Bu ülkenin kaderinde kan ve göz yaşı kalın harflerle yazılmış olmalıki,toplu ölümler, cinayetler,katliamlar, hayatımızdan hiç çıkmıyor.

Nasılki nefes almayı, su içmeyi sıradan bir iş diye önemsemiyorsak ölümler de öyle oldu.

En son yapılan SURUÇ katliamı insanın bu ülkede insan olduğuna utandığı, her sözün bittiği,acının bir kor gibi yüreğimize düştüğü bir andı.

33 tane pırıl pırl genç sosyalizm sevdalarıyla kara toprağa düşüverdiler.

Kim ne derse desin bu ülkede ölümler hiç adaletli olmadı.

Alın yazıları hiç de adaletli yazılmadı.

Bakıyoruz bütün ölümler ya sosyalistleri buluyor,ya Alevileri, ya Kürtleri ya da solcuları.

Yani bu ülkede Alevi,Kürt,solcu sosyalist olmak ölüme yakın bir yerde yaşamanın en önemli şartı gibi algılanır oldu.

12 eylül 1980 askeri darbesine kadar öldürülen beş bin civarındaki genç insanın büyük çoğunluğu solcudur, sosyalisttir, komünisttir,Alevidir,Kürtdür.

Gene toplu katliamların hedefinde aleviler olmuştur.

Sivas da, K.Maraş da, Çorum da, Gazi mahallesinde topluca öldürülen yakılan aleviler olmuştur.

Son kırk yılda Kürtler pis bir savaşın acımasız özneleri olmuşlardır.

Bu ülkenin zencileri İslamcılar, dinciler, sağcılar, liberaller hiç bir zaman olmamıştır.

Bu gün ben bu ülkenin zencisiyim diye orta yerde dolaşanların Alevilerin, Kürtlerin, sosyalistlerin yaşadığının binde birini yaşamamışlardır.

Peki neden sadece sosyalistler, aleviler, Kürtler bu coğrafyanın ölüm öznesi oluyorlar?

Ta Şeyh Bedreddin'den(1359-1420) bu yana bu coğrafyada ne zaman bir adaletsizlik, eksiklik, yanlışlık çıkıverse bunun karşısına çıkan ''Bu yanlıştır'' diyebilenler sosyalistler aleviler olmuştur.

Siz hiç bir İslamcının,sağcıların veya siyasal İslamın işçi yürüyüşünde, soygun düzeninin pisliklerine karşı isyan yürüyüşlerinde gördünüz mü?

Göremezsiniz çünkü liberaller,İslamcı siyasetçiler,sağcılar yüz yıllardır düzenin kaymağıyla beslenirler.Buradaki kastım sağın siyasal İslamcıların öncüleridir,oy verenleri değildir.

Onlar hiç bir zaman hayır demediler sürekli ''Tamam efendim, sen en iyisini bilirsin efendim'' yaklaşımıyla yaşadılar.

Hiç isyan etmediler, sormadılar, sorgulamadılar, neden, niçin, nasıl demediler ve sadece verilen görevi yaptılar yediler içtiler biat ettiler.

Sosyalist bir kişi insanın hayatındaki iki şeyi görmez duymaz sormaz merak etmez.sürekli sorar sorgular isyan duygusunu haksızlığa karşı bilenmiş şekilde tutar.

Birincisi etnik kökeni,ikincisi dini inancıdır.

Çünkü ırkını sormaz ırk insanın tercih ettiği bir durum değildir.

Doğduğunda kucağında bulduğu yalın değiştirilemez bir gerçektir.

Irkçıklık dünyanın lanetlediği birleşmiş milletler evrensel beyannamesiyle tescil olunan bir yaklaşımdır.

Dini inancını sormaz çünkü din inanılan bir şeydir sorulmaz, sorgulanmaz neden niçin alevleri içine atılabilecek bir olgu değildir, sadece saygı duyulan hoşgörüyle bakılan bir durumdur.

Bundan dolayı SURUÇ''ta katledilen 33 gencin her yöreden,her bölgeden ve inançtan olması bundandır.

33 kişinin etnik kökeni, inancı hiç merak edilmez çünkü onlar sosyalisttiler ve insan olmaları için sosyalist olmaları yeterliydi.

Hiç kimse onların dini inancını,etnik kökenini sormaz sorgulamaz çünkü onlar sosyalistti.

Çünkü onlar kardeşçe eşitlikçi ve adaletli bir dünya özlemleriyle yaşıyorlardı.

Onların yüreklerinde insan sevgisi, eşitliği vardı.

Onlar bu coğrafyada herkesin inancının, etnik kökeninin sorgulanmadığı açlığın, yokluğun, ayrımcılığın,adaletsizliğin olmadığı bir dünya özlemiyle ölümün kucağına düşüverdiler.

Bazıları öldüğünde ''pislik temizlendi'' denilir.

33 tane gencin katledilmesi ise onları ölüme sürükleyen eli kanlı pisliklerin,katillerin lanetle anılacağı bir gün olarak insanlık tarihinde yerini almıştır.

Kim ne derse desin bu coğrafyanın hiç bir şeyinde adalet olmadığı gibi ölüm yazgılarında da adalet olmadığı anlaşılıyor.


NOT: Şeyh Bedredddin destanından bir alıntı....


.................Aydının Türk köylüleri,

Sakızlı Rum gemiciler,

Yahudi esnafları,

on bin mülhid yoldaşı Börklüce Mustafanın
düşman ormanına on bin balta gibi daldı.

Bayrakları al, yeşil,
kalkanları kakma, tolgası tunç
saflar
pâre pâre edildi ama,

boşanan yağmur içinde gün inerken akşama
on binler iki bin kaldı.

Hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek toprağı,
ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,
yârin yanağından gayrı her şeyde
her yerde
hep beraber!
diyebilmek
için
on binler verdi sekiz binini..

Yenildiler.

Yenenler, yenilenlerin
dikişsiz, ak gömleğinde sildiler
kılıçlarının kanını.

Ve hep beraber söylenen bir türkü gibi
hep beraber kardeş elleriyle işlenen toprak ........