Yaşamın içinde her ölüm acıdır,acıyan insanın ölümünün de başlangıcıdır.

Bu ülkede ölümler sıradan olaylar haline geldi.

Her gün şehit edilen gencecik insanların acıları yaşanırken Neşet Ertaş'ın ölüm haberini aldık.

Bedri Rahmi Eyüboğlu; ''Ne zaman Anadolu'da bir köy türküsü dinlesem, şairliğimden utanırım'' demiştir.

İşte Neşet Ertaş, köy türkülerinin, ağıtlarının, bozlaklarının ana fikri olmuştur.

Ertaş, hiç bir zaman ''ben hele bir masa başına oturayım da bir türkü besteleyim'' dememiştir.

Nerede bir acı ve sorun görse, anında fotoğraf gibi çekmiş anında söylemiş,su gibi akmıştır.

Kendisinin acılı, yoksul, kuru ekmeğe muhtaç yaşamı, onun esin kaynağı olmuştur.

Yıllar önce ilk defa babası Muharrem Ertaş'ın söylediği 'Kalktı göç eyledi Avşar elleri'' türküsünü dinlediğimde göz yaşlarıma hakim olamamıştım.

Neşet Ertaş böyle bir pınardan doğan ve Anadolu'da halkın gönlüne akan temiz, pak, saf, pırıl pırıl bir su gibi olmuştur.

Bundan dolayı Türkiye onu çok sevmiştir.

O her türlü kötülüğe horlanmaya karşılık kimseye kin tutmamıştır.

Eserleri telif hakları ödenmeden kullanıldığı halde hiç sesini çıkarmamış isyan etmemiştir.

Halkın diline yerleşen ''Kızın başını boş bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya kaçar'' sözüne çok büyük sitemler göndermiştir.

Bu özdeyişin sanatı ve sanatçıyı dışladığından söz etmiştir.

Kendisi de sazcı olmanın ve abdal kültürünün temsilcisi olmasının getirdiği dışlanmışlıktan söz etmiştir.

Neşet Ertaş'ın bu gün kaç tane eserinin olduğunu söylemek mümkün değildir.

Çünkü, o küçük yaştan itibaren su gibi akmaya başlamış ve ölene kadar akışı hiç kesilmemiştir.

Yani günü birlik ''hadi bir eser besteleyim'' diye hiç niyet etmemiştir.

Coğrafyamızdaki açlığa, ezilmişliğe, törenin ilkelliğine, insan dışlanmışlığına, tarlaya, kuzuya, kurda, hasada, harmana gözünün gördüğü her şeye türkü olmayı becermiştir.

Anadolu halk müziğinde Aşık Veysel, Muharrem Ertaş, Aşık Mahsuni Şerif ve bunlar gibi yüzlerce ozana baktığımızda genellikle Alevi- Bektaşi inancından beslendiklerini görüyoruz.

Bunun nedenine bakmak uzun bir yazı konusu.

Dün Neşet Ertaş'ın öldüğü hastane önünde yoz yobaz ve ilkel bir tartışmayı görünce buna değinme ihtiyacı hissettim.

Şahsen ben aklım erdiğinden bu yana Neşet Ertaş'ı dinlerim.

Dün kendisinin Alevi inancında bir yurttaş olduğunu öğrendim.

Çünkü ben onun eserlerine, yaşama bakışına, insana bakışına hayrandım ve hiç bir zaman onun inancını merak etmedim.

Yoz yobaz düşünce cenazesinin Cemevinden mi, Camiden mi kaldırılması tartışması, gerçekten hepimizi üzdü.

Bir insanın ailesi cenazesini nereden nasıl kaldıracağına karar verebilir ve herkes bu karar saygı duyar.

Eğer Neşet Ertaş Alevi bir ailenim evladıysa ve aile de ''Cemevinden cenaze kalkmalı'' diyorsa başkasının buna karışmaya ve müdahale etmeye hakkı olduğuna inanmıyorum.

Maalesef insanlar ürettiklerine göre değil de, inandığı mezhebe, dine göre muamele gören bir anlayışa göre muamele gören bir anlayış her şeye egemen olmaya çalışıyorsa bu ülke için utanç verici bir sonuçtur.

Bu ülkenin sanatçıları, saz ve söz ustaları,bozlak söyleyeni,genellikle Alevi, Bektaşi inancından çıkıyorsa, sazın sözün aşkın meşkin Sünni İslam tarafından dışlanmışlığına bağlamak mümkün müdür?

Sazın yobazlar tarafından ''şeytanın sesi'' diye dışlanmış olması,sazın Sünni İslam tarafından dışlanması buna bağlanabilir mi?

Buna tepki olarak Aşık Dertli'nin (1772-1846) yazmış olduğu ''şeytan bunun neresinde? '' şirinin tesadüfen yazılmış bir şiir olduğu söylenebilir mi?

Telli sazdır bunun adı
Ne ayet dinler, ne kadı
Bunu çalan anlar kendi
Şeytan bunun neresinde?

Abdest alsan aldın demez
Namaz kılsan kıldın demez
Kadı gibi haram yemez
Şeytan bunun neresinde?

Venedik'ten gelir teli
Ardıç ağacından kolu
Be Allahın şaşkın kulu
Şeytan bunun neresinde?

İçinde mi,dışıda mı
Burgusunun başında mı
Göğsünün nakışında mı
Şeytan bunun neresinde?

Dut ağacından teknesi
Girişten bağlı perdesi
Behey insanın teres'i
Şeytan bunun neresinde?

Dertli gibi sarıksızdır
Ayağı da çarıksızdır
Boynuzu yok kuyruksuzdur
Şeytan bunun neresinde?

diye yazması boşuna mıdır?

Bundan dolayı insanları rahat bırakın, neye inanıyorsa saygı duyun, nereye gömülmek istiyorsa ölünün vasiyetine uyun.

Cemevinden de cenaze kalkar, camiden de, kiliseden de kalkar.

Sonuçta hepsi toprağa, aynı yere gider.

İnsanları inançlarından dolayı ayırmayın ayrıştırmayın.

Neşet Ertaş, hayatı boyunca bu ülkenin yoz insanları yüzünden çile çekti, acı çekti, ülkesinden 23 yıl ayrı kaldı.

O ölürken bile bu yoz anlayış onu rahat bırakmadı.

Yani Neşet usta ağız tadıyla bile ölemedi.

Yazıklar olsun bu yoz ilkel çağ dışı düşünce ve davranışları üreten anlayışlara.