Hayat bir oyundur…

Sizle dalga geçer ve sizinle oynar…

Bir tiyatro binasının içinde olduğumuzu düşünelim, oyunlar oyuncular figürler figüranlar farklı farkı sergilenen oyunlar ve bu oyunun bir yerinde kendini yönetmence görüp yaşayanlar…

Dünya ve hayat benzetmelerinden biridir bu…

Herkesin bir rolü vardır bu dünya oyunun içinde…

Bunun farkında olmadan bu oyunun içinde gerçeğin sahnesinde olduğunu düşünenler ve oyuna kendini kaptıranlar olduğu gibi…

Dünya tiyatrosunun hayat perdesinde zaman geçtikçe, oyunun kötü kahramanları çoğalmakta ve iyi kahramanları ise gittikçe azalmaktadır…

İnsan; buğday tanesinin özü, un gibi bir berrak yürekle dünyaya gelir. Ama bu yüreğin korunması ve bu yüreğin o berraklıkta kalması çok kolay değildir.

İnsanlar hayatın içinde ve telâşesin de zamanın ve paranın suyu ile yoğrulurlar.

Ama bu suyun fazlalığı , cıvıklaştırır insanın beyazlığını, kaypaklaştırır… Azlığı da kaskatı etmekte ve ezmektedir…! Güzel bir dua temennisidir. “ Çok verip azdırma..! Az verip umdurma..! Evet her şey kararında güzeldir… Bu oyundaki repliklerden olan para ve maddiyat, manevi duygularımızı, yaklaşımlarımızı ve bakışlarımızı körleştirmemelidir.

Kazanç ve kayıplar ortasında bir terazi kurulsa bu oyunda, her zaman kaybeden insandır… Hayat insanı kendine esir ederek kendi doğrularını ve kendi direktiflerini verir…

Ve insanlara kendi olma, kendi ruhunu temsil etme şansını vermez…

Toplumun kuralları vardır, hayatın kuralları… Hayat sizin varlıklı, atlı, arabalı,mallı mülklü olmanızı dikte eder… Karakteriniz ve şahsiyetinizin, varlıkla değerlendiğini, ne kadar paranız varsa o kadar dostunuzun olacağını dikte eder..

Ee arkadaş hayat bu kadar acımasız biliyoruz, bu kadar da kuvvetli peki biz nasıl karşı durmalıyız hayata karşı dediğinizi duyar gibiyim..

Hayat bir ciğere benzer, nefes olmazsa anlamı olmaz…! Biz yoksak hayat yok, biz yoksak hayat biçare…

Hayat biz var olunca anlamlı… Hayatın bayat dayatmalarının dışına çıkıp, vicdanımızın ruhumuzun güzellikleri ile ne kadar da büyük dikteler ederse etsin karşı durmamız gerekiyor…

İskelelerden her gün binlerce insan, vapurlara binerek, kıyılardan kıyıya geçiyorlar… Dünya iskelesinden bindiğimiz hayat vapurunda, başkalarının kaptanlığında başkalarının dayatmalığında yaşamaktan çekinip kendi hayatımızın kaptanı olalım…

Demek istediğim şudur ki…

Şöyle olmalısın böyle olmalısın, şunun olmalı, bunlu olmalısın, yada şöyle olur, böyle olur… gibi dayatmalardan kurtulalım..

Adam dediğin şöyle olur, Kadın dediğin böyle olmalı, çocuksan çocuk gibi ol..!

Şahsiyetlerimizi, şaheserleri gibi görüp benliğimize kendilerini enjekte etmeye çalışan, insanlardan uzak durmalı...!

Bizi biz olduğumuz için önemli görmeyip, benliğimizi bencilce sahiplenmeye niyetli bütün cümle.. fikir avcılarının karşısında dikilebilmeli..

Emirlerinin ardına bir cümlecik sığdırabilmeli ve yetiştirdiklerimize..

İlk önce KENDİN OL diyebilmeli…

Kısacık hayat yolunda, KENDİ OLMAYI başarabilenlere…

Saygılarım ve Sevgilerimle..