Günlüğüme “Bir köy bilgesi olmak istiyorum” diye yazdığımda yıl 1963’tü. Altı yıllık ilköğretmen okulunun beşinci sınıfındaydım. Elimizden, gazete, dergi, kitap düşmüyordu. Günümüz lise öğrencilerinin içinde bulundukları duruma bakınca aramızdaki uçurumun büyüklüğü daha da belirginleşiyor.

Gerçi bütün arkadaşlarımız aynı duyguyu taşımıyorlardı. İçlerinde gece gündüz ders çalışıp Yüksek Öğretmen Okuluna seçilmek, buradan bir fakülteye geçmek isteyenler az değildi. Bu istek yalnızca daha çok şey öğrenmeye değil, içinden geldiği köye gitmeme kararına dayanıyordu. Ve biz, bir an önce öğretmen olup köyde göreve başlamak isteyen öğrenciler, okulun öğrencilerde bu ruhu yaratamadığından da şikâyet ediyorduk. Birkaç arkadaş, bir araya gelip çıkardığımız “Sorun” dergiciğinde bu düşüncelerimi dile getirdiğim için okul yönetimi dergiciğimizi toplatmıştı!

Öncüler daima vuruşarak ilerler!

O yıl, okulumuzun Kültür Edebiyat Yayın Kolu başkanıydım. “Akpınar Okul Bülteni” adlı 16 sayfalık düzensiz yayımlanan basılı bir dergimiz de vardı.

Bu bültenin Mart 1963 tarihli sayısında ANDIMIZ başlıklı bir yazım yayımlandı. Yazı şöyleydi:

“ANDIMIZ

Uzak dağ başlarında açılmak için güneş bekleyen yaban tomurcukları, bekleyen Irazca Anamız, bir avuç pınar suyuna susamış yanık yüzlü emmilerimiz, çatlak dudaklı ninelerimiz, bu andımız sizin içindir. Bu ölümlü varlığımızı sizin yolunuza adıyoruz.

Ey bu yurdun uzak köşelerinde yüzyıllardır unutulmuş, uyutulmuş, bırakılmış köylerimiz. Sizin içinizden çıkan biz yine size dönüyoruz. Bakın aranızdan çıktığımız dünkü gibi değiliz. Bu kere gözlerimiz parlak, yüreğimiz sizin için vuruyor. Damarlarımızdaki kan, niçin dolaştığını biliyor. Ey uygarlık ışığından yoksun kalmış aziz varlık, bu ateşi yalnız senin söndürebileceğine inanıyoruz.

Özlemimiz var. Kana kana içeceğiz. Artık aranızdan kaçmak yok. Rahatı, huzuru başka bir yerde aramayacağız. Amerikalara kaçmayacağız. Kendimizi şehre atmaya bakmayacağız. Sigara tüten uyuşturucu odalarda mutluluk aramayacağız. Senden gayrı söz yalan. Sensiz amaç boş. Sensiz alınan soluk kirli.

Biz sensiz olursak hiç olmayalım. Seni düşünmezsek aklımız dursun. Seni konuşmazsak ağzımız kapansın. Seni yazmazsak kalemimiz kırılsın. Dursun sana doğru atmayan adımlarımız. Dertlerini görmeyen gözlerimiz kapansın. Dertlerini duymayan kulaklarımız işitmez olsun.

Eğer olayların akışı bizi orada bulunmaktan alıkoyarsa, söyleyebilirsek seni söyleyeceğiz. Yazabilirsek seni yazacağız. Seni duyacağız. Seni yaşayacağız. Senin güldüğünü duymadıkça gülmeyeceğiz. Senin üzüntün, bizim üzüntümüz olmazsa taş olsun, katılaşsın yüreğimiz.

SENİ KURTARACAĞIZ!

Ey insanca yaşamayı özleyen, ey bizi bekleyen sahipsiz köylü! Varılmaz dağların insanı, sorulmaz ellerin bırakılmış kişisi… Aziz soydaşımız! Bak, gerçek üstüne andımız var ki seni kurtaracağız. Söz veriyoruz ki sana yaşamayı öğreteceğiz.

Seni bırakmayacağız eller eline. Uyumanı isteyenlerin, en temiz inançlarını sömürenlerin, senin omuzlarına basarak yükselmek isteyenlerin eline bırakmayacağız seni.

Sana öyle bir ışık getireceğiz ki artık geleceği görecek, iyiyi kötüden ayıracak, bir daha kula kul olmayacaksın. Ne de fırsat bulunca başkalarını kul yapmaya çalışacaksın.

Artık bu can senin yoluna konmuştur. Varlığımız senin varlığın için yaşayacak.

Bu yol hak yolu. Bu yoldan geri dönüş yok. Dönmek yok. Dönmek yok. Söz veriyoruz. Ant içiyoruz.”

Çok az kısaltarak bu metne yer vermemin nedeni, 1960’lardaki idealist bir öğretmen adayının köycülük anlayışını (ve tabii) heyecanının göstermek kadar, onun eksikliğine de değinmek içindir.

GÜNÜMÜZDE BİR ANDIMIZ OLSAYDI

Metinde köyde de, Türkiye’de de sınıf çelişkilerinden ve bunun sonucunda oluşan sınıf mücadelesinden bahis yoktur. Köydeki bu savaş bir kültür savaşı olacaktır. Bu da öğretmenin köye götüreceği ışıkla mümkündür. Bu ant, 1933’te Reşit Galip’in hazırlayıp ilkokullarda her sabah topluca söyletilen ve Türklük bilinci aşılamaya yönelik Ant’tan biraz daha ileridir. İdealist Köy Enstitülülerinin köyü aydınlatma ülküsünü andırmaktadır. Türkiye Öğretmenler Sendikasının beş yıl sonra 1968’de Düzenlediği Devrimci Eğitim Şûrası’nda kabul edilen Ant daha ileri ve somuttur. Ne de olsa zaman ilerledikçe devrimcilerin bilinci gelişiyor.

Şimdi devrimcilerin andını hazırlasaydık bunun ana teması ne olurdu? Herhalde diktatörlüğe son verme, bağımsızlık, demokrasi ve halk egemenliğine vurgu yapardık…