aydınSes gazetesi olarak 22 yıldır yayın hayatımızı sürdürüyoruz. Türkiye'de AKP iktidarı yaklaşık 20 yıldır tek başına Türkiye'yi yönetiyor. Bu yönetim hem yerel, hem genel olarak yıllarca devam etti. Yerel'de geçtiğimiz yıl büyük şehirlerde yediği darbe ile bir adım geri gitti. Ama bu gün anketlere bakıyoruz, hala AKP birinci partı. AKP yüzde 30-35 aralığında devam ederken, Türkiye'nin en eski partisi CHP ise yüzde 22-26 aralığından yukarı geçemiyor. 

Şimdi 18.05.2014'te yazdığım yani bundan 7 yl önce yazdığım yazı sitede dolaşırken önüme çıktı. O gün yazdıklarımla bugün de seçimle ilgili yazacağım bir yazının hemen hemen aynı olabileceğini düşündü. O gün parlementer sistem vardı, bu gün başkanlık (ittifak) sistemi var. Bugün muhalefetin istediği parlementer sistem AKP tarafından seçimden önce gündeme getirilip bir atraksiyon yapılsa, yine AKP iktidar olur. Çünkü hala birinci parti. 

Cumhurbaşkanı AKP Lideri Tayyip Erdoğan bu işi iyi biliyor. Kim ne derse desin. Mağduriyet görüntüsü olabilecek o kadar proje ortaya çıkar ki, seçim öncesi. Vatandaşın Milliyetçilik duyguları kabarır.

Emperyalistlere karşı, Amerika'ya, İngiltere'ye Rusya'ya ve diğer dış güçlere karşı Erdoğan'ı destekleme duygusu kabarır. Bugün dolar neden 10 lirayı buldu. Bunu Türkiye mi yaptı(!) Amerika, ve destekçisi Emperyalist güçler yapıyor. Çünkü neden; Türkiye'nin gelişmesini ve büyümesini istemiyor.

Bugün Türkiye'de fiyatlar neden artıyor... Vatandaşın geçim sıkıntısı çektiği bir durumda, neden böyle şeyler yaşanıyor, her gün yakıta neden zam geliyor.

"Dış güçler yapıyor"...  

Türkiye'de her şey var...

Fazlasıyla buğday ithal ediyoruz... Onun için ekmeksiz kalmıyoruz. Domates ithal ediyoruz, soframızdan eksik olmuyor. 

Kağıt ithal ediyoruz, çocuklarımız deftersiz-kitapsız kalmıyor. Onlara zam yapan Türkiye'yi yöneten iktidar değil, yabancı güçler... Peki hiç soruyormuyuz, Türkiye bir zamanlar kağıt ihacaatı yapıyordu, 5 tane kağıt fabrikası vardı. Bugün bu kağıt fabrikalarının durum nedir. Ne kadar kağıt üretiliyor. Ya Şeker fabrikaları... Daha neler neler... Yolumuz, yiyceğimiz, yazıp okuyacağımız vs. her şeyle dışarıya bağlı durumdayız... Bunu bu duruma getiren kim; emperyalist güçler!

Tabi o zamanlar, Meral Akşener MHP'deydi. İyi Parti yoktu. Bugün siyasi atmosfer oldukça değişik. O günlerde AKP'de olan ve Başbakanlık görevi yapan, Başbakan Ahmet Davutoğlu, yine önemli bakanlık görevlerinde bulunan Ali Babacan'da AKP'den ayrılarak yeni parti kurdu. Aynı şeyler CHP'de de yaşandı. Geçmişte CHP'nin Cumhurbaşkanı oadayı olan belki de son 25 yıldır, CHP'yi ilk defa yüzde 30'un üstüne taşıyan Muharrem ince de ayrılarak parti kurdu. Burda çok etkisi olmasa da Şişli Belediye Başkanlığı dönemindeki popileritesi ile tanınan Mustafa Sarıgül...  v.s...

Bugün olası bir seçim Başkanlık sistemi ile olması durumunda, kilit parti HDP'dir. 

Seçime girme imkanı olan her partinin alacağı yüzde 1'lik oy bile Mecut sistemde önemlidir. Yani yüzde 1 oy alabilecek bir parti ittifaka seçim kazandırabilir.

Bugün anket sonuçlarına baktığımızda ;

AKP  yüzde 35

MHP yüzde 8 oy aldığında ittifak kazanamıyor... Toplam yüzde 43 ediyor. 

HDP'nun yüzde 11'ini eklerseniz;

Yüzde 54... Başkan yine Tayyip Erdoğan...

DEVA ile Gelecek Partisini de Millet İttifakına ekleyip Millet İttifakına baktığımızda

CHP      Yüzde  24

İyi Parti  Yüzde 17

DEVA    Yüzde    3

Gelecek Yüzde   2 alırsa yüzde 46 yapıyor.  

Millet'e HDP'yi eklersek yüzde 57 yapıyor... 

Anketlere göre; diğer partilerinde oy oranı yüzde  Yüzde  2 gibi...  

Görülen o ki, seçimde HDP kilit parti. Bu sistemde AKP HDP'yi  bırakmaz gibi geliyor. Bugün HDP o tarafta görülüp, Milleyetçi oyların Cumhur tarafına geçmesi için perde arkası çalışmalar yapıldığı kulisleri var. Ancak, HDP AKP'ye yaklaşırsa MHP ne yapar bunu bilemeyiz. Devlet, ne der? O gün görürüz...

İşte 18.05.2014 "Muhalefet neden hep kaybeden oluyor!" başlıklı yazım...

Kaç seçim geçirdik. Bu seçimlerde hep objektif çizgimizi sürdürdük ve tüm siyasi partilere aynı mesafede durduk. Yayın ilkemiz gereği bunu böylede devam ettireceğiz.
Türkiye 30 Mart’ta bir yerel seçim yaptı. Bu seçim öncesi ülkede bir takım atraksiyonlar ortaya çıktı.
“17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu” denildi adına... Bu operasyon içerik olarak bakıldığında çok ciddi ve çok önemli konulara parmak basıyordu. Doğruluğunu tartışmıyorum... Ancak eldeki belge ve bilgilere baktığınızda tüyler ürperten noktalar var.
Bunlar çok tartışıldı ve çok yazıldı. Bu operasyonla ilgili en önemli nokta zamanlama yanlışı... Bir seçim öncesi ortaya atılan bu iddialar, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı çok zor durumda bırakmış olsa bile, kendisi yaptığı karşı operasyonla bunun üstesinden geldi. Millet bu operasyonun ne olduğunu anlayamadı. Başbakan Erdoğan, operasyonda adı geçen herkese sahip çıktı. Yolsuzluk ve rüşvet iddiaları içinde bulunanlara yaptırımlar uygulayacağı yerde, operasyonu yapanlara karşı ağır darbeler vurdu.
Siyasilerin sıkıştığı her fırsatta dile getirdiği Millet İradesi “Sandık” Meclis’te bir partinin milletvekillerinin çoğunluğu ile yok sayıldı. Bu neydi biliyormusunuz, referandumda gidip oy verdiğimiz ‘Evet’ dediğimiz yargı ile ilgili yasalar. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile ilgili düzenlemelerinde içinde bulunduğu torba yasa...
Ne oldu, birilerinin işine gelmeyince, Millet İradesi bir gecede siyasi iradeye dönüştü...
Aslında, seçimle gelen seçimle gideceği gibi, referanduma sunulan tüm kanun maddeleri de tekrar referandumla kaldırılmalı.
Sonra tüm yargı yetkileri hükümetin bakanına bağlanıyor... Bu yasal düzenlemeleri yapanlar düşünelim ki çok iyi niyetli... Ya bu yetkiler, birgün kötü niyetli insanların eline geçerse...
O zaman vay halimize...
Yasalar yapılırken, belirli gruplar, yapılar düşünülmez... Toplumun tümü ve devletin bekası düşünülür...
İşte tam bu kargaşa devam ederken seçim atmosferine girildi ve seçimler yapıldı. Muhalefet zannetti ki, “17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet iddiaları iktidarı bitirecek.”  Oysa çok yanıldıklarını seçimden sonra gördüler... Çünkü Ak Parti teşkilatı işe her zaman olduğu gibi sarıldı ve performansını ikiye katladı. Başbakan Erdoğan’ın “Paralel yapı” açıklaması, “İktidara darbe” söylemi parti tabanında tuttuğu gibi, cemaat karşıt bazı kesimlerde de yerini buldu.
Peki böyle bir durumda muhalefet ne yapmalıydı...
Muhalefet öncelikle Ak Parti’nin analizini iyi yapmalı. Ak Parti her girdiği seçimden nasıl bu kadar oy alıyor? Bunun ekonomik, sosyolojik, toplumsal irdelemesini iyi yapıp ona göre çalışma yapmalı. Bu kadar iddiaların üzerine Ak Parti oylarında pek bir düşüş olmadığı gibi seçim sonucu gerçekten bir ‘Zafer’... Onun için gazetenin manşetini “AKP’nin zaferi” diye attık.
Muhalefet zannetti ki, bu iddilar Ak Partiyi bitirdi. Oysa Ak Partiyi bitirmedi bu iddialar. Ak Parti seçmenini, “Tayyipçiler”i daha da kenetledi. Çünkü Başbakan’ın medya kullanımı, söylemleri, yaptığı atraksiyonlar, yine her seçimde olduğu gibi “Erdoğan mağdur”  görüntüsünü ortaya koydu.
Ak Parti evlerde çalıştı, hanelere girdi, muhalefet sokaklarda dolaşıp çiçek dağıtım el sıkmaya çalıştı. Seçmene 17 Aralık sürecini hiç bir şekilde anlatamadı. Oysa belge ve bilgilerle ev toplantılarında bu konuları anlatacak ekipler olsa, muhafazakar kesimin özellikle reddedeceği bir çok iddia var ortada.  Devletten yardım alan 19 milyon insana ulaşıp “Bu  yardımları size Ak Parti yapmıyor. Bu devletin yardımı. Biz gelirsek, yardımları daha da artıracağız” mesajı veremedi.
Bu seçim Türkiye’de siyaset yapanların kararlarını gözden geçirmeleri için önemli bir süreç oldu. Başbakan Tayyip Erdoğan balkon konuşmasında muhalefet liderlerine aslında çok iyi bir ders verdi, tabi anladılarsa... “Ben kendimi sorguluyorum neden yüzde 55 alamadık”diye... İşte muhalefet liderlerinin kendilerini ve partilerini sorgulamaları lazım. Hatta istifa edip yerlerini yeni nesillere bırakması gerekir.
Devlet Bahçeli, tamam anladık iyi devlet adamı, iyi insan ama liderliği yeterli değil. Kılıçdaroğlu’ da hep kaybeden. Bunlar olduğu sürece AKP’nin zaferi kaçınılmaz. Halk alışkın, “Yese de çalışıyor. Kim var” demeye...