“Partili” Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hafta içinde yaptığı bir konuşmada Cuma günü bir müjde vereceğini söyleyerek halkı merak içinde bıraktı. Bu müjdenin Karadeniz’de doğal gaz bulunması olduğu basına sızdı ise de bu müjdenin ne olması gerektiği konusunda sosyal medyada geyikler yapıldı. Bunların içinde en anlamlı olanı Cumhurbaşkanının “İstifa ediyorum” diyeceği beklentisiydi ve gerçekten de günümüz koşullarında bundan daha büyük müjde olamazdı! Umutlar boşa çıktı! Şu tırnak içine aldığım “Partili” sözcüğü bile cumhurbaşkanlığı makamı için ne büyük bir eksiklik yaratıyor değil mi?

Karadeniz’de Türkiye’nin yetki alanı içinde 320 milyar metreküp doğal gaz yatağının keşfi önemli bir haberdir. Belki de çok önemlidir. Buna en çok sevinenlerin iktidar ve onun yandaşları olması doğaldır. Çünkü hem siyaseten, hem ekonomik olarak bu zenginlikten en çok yararlanacak onlardır. Şimdiden bu gazın çıkarılmasında, dağıtılmasında ve diğer hizmetlerde iş yapacak büyük yandaş şirketlerin ellerini ovuşturduklarına eminim. Her halde bu ihalelerden hiç biri, muhalefet yanlısı veya tarafsız bir şirkete verilecek değildir. Gene bu sektörde işe alınacak olanların da iktidar partisi taraftarları olacağı açıktır.

Karadeniz’de doğal gaz yatakları işletilince, doğalgaz faturasının ucuzlayacağını bekleyen var mı? Bu gazın, komşu ülkelerden satın alınan doğalgazdan daha ucuza mı geleceği, yoksa astarının yüzünden pahalı mı olacağını bilmiyoruz. Yerli doğal gaz gelirlerinin hazineye yapacağı olası katkıya sevinemeyişimizin nedeni de bu hazinenin nerelere ve nasıl kullanıldığını tahmin ettiğimiz içindir. Bu yeni gelirden Diyanet ne kadar pay alacak? Bundan yeni yapılacak İmam Hatip Liselerine ne kadar para aktarılacak? TURGEV, Okçular Vakfı gibi kuruluşların payı ne olacak?

Bir ülkede yer altı ve yer üstü kaynaklarının zengin olması, o ülkede adaletli, insanî bir rejimin güvencesi değil. Bu konuda Necati Doğru, 22 Ağustos günlü Sözcü’de “Adaletin Yoksa Müjde Kötülüklerin Anasıdır” başlıklı yazısında ne kadar doğru söylüyor. Gene aynı günkü Cumhuriyet’te Deniz Yıldırım “Kaynak Değil, Siyaset Sorunu” başlıklı yazısında kaynaklarımızın ne kadar hor kullanıldığını anlatıyor. Onun da belirttiği gibi Türkiye kaynak yoksunu bir ülke değil. Sorun bunları çarçur etmekte, kirletmekte, nimetleri yurttaşlar arasında adil paylaştırmamakta.

Eğer bir ülkede yeni bir ekonomik kaynağın bulunmasına muhalefete mensup yurttaşlar, iktidar mensupları kadar sevinemiyorsa, sorun muhalefette değil, iktidardadır. İktidar ve başta Ahmet Hakan olmak üzere iktidarın kalemşorları onu bunu suçlayacak yerde şapkalarını önüne koyup bunun nedenini araştırmalı ve gerekli dersi çıkarmalıdır.

GEÇMİŞTE EN BÜYÜK MÜJDE HANGİSİYDİ?

Sosyal medyada, şimdiye kadar en büyük müjdenin Mustafa Kemal Paşa’nın birkaç arkadaşına 28 Ekim 1923 günü akşamı “Yarın Cumhuriyet ilan ediyoruz” sözü olduğunu yazmışlar. Tarihimizde bütün milleti sevindiren müjdeler olmuştur. Son yüz yıl içinde bunlardan en büyük müjdenin hangisi olduğunu bana sorarsanız 26 Ağustos 1922 sonrasında istilacı ordunun perişan edilmesi haberidir. Batı Anadolu’daki kasaba ve kentlerin tek tek kurtarılması, ülkede öyle bir coşku yaratmıştı ki masallardaki kırk gün kırk gece şenlikleri bunun yanında hiç kalır. Bu şenliği kırk gün kırk gece şenliklerine benzetmemin nedeni, Padişahlığın kaldırıldığı 1 Kasım 1922 ertesine kadar yaklaşık iki ay kesintisiz olarak sürmüş olmasıdır. Türkiye o tarihten beri bunun gibi bir müjde görmedi.

Türkiye halkı, askeriyle, işçisi, köylüsü, kadını, genci, esnafı, memuruyla büyük zafere neden çok sevinmişti? Bu sevincin kaynağı millî servetlerin bundan böyle millete kalması ve herkesin bundan hakkı olanı almasıydı. O günlerde İzmir’e doğru yürüyen askerlerden biri şöyle diyormuş. “Sıra Padişah’a da gelecek!” Nitekim Padişahlığın kaldırılmasının felsefesi de bu makamın millî geliri, en büyük payı tufeyli sınıfına ayırdıktan sonra istediği gibi dağıtması değil miydi?

Adının padişahlık olması şart değildir. Aynı işi bugün başka adlarla yapanlar oldukça millet herhangi bir servet keşfi karşısında heyecana kapılmamakta haklıdır. (22 Ağustos 2020)