Selin GÜRSEL – Hüseyin ÇAKMAK / İSTANBUL, () - ÇANAKKALE Belediyesi tarafından bu yıl Homeros Bilim, Kültür ve Sanat Ödülü’ne layık görülen ve ikinci romanını yayınlayan Prof. Dr. Haluk Şahin üçüncü kitabının müjdesini verdi. “Mitolojik öyküler bu coğrafyanın öyküleridir. Ve aslında insan hayatı zannedildiği kadar da benzersiz ve özgün değildir” diyen Prof. Dr. Şahin, “Ben geç kalmış bir romancıyım. Roman yazdıktan sonra romana daha fazla inanmaya başladım. Üçüncü roman siyasal bir gerilim romanı olacak ve okuyanlar ‘Bugüne ne kadar benziyor bu’ diyecek ama aslında olaylar tam 3 bin 500 yıl önce Troya’da geçiyor olacak” şeklinde konuştu. Çanakkale Belediyesi tarafından bu yıl Homeros Bilim, Kültür ve Sanat Ödülü’ne layık görülen Prof. Dr. Haluk Şahin, “Homeros’un yazdığı Odysseia ve İlyada destanları sayesinde bütün dünya Troya’yı dolayısıyla da Çanakkale’yi tanıyor. Her yıl bunu anmak amacıyla çeşitli etkinlikler yapılıyor. Ve bu ödül, o coğrafyaya kültürel katkıda bulunmuş olan bir sanatçıya, bilim insanına veriliyor. Daha önceki yıllarda Yaşar Kemal’e, Cevat Çapan’a, Yıldız Kenter’e verilmiş. Bu yıl da bu ödülü bana vermeyi uygun gördüler” dedi. Son 17 yıldır Bozcaada’da ‘Şairin günü ve Homeros Okuması’ adı altında bir edebi etkinlik düzenlediklerini ve Homeros’un ölümsüz eserlerini Türkçe ve çeşitli dillerde okuduklarını ifade eden Prof. Dr. Şahin, “Buna başladığımızda 17 yıl süreceği aklımdan geçmemişti. Başlangıçta Troya’yı kazan büyük arkeolog Manfred Korfmann ve değerli dostum Cevat Çapan’la birlikte başladık. Birkaç senelik bir şey gibi düşündük. James Joyce’un Ulysses’i Dublin’de her yıl okunuyormuş. Ben de oradan ilham aldım. Sonra bu okumalar ilgi görmeye başladı ve 15’inci yılı geldi. ‘Bu kadar yeter bu sene bitirelim’, dedik. Bana, ‘Bu yıl hangi şair geliyor, nereyi okuyacağız’ diye sağdan soldan telefonlar gelmeye başladı. O an anladım ki kendi başına bir varlık kazanmış. Şimdi o beni sürüklüyor” şeklinde konuştu. “BEN GEÇ KALMIŞ BİR ROMANCIYIM” Emeritus profesör olarak emekli olduktan sonra içinde bir ukde olarak taşıdığı romancılığı hayata geçirmeye karar verdiğini dile getiren Prof. Dr. Şahin, “Ben geç kalmış bir romancıyım. Umberto Eco gibi ben de bir bilim insanı olarak uzun yıllar hocalık yaptıktan sonra yazar oldum. İlk olarak çok iyi bildiğim Bab-ı Ali’yi anlattım. 40-45 sene Bab-ı Ali’de çalıştım ve resimaltı yazarlığından genel yayın yönetmenliğine kadar aklınıza gelebilecek her işi yaptım. ‘Bab-ı Ali’de Cinayet’ oranın değişimini ve çürüyüşünü dedektif tarzı içinde anlatan bir kitap oldu. Beklediğimin çok üzerinde bir ilgi gördü” dedi. Aklındaki bir diğer fikri de ikinci kitabı ‘Ada’da ele aldığını ifade eden Prof. Dr. Şahin “Mitolojik Tenes Efsanesi'nden yola çıkarak, o efsanenin günümüzde yaşanması halinde neler olabileceğinin üzerine bir şeyler yazdım. Mitolojik öyküler bu coğrafyanın öyküleridir. Ve aslında insan hayatı zannedildiği kadar da benzersiz ve özgün değildir” diye konuştu. “ÜÇÜNCÜ ROMANIN KAHRAMANLARI OLUŞMAYA BAŞLADI” Üçüncü romanını da seneye yaza çıkartmak istediğini dile getiren Prof. Dr. Şahin konuşmasına şöyle devam etti: “Tenes Efsanesini, 1990’lı yılların sonunda yine Bozcaada’da geçecek şekilde biraz da aşkla soslayarak ama kafamdan geçen temel soruları da ısrarla sorarak Ada’da yazdım. Duru, kolay okunan, sürükleyici, okutma amacıyla yazılmış ama bunu ticari bir tuzak haline dönüştürmemiş bir kitap oldu. Bana verdiği cesaretle şimdi üçüncü romanın kahramanları kafamda yavaş yavaş oturmaya başlıyor. Umarım gelecek yaza girmeden bunu da sunabilirim. Yeni roman siyasal bir gerilim romanı olacak ama geçmişte geçecek. Okuyanlar ‘Bugüne ne kadar benziyor bu’ diyecek ama aslında olaylar tam 3 bin 500 yıl önce Troya’da geçiyor olacak”. “AŞKI KESİNLİKLE KÜÇÜMSEMEMEK LAZIM” Ada isimli romanında okuyuculara sorduğu ‘Aşk yazgıyı değiştirebilir mi’ sorusunun hep kendi aklında yer aldığını belirten Prof. Dr. Şahin “Aşk kitapta yazgıyı değiştirdi. Ki bence de değiştirir. Ben aşkın çok güçlü olduğuna inanıyorum. İlla mutlu ettiğini kesinlikle savunmuyorum ama sıradan insanların bile aşk uğruna kendilerinden hiç beklenmeyecek büyük şeyler yapabileceğine inanıyorum. Bu romanda da yazgıyı değiştiriyor ama ‘Yazgı değişince her şey bitiyor mu’ sorusu da karşımıza çıkıyor, çünkü hayat devam ediyor. Aşkı kesinlikle küçümsememek lazım. Hem iyi hem kötü anlamda çok güçlü olabiliyor” dedi. “TARİH BOYUNCA UCUZ POPÜLARİTE PARA GETİRMİŞ” "Roman yazdıktan sonra romana daha fazla inanmaya başladım” diyen Prof. Dr. Şahin “Dünya büyük bir değişim içinde. Romanın da kendisi değişim içinde olan bir tür zaten. Ben romanın çok önemli bir tür olduğuna, bir İsviçre çakısı gibi çok farklı amaçlarla kullanılabildiğine tanık oldum. Sosyal medya ve dijital teknolojiler her şeyi değiştirdiği gibi kitabı da değiştiriyor. Bir takım arayışlar var. Fakat bir de durumu istismar eden, aslında söyleyecek şeyi olmayan yazarlar da var. Maalesef kitleler bunlara ilgi gösteriyor ama bu da yeni bir şey değil. Tarih boyunca ucuz popülarite para getirmiş. İyi yazarların kendilerini bu durumdan sakınmaları lazım” şeklinde konuştu. “GELECEKTE DE ‘İYİ Kİ ROMAN VAR’ DİYENLER OLACAK” Okuma etkinliğinin teknoloji ve akıllı telefonlar sayesinde geçmiş zamanlara göre daha fazla arttığını ama yüzeysel bir ortamın olduğunu ifade eden Prof. Dr. Şahin, gelecekle ilgili olarak şöyle konuştu: “Eskiden okuduğumuzdan çok daha fazla okuyoruz ama kağıt üzerindeki mürekkep lekelerini değil, ekran üzerindeki ışık lekelerini okuyoruz. Eskiden herkes sokakta elinde kitapla yürürken gerçekten o kitabı okumazdı. Ama şimdi bakıyorum, herkesin elinde bir telefon, okuyarak dolaşıyor. Okuma etkinliği çok fazla arttı ama burada da ‘Ne okuyorlar’ sorusu karşımıza çıktı. Sosyal medyanın gelir geçerliliğiyle ilgili olarak daha kısa yazılar okunuyor. Bunlar moda olabilir ama insanlar zaman içinde bu durumdan yorulacaktır diye düşünüyorum. Geç ve genç bir romancı olarak ben gelecekle ilgili, ‘Sosyal medyanın bu kadar zaman aldığı, dizi platformlarının 7-24 izlendiği bir dünyada kim benim kitabımı alıp üç günde okuyacak, böyle insanlar hala olacak mı’ diye soruyorum ve olmalı diyorum. Çünkü aksi takdirde hayatı böyle yüzeysel olarak yaşamak hoş bir şey değil. Bir taraftan da güzel romanlar çıkıyor. Kısacası farklı bir çağdayız. Ama ben inanıyorum ki gelecekte de hala roman okuyanlar olacak ve ‘İyi ki roman var’ diyecekler.”