Mal varlığı tartışması benim aklım erdiğinden beri sürer gider.

1970 yılında ilk önce Demirel döneminde yeğenlerinin hayali ihracat yaptığı ve Demirel'in sülalesini ve yandaşlarını koruduğu tartışması çıkmıştı.

Daha sonraları Turgut Özal dönemi bu işin cılkının çıktığı dönem olarak anıldı.

Semra Özal, papatyalarıyla zevkin, şatafatın dibine vurdu.

Mal varlığı tartışması o zaman Özal'ın çocuklarıyla ve de mahkemelere kadar gitti.

Özal'ın zenginlerinden Selim Edes mafyayla mahkemede hesaplaşırken ''Rüşvetin belgesi mi olur pe....enk'' diye söylediği meşhur cümle siyasal tarihimize altın harflerle kazındı.

O günden sonrada hiç bir zaman rüşvetin belgesi olmadı.

O günün üst düzey mahkeme başkanlarından biriside ''Hakimler vidanla cüzdan arasında sıkıştı kaldı'' dedi.

O gün bu gündür sıkışıklık devam ediyor.

Daha sonra Tansu Çiller döneminde artık rüşvet ve meşhur eşi %10 lakaplı Özer Çiller sahneye çıktı.

O zamanda Mesut Yılmaz, Çiller için ''hırsız, soyguncu'' kocası içinde olmadık sözler söyledi.

Çiller meşhur o çıkışını yaptı ''Benim hırsızlık yaptığımı iddia ediyorsun hodri meydan geriye dönük bütün bakanların, başbakanların mal varlığını araştırma komisyonunu kuralım'' dedi.

Yani öyle bir teklif sunduki, yıllarca araştırma yapılacaklar ve ipe un serileceği anlaşıldığı için bu öneride hiç bir zaman gündeme gelmedi.

Bütün bunlardan sonra, bu günlere gelelim, şimdide sayın Cumhurbaşkanı aile üyelerinden, kardeşim dediği sayın Davutoğlu'nu açıkça ''yolsuzlukla, hırsızlıkla'' suçladı.

Geçmiştekiler gibi Davutoğlu da dedik ''Hodri meydan, senin ve bütün  etrafının, bakanlarının, genel müdürlerinin mal varlığını araştırılması için TBMM'de araştırma komisyonu kuralım.''

Bu filmi elli yıldır seyrediyoruz.

Bu ülkede çalmak makam, mevki sahiplerinin ve de devletin içine yuva yapanların yıllarca tenezzül ettiği bir meslek haline gelmiştir.

Sevgili mazlum halkımızda bu duruma alışmıştır.

Hatta bu durum için ata sözü olmasa bile, halk sözü  bile ihdas etmiştir.

''Çalıyor ama çalışıyor,bal tutan parmapğını yalar''....v.s.

Ülkelerin kalkınmasının ve de ileri gitmesinin sebebinin bölgesel, iklimsel ve de topografya olmadığını Daron Acemoğlu,''Ülkelerin Düşüşü'' adlı on beş yılda yazılmış kitabında örnekler vererek  ispatlamıştır.

Bu durum aynen Wililam Mc Neill 'in ''Dünya tarihi'' kitabında da anlatılmaktadır.

Ülkelerin kalkınmasındaki en büyük etkenin yönetici ahlakı ve yönetim biçimleri olduğunu söyler.

Bizim ülkemizin kalkınmayışının ve ileri ülkeler seviyesine gidemeyişimizin  nedeni de yönetimler ve de ülkenin soyulması olmuştur.

Bunun en güzel örneği de 2020 yılında ödeyeceğimiz dış borç faizinin 39.5 milyar dolar olması.

 İşte bu soyulduğumuzun en güzel göstergelerinden bir tanesidir.

Davutoğlu- Erdoğan mal varlığı tartışmasından ne çıkar diye merak edenler şimdiden söyleyelim hiç bir şey çıkmaz, çünkü bu ülkeyi yöneten sağ ve İslamcı iktidarlar elli yıldır bu tartışmayı yaparlar ve kendileri çalarlar! kendileri oynarlar.

Bizim kendi içimizde bu  tartışmadan bir şey çıkmaz amaaaaa ABD'deki mal varlığı araştırması ve Halkbank olayı uluslararası bir hukuki mesele olursa, işte oradan bir sonuç çıkar .

Çünkü oralardaki durum adalet ve hakkaniyet ölçüleri içinde gider ve de ülkeyi yönetenlerin iddia edildiği gibi! yurt dışı hesaplarında tonlarca altın,milyarlarca dolar para söz konusuysa bununla ilgili alınacak kararlar ülkeyi yönetenlerin içeriye hapsolmasına ve de yurt dışına çıkamaz hale getirebilir.

Tıpkı Sudan devlet başkanı El Beşir gibi.

Bunun dışında bizim iç hukukumuzda hırsızlığın, devleti soymanın ve de halkı soymanın hukuki bir karşılığı yoktur,örneği de yoktur.

Bundan dolayı devletin içinde olanlar, lütfen rahat olun, eğer devlet üzerinde bir çalma kapısı, zengin olma kapısı yakalamışsanız lütfen çalmaya devam edin!

 Yalnız tavsiyem küçük çalmayın, büyük çalın.

Çünkü küçük çalarsanız ''Adi hırsız'' olursunuz, büyük çalarsanız, büyük mevkiler elde eder, beyefendi diye baş tacı edilirsiniz.

Çalma pozisyonunda olan herkese iyi çalmalar diliyorum...