Son zamanlarda Okmeydanı'nda gelişen siyasi olayların hemen ardından ilan edilen ''Riskli alan'' kararıyla ilgili tartışmaları izliyoruz.

Güngören ilçesi Tozkoparan mahallesinde bulunan alanla ilgili riskli alan kararının Danıştay tarafından iptal edilmesi ,aynı durumun diğer ilçelerdeki riskli alan kararları için emsal teşkil edeceğini biliyoruz.

Alınan mahkeme kararında riskli alan kararının ''Alınan Riskli alan kararı bilimsel ve teknik değil,gözlemsel'' deniliyor.

Tozkoparan bölgesini de Okmeydanı'ndaki yapılaşmaları da biliyoruz.

Bundan altmış yıl önce yapılmış olan bu binaların sağlam olup olmadığını anlamak için teknik çalışmalar yapılması isteniyor.

Bunlar öncelikle bölgenin zemin etüdü ve parsel düzeyinde zemin etütleri,her binanın demir okumaları ve betonun karot sonuçları.

Ayrıca her binanın rölövesinin çıkartılarak deprem yükleri altında statik tahkik yapılması.

Bunların sonucunda bina sağlam mı, değil mi dolayısıyla bölgenin tamamı sağlam mı, değil mi diye bir karar alınması.

Bunlar ilk bakışta doğru ve bilimsel talepler gibi duruyor.

Oysa bu gün örneğin Tozkoparan bölgesinde 5560 daire(Bağımsız bölüm),814 tane bina olduğunu biliyoruz.

Her bina için bina sağla mı, çürük mü diye üniversiteye müracaa t edip böyle bir rapor istemenin maliyeti bina başına 15000-25000 lira arasında değişir.

814 çarpı 20000 =16 280 000 liradır.

Yani mahkeme bakanlığa diyorki,Tozkoparan bölgesinde riskli alan kararı alman için eski parayla on altı trilyon iki yüz seksen bin lirayı üniversiteye vereceksin o rapora dayanarak riskli alan kararını alacaksın.

Oysa bu isteğin pratiği yok.

Hiç bir kurum böyle büyük paralar harcayarak riskli alan kararı alamaz.

Bu durumu herkes iyi biliyorki, 1960' lı yıllarda yapılan bu binalar çürüktür ve yıkılmalıdır.

İncelemeye gerek yok.
.
Bu durum karnı burnunda hamile bir kadına 'Hayır sen hamile değilsin, sen kız oğlan kızsın'' demeye benzer.

1960' lı yıllarda ülkemizde deprem yönetmeliği yoktu.

Yani inşaatlar yapılırken inşaatı nasıl yapacağını yönetmelikle tarif etmiyordu.

Bundan yirmi yıl önce bile inşaatın metrekaresine yirmi beş kilo demir kullanırken bu gün en düşük 45 kilo demir kullanıyoruz.

O günkü şartlarda beton kürekle karılır, gaz tenekeriyle inşaata taşınır ve dökülürdü.

1960' lı yıllarda bu durum daha da vahimdi.

Radye ve mütemadi temel yapılmazdı,nervürlü demir kullanılmazdı,etriye aralıkları kırk santim arayla yapılırdı.

Beton kalitesi bu günün yarısı bile değildi.

Nerden biliyoruz,o yıllarda yapılan binaların bilimsel yolarla alınan raporlarından biliyoruz.

İşte en canlı örnek yıkılan İnönü stadı.

Yıkımın enkazdan çıkan demirin toplamı 1700 ton.

Şu anda henüz inşaatın yarısına gelmişken harcanan demir miktarı 5500 ton.

Beşiktaş kulüp başkanı ne dedi.

''Yılarca bizi Allah korumuş çürük stada binlerce insanın canını riske atmışız''

Kim ne derse desin, bu gün Tozkoparan,Okmeydanı ve 2000' yılı öncesi yapılan binalar büyük çoğunlukla çürüktür ve yıkılıp yeniden yapılmalıdır.

Mahkemeler karar alırken elbette belge ister ama belgenin detayı da budur.

Bu mahkeme kararını Tozkoparan mahallesinde oturan bir kısım yurttaş sevinçle karşıladı.

Oysa belediye diyorki, dairenize daire vereceğiz,otopark alanları, yeşil alan katkı payı ve sosyal donatılar için %20 alandan kesinti yapacağız.

Yani dairen 100 metre kareyse,84 metre kare alacaksın ama ölmeyeceksin depremde hayatın kurtulacak deniliyor.

Bunun kabul etmemek'' Ben olabilecek İstanbul depreminde burada ölmeye rıza gösteriyorum''demektir.

Bu durumda aklı başında bir yönetici ''Ne haliniz varsa görün, deprem olduğunda orada ölün'' diyerek bu işten kurtulabilir mi?

Elbette hayır.

Yöneten çözüm bulacak o insanları ikna edecek ve 5560 dairenin olduğu 814 binayı yıkıp depreme dayanıklı binalar yapacak.

Bu işin siyasi boyutu falan olmaz.

İnsani değerlerin önde olduğu işlerde siyaset ayrıntıdır, teferruattır.

Bu durumda Okmeydanı, Tozkoparan ve İstanbul'un büyük çoğunluğu yıkılıp yeniden yapılmalıdır.

''Biz bu binaları yıkmazsak deprem yıkacak milyonlarca insan canından olacak Türkiye Cumhuriyeti bağımsızlığını kaybedecek.''
Bu son sözleri Prf.Celal Şengör'e söylüyor.

Bu gün için Türkiye'nin en büyük düşmanı depremdir ve biran önce tedbir alınmalıdır.

Bu işe hala siyasi parti gözlüklerini çıkarmadan, parti çıkarlarıyla bakanların ülkeyi ve halkı sevmediklerine inanıyorum.