm ekipten Allah razı olsun. Hastanemize güveniyorum. Oradaki çalışanların hepsi bizim sağlığımıza kavuşmamız için ne gerekiyorsa yaptılar. Tekrar ediyorum, bin bu kıza adımı verdim, sütümü verdiğim, böbreğimi verdim. Bunun bir cezası varsa onu da çekerim. Kızımın canı sağolsun”

Evet Hastaneye yapılan operasyonda yüzlerce dosya içinden polisin suçlu bulduğu ve Cumhuriyet Savcılığının iddiannamede sanık sandalyesine oturttuğu Fatma Kartalmış’ın bu sözleri Organ Nakli konusunda yasa ve yönetmenliklerde ne kadar geri olduğumuzu gösteriyor. Hele ki olayın organ ticareti gibi çirkin bir suçlama içersine sokulması olayın düşünülmesi gereken başka bir yönünü ortaya koyuyor.

Fatma Kartalmış şimdi organ ticareti suçuyla yargılanıyor. Yargılan be Fatma anne... Belki bu yargı sonucu bir çok organ hastasına ışık olacak, umut olacak. Belki böyle haksız bir yargılama yasalarda değişiklik yapılmasına yol açacak. Yani yasaları yoruma değil daha net kılacak. Çünkü bu nakil İl Sağlık Müdürlüğü tarafından onaylanırken, Polis ve Savcılık ‘üveylik’ yorumunu farklı yapmış.

Bu dosya da yargı adına da ciddi eksiklikler de hemen göze çarpıyor. ‘Organ çetesi’nin bir numaralı sanığı olarak iddiannamede yer alan M.E.Ş adlı vatandaş, sahte kimliklerle akrabalık bağı oluşturup hastaneyide kandırarak organ nakli yaptırırken söylediği bir söz var. Bu söz polisin kayıtlarında mevcut. 

“Ben de aynı yöntemle Memorial’da nakil yaptırdım.”

Buna rağmen iddiannameye giren tek kurum Gaziosmanpaşa Hastanesi. Bunun altında ne var dersiniz?