İstanbul için günlerdir tartışılan Kanal projesiyle ilgili çok farklı görüşleri dinliyoruz.

Bu konuyu kamuoyun taşıyan ve tartıştıran, bilimsel akılın halkla buluşmasına yol veren  İmamoğlu'na teşekkür etmek gerekiyor.

Benim dikkatimi çeken bir soru var özellikle çevre ve mühendislik biliminden bir gram olsun nasibini almamış fakat bir yerlerden beslenmiş basın mensupları soruyor.

Diyorlarki ''CHP bu güne kadar yapılan birinci köprü,ikinci köprü ve de üçüncü köprüye karşı çıktı, onların karşı çıkma refleksi yıllardır devam ediyor, dolayısıyla İstanbul için düşünülen kanalada karşı çıması bilimsel değil geleneksel yapısından kaynaklanıyor.''

Oysa bunun cevabı çok basit.

  Bu köprülerin yapılması sırasında karşı çıkılma gerekçesi bu gün de geçerlidir.

Bu köprüler siyasetçilerin ''Yaptığım iş gözle görünsün ve bana prim getirsin'' yatırımlarıydı.

Bu gün ve de 1970 yılında da tünel kazma teknolojisi vardı.

Bu gün ise 1970 'li yıllara göre çok daha ileri düzeye gelmiş bulunuyor.

Eğer birinci köprü olarak değilde, Avrasya tüneli gibi yapılsaydı bu gün boğazın ön görünümünde köprüden kaynaklanan imar hareketleri bu günkü kadar yıkıcı olmayacaktı.

Gene aynı durum birinci köprünün kot (seviye farkı) farkından dolayı,devamında yapılan Mecidiyeköy, Zincirlikuyu yol hattı Haliç'e kadar talan edilmeyecekti.

Ayrıca bu yollar geçtiği için sağında solunda bu kadar çok yapılaşmada olmayacaktı.

Yani tünel  yapılması halinde boğaz çıkışından yolun tünel kot farkından dolayı ortaya çıkacağı noktadan itibaren imar hareketi olacaktı bu gün Mecidiyeköy'deki o çirkin üst geçitler ve viyadükler olamayacaktı.

 1970 yıllardaki dut bahçeleri, tarım alanları, yeşil alanlar orada kalacaktı.

 Ali Sami Yen  stadının bulunduğu yerin orada yapılmasının nedeni de oranın şehir dışında yemyeşil bir alanın orta yerinde olmasındandır.

Biliyorsunuz o statta yıkıldı aç gözlü rantiyecilere peşkeş çekildi, orada şu anda kuleler yükseliyor.

Ayrıca o kuleleri yapan ve rant elde edenlerin yakasında on iki işçinin iş kazası cinayetlerinden dolayı ahları yakalarına yapışık durmaktadır.

İşte aynı durum ve gerekçeler ikinci köprü, üçüncü köprü,üçüncü hava alanı  için de geçerlidir.

Vahşi Kapitalizmin para aşkı her zaman yeşil çevreyi, yenmiştir ve de para ve çıkar rant her zaman etik değerlerin ve çevrenin önüne geçmiştir.

Bu durumdan dolayı 1970 yılında birinci köprüye karşı çıkma gerekçeleri bu gün bu gün çok daha geçerlidir.

Gene aynı mantıkla bu köprülerin batıya Avrupa'ya geçen kapısı olan TEM ve iki köprünün sirkülasyon yolları denilen kuzey batı oto yolları Trakya'nın tarım arazilerini,ormanlarını ve de su havzalarını delik deşik etmiş durumdadır.

Gene aynı köprülerin ortaya çıkardığı yeşil orman ve su toplama havzalarını tahrip etmesi de başka bir dert olarak önümüzde duruyor.

Yani bu gün İstanbul'un nüfusu sekiz  milyon civarında tutulsaydı ve de kalkınmayı İstanbul'dan değil Anadolu'dan başlansaydı bu köprülere gerek kalmayacaktı.

--------------------------------------------------------------------------------------------

BİR NOT:1950' li yıllarda Adnan Menderes Haliç kenarına çevre ve haliç felaketi yaratan fabrikaları yapma kararı aldığında kendisine batılı bilim kaynaklarından bir rapor sunuluyor.

Raporda deniliyorki; ''Siz bu fabrikaları Haliç'in kenarına yaparsanız elli yıl içinde haliç ve Marmara biter bu yatırımları buraya yapmayın''

Merndreds diyorki ''Bana deniz ve çevre lazım değil, ekmek lazım'' Fabrikalar yapılıyor,aradan elli yıl geçmeden otuz yıl sonra haliç bitiyor, Marmara kirleniyor.

  Sonunda çürük yumurta kokusu bütün İstanbul'u sarıyor, 1984 yılında yıkıp bu yatırımlar Anadolu'ya taşımak zorunda kalıyorlar.

O gün vahşi kapitalizm neden haliç kenarını tercih ediyor?

Atık sular kolayca Haliç'e akıtılıyor,çalışanların konut sorunu ve servis sorunu olmadan çevredeki tepelere gecekondu yapmalarına izin veriliyor bir taşla beş kuş vuruluyor.

Bu durum aynen bu gün kanal içinde geçerlidir.

Deniliyorki eğer kanal yapılırsa elli yıl sonra Marmara çürük yumurta kokusunu bütün İstanbul'a yayılır.(Adnan Menderes'e de aynı şey söylenmişti,fabrikaları yapma haliç biter bilim haklı çıktı,bu gün şu anda ülkeyi yönetenlerde aynen Menderes gibi bilime kulak vermiyorlar paraya ve ranta kulak veriyorlar.)

Üstelik çürük yumurta kokusu erkekliğide yok ediyormuş.(Çürük yumurta bilgisi,Kaynak İBB kanal paneli)

----------------------------------------------------------------------------------

İstanbul'a yapılan diğer yatırımlar içinde geçerlidir.

 İstanbul'un batısında ve Trakya'daki tahribat olamayacaktı.

Yatırımlar 1950' den itibaren İstanbul'a değil, Haliç'in kenarına değil göç alan illere yapılsaydı,  İstanbul'a ihanet edilmeseydi nüfusu sekiz milyon civarında kalsaydı, sadece turizm ve kültür turizmi gelirlerinden ülke kurtulurdu.

Bu gün Paris'in on katı tarihi dokuya sahip İstanbul Paris'te uyduruk demir yığını Eyfel kulesi ve uyduruk sokak kafeleriyle yılda 16 milyon insan ve 25 milyar yuro gelir elde ederken, sen on bin yıllık tarihi olan ve bir çok medeniyeti bünyesinde taşıyan ve her katmanında bir kültür yatan bu güzelim İstanbul'a ihanet ve tecavüz ettiğiniz için yılda 12   milyon turist getirebiliyorsun,üstelik parada kazanamıyorsun..

Yani Paris'e giden turistin on katı turist getirmen gerekirken sayı işte bu.

Bunun nedeniyse, İstanbul'a yapılan yanlış yatırımlar, trafiği teşvik eden köprüler, içeride yapılan sanayi ve OSB yatırımları.

 Ayrıca dünyanın bütün ülkelerinde domates,benzin mazot ve insan ihtiyacı olan gıdalar demir yolu, hava yoluyla yapılırken, sen petrolünü ta  İzmir'den tankerlerle İstanbul'a getiriyorsun.

 Oysa tankerle yerine Aliağa'dan İstanbul'a petrol ürünleri için küçük boru hatları yapmış olsan yollarda bir tane tanker kalmayacaktır.

Gene Antalya'dan gelen domatesi kamyonlara yükleyip günlerce İstanbul seyahati yaptırmak yerine, demir yoluyla yüzlerce vagon ekleyerek İstanbul'a göndersen, yolardaki yüz binlerce kamyon ortadan kalkacak.

 Dolayısıyla bu gün övünerek söylenen üç köprü belki bir köprü olacaktı o da Avrasya tüneli gibi yer altından olacaktı.

Yani bilimsel akıl 1970' li yıllarda bunları söylerken, bu günde bu bilimsel aklı bu köprüler ve de abuk sabuk yatırımlara içinde geçerlidir.

 Yani bu gün sen İstanbul'a yatırımlar yaparak üç köprüyle, üçüncü hava alanıyla ve de kanalla Trakya'nın ve İstanbul'un Marmara denizinin ölüm fermanına imza atmış oluyorsun.

Yani İstanbul'u kurtarmak istiyorsanız yeni imar planı yapmayacaksın,İstanbul sınırlarını belirleyeceksin, yeni alanları imara açmayacaksın, yeni kanal ve yeni hava alanları yapmayacaksın,İstanbul da yatırım yapmayı çok pahalı hale getireceksin, Anadolu'ya yatırımıysa teşvik edeceksin.

Bütün bu iradeyi yeni bir yönetim anlayışının benimsemesi gerekiyor.

İmamoğlu bu anlayışı savunuyor, fakat merkezi idare İmamoğlu görüşüyle paralel hale gelmediği sürece, yani sayın Erdoğan siyasallaşmış bilimle çalıştığı sürece ve de sayın Erdoğan değişmediği,seçimle gitmediği sürece İmamoğlu'nun savunduğu yeni İstanbul anlayışının başarıya ulaşmasının önüne bir çok engel çıkmaya devam edecektir.