Bu günlerde insanların en büyük sorunu yarın ne olacak, hayatta kalabilecek miyiz,açlık kıtlık olacak mı? Gibi sorular.

Bazen televizyonlarda sokak konuşmaları yapan genç, güzel insanlar, güzel yurttaşlarımıza soruyor.

Mutlu musun?

Bu sorunun cevabı bir tane olabilir mi? Elbette hayır.

Mutluğun tarifi bile herkese göre değişir.

Eğer bir kimse başını sokacak bir yeri ve almış olduğu 250 dolar, 2.300 lira emekli maaşıyla sadece yaşıyorsa mutludur.

Sadece yaşamak ne demek?

Böyle bir maaşla karnını şişirir, doyurur diyemeyiz, doymak bütün gıdaların, vitaminlerin, proteinlerin v.s alındığı beslenme biçimine doymak diyoruz.

Karın şişirmek ise bol ekmek, tek çeşit yemek demekki, bu da ancak böyle bir maşala olur.

Böyle bir maaş alan ve hayatı boyunca sinemaya, tiyatroya gitmemiş, kitap okumamış, düzenli gazete almamış, tatil yapmamış, herhangi bir lokantada ailesiyle yemek yememiş, dostlarını davet edip dışarıda veya evinde sohbet yemekleri yememiş ve yaşamı sadece doymak, uyumak ve ev de geçirmek şeklinde bir aile yapısında mutlu musun sorusunun cevabı elbette ''Evet'' olacaktır.

Daha evvelde AYDINSES' te siyasilerin ''Aynı gemideyiz'' söylemleriyle ilgili bir yazı yazmıştım.

Evet aynı gemideyiz, geminin en üst katında her türlü konfor varken, en altındaki kompartıman bile olmayan alanlarda farelerle ve en üsttekilerin atıklarıyla beslenen orta ve alt gelir gruplarıyla aynı gemide yaşamak söylemi elbette doğrudur.

Bugün de mutlu musun sorusunu bu yaklaşıma göre sormak gerekir.

Toplumda geminin en üstünde oturanlarla, en altta farelerle birlikte yaşayanların mutlu musun sorusuna bir tek cevap bulmak mümkün değil.

Bugün de Türkiye'nin sosyal katmanları tıpkı bu gemi gibi.

Bunun yani sosyal katmanlar arasındaki gelir uçurumunun dindarlıkla ,dinsizlikle ilgisi yok.

Bu konu insanların neye nasıl inandıklarıyla ilgili bir konu, bugün eğer en alttaysan orada karnını doyuruyorsan ve yarınlarının hesabını hiçbir şekilde doğru düzgün yapamıyorsan ve işin işçinden çıkamıyorsan sen bir limana sığınmak zorundasın.

İşte ''Dindarım'' diyenler sığınacak bir liman bulur ve orada bu dünyada bulamadığı mutluluğun yeni dünyalarını yaratmak zorundadır.

Bu hayalleri onu diri tutar canlı tutar ve de o hayallerle yaşama sarılır.

Bu duruma düşen bazı kişiler ise, bu durumun sosyal sebeplerle, gelir adaleti olmayan sistemle ilgili olduğunu, adaletten şaşmayan Allah'ın insanlar arasında böyle bir adaletsizliği yapmayacağı inancıyla Allah ve din dışı başka yollardan sığınacak bir liman arayabilir.

Bununla ilgili bir zengin Amerikalı iş adamı kapitalist ne demişti.

''Sakın ha, fakirlere cennetin olmadığını söylemeyin, onlarla baş edemeyiz''

Gene Almanya da Hitler'in Yahudileri ve Alman ırkı dışındaki Çingeneleri kapattığı gettolarda yakıp, yok edip sabun yapıldıktan sonra Almanlar savaşı kaybedince savaşı kazananlar gettolara giriyor.

Getto duvarının birinde bir yazıyla karşılaşıyorlar.

''Tanrım sana olan inancım sonsuz, fakat buradan gaz odalarına giderken bile bizleri, masum insanları, çocukları görmüyorsan sana neden inanayımki?'' Dediğini unutmak mümkün mü?

Bundan dolayı insanların mutluluğundan girdik, buralara kadar geldik.

Dünyanın egemen güçleri, fakirlerin ve üretimden gelen işçi emeğinin sömürülmesi için binlerce yıldır bu durumu sürdürebilmek için inançları tepe tepe kullanmıştır.

Bu kavgada on iki bin yıl önce insanın tarım toplumuna geçişiyle başlamıştır.

Komün yaşamda yani avcı toplayıcı toplumda din de yok, kavgada yok.

Gene batıda 1513 yılına kadar cennetin anahtarları ve cennetin toprak tapuları (Endüljans) Katolik papazlar tarafından satılıyordu ve papazlar Allahın neredeyse yeryüzündeki temsilcileriydi.

Bu duruma isyan eden bir keşiş Martin Luther(1483-1546) çıktı dediki;

''Ey Katolik papazlar, sizin yolunuz sömürü ve insanlara zulüm yoludur, benim bildiğim ve inandığım İsa peygamber ve İncil sizin gibi adaletsiz olamaz, insanların sömürülmesine ve kandırılmasına rıza göstermez''

diyerek Gutenberg kilisesi duvarına 95 adet bildirgeyi astı ve onların pislik, soygun düzenine çomak soktu.

Luther aforoz edildi, yargılandı.

Duruşma sırasında Martin Luther yargıçlara seslendi;


“Milleti cehennemle korkutup, cenneti para karşılığı satıyorsunuz. Sıkıysa cehennemi satsanız ya?”


Yargıçlardan biri sordu: “Cehennemi kim alır ki?”


Martin Luther “ben alıyorum, neyse parası vereyim” dedi.


Yargıçlar cehennemi Martin’e bedava verdiler!


Duruşma sonunda Martin Luther kapının önüne çıktı ve duruşma sonucunu merak eden binlerce kişiye seslendi:


“Cehennemi satın aldım, benimdir. Bundan sonra oraya kimseyi almayacağım, korkmayın!”

Bundan sonra Luther sayesinde Protestanlık Avrupa'ya yayılır ve din baskısından ve ticaretinden kurtulan bir nesil Avrupa'nın Rönesansını ve Fransız devrimin giden yolun açılmasına sebep oldu.

Montesquieu(1688-1755) öncülüğünde kuvvetler ayrılığının temellerini atar, demokrasinin temellerini atar, avcı toplayıcı toplumdan, tarım toplumundan sonra sanayi toplumunu yaşar.

Bu durum batıda iki yüz yıl kanlı din savaşlarından sonra arınmış, temizlenmiş bir din anlayışını ve dinden bağımsız bir bilim alanı yaratmıştır.

Bu gün onlar bu süreç sayesinde aydınlanmış, bilimle bu günkü ekonomik refah düzeyleri yakalamış ve de her türlü yeniliğin, icadın, buluşun öncüsü olmuştur.

Bu gün bizim gibi dine bağlı ve de her alamda din motivasyonu ile yaşayan İslam ülkelerinde ise hala sanayi devrimi öncesi II.Mahmut döneminden bile önce bir bağnazlık savunulduğu için aşıyı bile dışarıdan yani beş yüz yılda aydınlanmış, din bağnazlığının esiri olmaktan kurtulmuş batıdan alıyoruz.

Nereden buraya geldik?

Mutlu olmak, mutlu olmak çok basittir.

İhtiyaçlarınızı en aza indirip 2.300 lira maaşla yaşamın şartlarını sağlayacaksınız ve mutlu olacaksınız, ya da başka bir düzen için yeni arayışlara gireceksiniz doğal olarak bu iradeniz ve toplumda karşılığınız varsa!

Sayın Cumhurbaşkanı ne diyor ? '' "Müminin görevi varlıkta şımarmamak, yoklukta sabretmektir. Gerçek mümin acıyı bal eyleyendir"

Her şeyin özeti budur beş yüz yıldır, hatta bin yıldır siyaset ve memleketin kaymağını yiyenler aynı şeyleri söylüyorlar.

Dünya değişiyor diyenlere duyurulur!

Daha açık diyorlarki; ''Ben yiyeceğim, Allah kaderimde bunu yazdı, sen de sürüneceksin ve bununla mutlu olacaksın, isyan etmeyeceksin, sormayacaksın, sorgulamayacaksın, Allaha şükredip sana verdikleriyle mutlu olacaksın, çünkü senin kaderinde böyle yazılmış .''

Acaba öyle mi?