Türk Savaş uçağının düşürülmesiyle doruk noktasına çıkan Suriye krizi ile ilgili Başbakan Tayyip Erdoğan, beklenen açıklamasını yaptı.

Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarını herkes farklı okudu...

Yansımalar genelde “Başbakan’dan Vur emri” olarak değerlendirildi.

Böyle bir olayın ardından başka ne yapabilirdi ki Başbakan. Nasıl konuşacaktı. Tabi her zaman olduğu gibi sert açıklamalarda bulunacaktı. Çünkü terör olaylarına karşı hassasiyeti gittikçe yükselen, sabrı zorlanan Türk kamuoyu ancak bu dilden anlardı.

Başbakan Türk kamuoyunun nabzını tutmasını, halkın hangi dilden anlayacağını gayet iyi biliyor.

Bunun örnekleri Başbakan’ın geçmiş tarihi olaylar ve konuşmalarıyla sabittir.

Her şehit verdiğimizde yayın organlarımızda yer alan “Türk Jetleri Dağlıca’yı bombalıyor, bilmem şu kadar törörist abluka altına alındı” gibi haberlere ve sonuçlarına alıştı Türk kamuoyu.

Daha 11 şehit verdiğimiz Dağlıca katliamının ardından yapılan bu tür açıklamalar hafızamızda duruyor. Ne oldu bu abluka altına alınan 300 PKK’lı terörist. 18 tanesi öldürüldü. Yapılan açıklama ve bilinen bu. Diğer 282 tanesi hala dağda...

Hafızamızdan silinmeyen Davos zirvesi; Ardından çok sert açıklamalar yapıldı.

Mavi Marmara’da İsrail’in yaptığı katliam ha keza...

Ve bunlar gibi anlatacak o kadar örnek var ki; hepsinin ardından atılan hamaset nutukları ortada...

Hangisine ciddi bir yaptırım uygulanabildi.

İsrail ile ilişkiler mi bitirildi.

Terör sona mı erdi. Bilakis her geçen gün daha da tırmanıyor.

Bir taraftan ABD dostluğu ve desteğinden bahsediyoruz, diğer yandan çıkıp Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel, terörü bitirmek için şartları sıralıyor.

Kandil’e girmek için birinci şart “ABD’nin izni lazım” diyor.

Arkasından Başbakan çıkıyor, “Kandil için kimseden izin almamız gerekmiyor” diyor.

Burada kime inanacağız. Hiç birine... İnanılacak tek şey atılacak adımdır.

Ne zaman ki Türk Silahlı Kuvvetleri, PKK terörünün beyni olan Kandil’i yerle bir ederse o zaman Başbakan Erdoğan haklı çıkacak. Ama Kandil’e bir hareket yapılamadığı sürece Org. Özel’in açıklamaları doğruluğunu koruyacak.

Şimdi Suriye konusunda yapalanlarda yine aynı gibi görülüyor. Hamaset nutuklarından farklı gelmiyor bana.

Bugün NATO açıklaması da öyle Türkiye’nin ‘memnuniyeti’ olacak düzeyde değil. Toplantı’da 5. Madde bile gündeme gelmemiş. Oysa Başbakan Erdoğan her konuşmasında herhangi bir saldırı karşısında NATO’yu dile getirerek, 5. Maddeye atıfta bulunmuştu.

5. Madde, NATO üyesi bir ülkeye yapılan herhangi bir saldırının tüm NATO üyelerine yapıldığını sayar ve müdahale edilmesini ön görür.

Rusya ise Suriye’den tarafa net tavır koydu.

Suriye işi bir çıkmazda... Şimdi Suriye yine saldıracak diye bekleyeceğiz. Saldırırlarsa vuracağız.

Saldırırlarsa vurmayıpta ne yapacağız. Yine bekleyip hamaset nutukları mı atacağız?

Yoksa armut mu toplayacağız?

Bu işin ciddiyetini göstermek isteyen Başkan Erdoğan’ın yapması gereken en önemli konulardan biri şu olmalıydı.

Konuyu hemen TBMM’ye getirip, gerektiğinde ‘Savaş Kararı’ alınmalıydı.

Suriye için en büyük yaptırım bu olurdu. O zaman Türk Silahlı Kuvvetleri de kendisinde; arkasında TBMM gücü alınmış bir kararla, daha etkili ve yetkili bir şekilde hareket kabiliyeti bulurdu...

Ciddi adımlar, ciddi kararlarla atılır. Nutuklar havada kalır.

Bir kaç gün sonra yine bir olay, yeni bir gündem herşey unutulur gider. Ama Meclis’in alacağı karar, düşmana karşı her zaman bir baskı unsuru oluşturur.