Önceki yazıda genel olarak mülteci sorununu ele almıştım. Her zaman olduğu gibi kadın ve çocuk olmanın zorlukları genel olarak yaşanan zorluklardan daha fazladır. Ve her zaman daha ağır şartlar onlar içindir. Hep korunmaya muhtaç gördüğümüz ve korunması gerektiğinden bahsettiğimiz kadınlar ve çocuklar…

Kültür, din, ahlak, hukuk gibi bütün kurallar zayıf ve güçsüz olanı korumak üzerine kuruluyken ve herkes onların korunması gerektiğini söylerken neden koruyamadığımız ciddi bir sorudur.

MÜLTECİ ÇOCUKLAR

Şimdi genel bir mülteci sorununun ötesinde mülteci çocuklar meselesi vardır. Çocuklar bu süreçte ağır travmatik durumlarla karşılaşmış ve karşılaşmaya da devam etmektedirler. Savaş görüntülerine şahit olmuşlar. Göç sürecinde bir sürü olumsuz durumla karşılaşmışlardır. Ama şu an da başka travmatik olaylara maruz kalabilmektedirler.

Türkiye Milli Pediatri Derneği Genel Koordinatörü Kerem Hasanoğlu’nun paylaştığı rakamlara göre;

* Türkiye’ye sığınan her dört mülteci çocuktan üçü, ailesinden birini savaşta kaybetti.

* Üç çocuktan biri fiziksel şiddete uğradı.

* Üç çocuktan ikisi, ailesinden bir yakının fiziksel şiddete maruz kaldığını kendi gözleriyle gördü.

* Çocukların yüzde 35’i travma sonrası stres bozukluğu yaşıyor.

* Yüzde 49’u depresyonla mücadele ediyor.

Çocuklar tanımadıkları bir ortamda ne olduğunu anlamlandırmaya çalışırken durumun geçici olduğunu kavrayamazlar. Hayatlarının bir gün düzene gireceği ya da ülkelerine geri dönecekleri umudunu taşımayabilirler. Aileleri onların zarar görmelerine engel olmak için onlara katı sınırlar koyabilir. Bu nedenle de bulundukları çevrede arkadaş edinme, sosyalleşme davranışı gösteremezler. Çünkü kendilerini korumaya almışlardır. Özellikle de kız çocuklarının ev dışında bir yerlerde bulunma şansları olmayacaktır.

Yukarıdaki verilere bakınca bile bu çocukların sağlıklı bir geleceğe sahip olmaları için alınması gereken ne kadar çok önlemin olduğunu anlıyoruz.

Mülteci çocukların bir kısmı okula gitmiyor ve eğitim almayan bu çocuklar daha ne kadar bu ülkede kalacakları belli olmadığı için toplumumuzun geleceğini tehdit eden önemli bir sorundur. Çocukların bir kısmı ailesinde başka çalışan olmadığı ya da geçim sıkıntısı yaşamaları nedeniyle çalışmak zorunda. Çocuk işçiliği ve çocukların sömürülmesi önemli tehlikelerden biridir. Ailesiz ya da sahipsiz çocukların istismar ve şiddete maruz kalmaları haricinde yasal olmayan işlerde kullanımı da büyük risklerden biridir. Bütün bunlar toplum yapımızı değiştirecek önemli etkenlerdir ve konu ile ilgili gereken tedbirlerin alınması gerekir.

Kız çocuklarının erkek çocuklarına göre daha dezavantajlı olması muhtemeldir. Çünkü zaten kadınlara yönelik olumsuz koşulların mevcut olduğu bir kültür yapısı olan ülkeden gelen aileler yabancı bir ülkede kız çocuklarına daha fazla baskı yaparak çıkacak sorunları baskılayabileceğini düşünür. Ayrıca kız çocuklarını korumak amacıyla erken evliliklere göz yumacaklardır.

MÜLTECİ KADINLAR

Kadınlar, bizim gibi erkek egemen toplumlarda zaten fazlası ile ezilirken bir de mülteci kadın olduklarında yükleri kat kat artmaktadır. Ülkemizde kadın olmanın zorluklarını daha önce başka yazılarımda dile getirmiştim. Suriyeli kadınlar bizim kadınlarımızdan daha zor şartlarda yaşıyor.

“Geleneksel ve ataerkil bir yapı sergileyen Suriye toplumunda, kadın- erkek ilişkileri, kadın ve erkeğin toplumdaki ve aile içindeki yeri incelendiğinde, toplumsal düzen ve yapının kadınların aleyhine işleyen bir şekilde düzenlendiğini görmekteyiz. Bu mekanizmanın en bariz şekilde; evlilik kararı, evlilik töreni, aile yaşamı, çocuk sahibi olma ve çocuk sayısı kararı, evlilik hayatında alınması gereken önemli kararlar, çocukların hayatı ve geleceği için alınan kararlar, boşanma kararı gibi sayabileceğimiz pek çok konuda kendini gösterdiğini ve kadının bu konularda nerdeyse hiç söz hakkının olmadığını söyleyebiliriz. Bu duruma verilebilecek en güzel örnek ise şüphesiz Suriye Arap Cumhuriyeti’nde dinin referans alınarak erkeklere dört eşle evlenme hakkının yasal olarak tanınmasıdır.” Bu cümleler Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi Nisan 2018 sayısında yayınlanan bir makaleden alınmıştır.

Yukarıdaki paragrafa bakarsak ülkemizdeki kadınlardan daha kötü şartlarda yaşayan bu kadınlar ülkemize geldiklerinde daha iyi şartlara sahip olacak algısı oluşabilir ancak o kadınlar mülteci olmanın zorlukları çerçevesinde toplumla bir bağ kuramayacaklar ve yaşadıkları zor hayata devam edeceklerdir. Bu kadınlar ülkemizde de küçük yaşta kuma olarak başka ailelerin içine girebilecektir. Göç olmadığı halde Karadeniz Bölgesi’nde Rusya’nın dağılma sürecinde yaşanan aile dramlarını unutmuş değiliz. Aynı şey Suriyeli kadınlar açısından olmayacağını düşünmek çok iyimserlik olur. Bu kadınların kuma olarak Türk ailelere gelin alınacağını, kendilerinden yaşlı insanlarla evlendirileceklerini, kadın tüccarlarının eline düşmeyeceğini söyleyebilir miyiz?

Mülteci kadınların en çok karşılaştığı sorunlar, aynı çocuklarda olduğu gibi şiddet ve cinsel istismar, tecavüz olarak karşımıza çıkmaktadır. Nasıl misafirperver bir milletiz ki en zayıf olanları ezerek bunu gösteriyoruz.

Suriye toplumunda yaygın olan çok eşlilik ve erken yaşta kız çocuklarının evlendirilmesi sorunu ilkemizdeki mülteciler arasında da devam etmektedir. Ama bizim toplumumuzda da bazı bölgelerdeki töre gereği kadının ikinci sınıf insan olarak görülmesi ve evlilik-boşanma gibi konularda söz hakkının olmaması, kadınların okullardan alınarak erken evliliğe yönlendirilmeleri sorunlarımızı çözememişken böyle bir kültürün şırınga edilmesiyle olumsuz şartların artacağı endişesi duyulmalıdır. Yani mülteciler bulundukları ortama uyum sağlayacakken bulundukları ortam mültecilere uyum sağlayarak kadınlar açısından olumsuz koşulların yaygınlaşmasına neden olabilir. Kadınlar açısından olumsuz koşulları ortadan kaldıracak en önemli unsur yasal düzenlemedir. Çok eşlilik ve erken yaşta evlilik konularında sert yaptırımları olan yasal düzenlemeler yapılmazsa kadınlarımız açısından cumhuriyetin kazanımlarını kaybetmemiz işten bile değildir.

Mülteci kadınların bir meta gibi görülmesi ve her tür istismara maruz kalmaları en çok karşılaştıkları sorunlardan biridir. Birçok araştırmada mülteci kadınların karşılaştığı sorunların başında cinsel istismar, tecavüz, fuhuş yer alıyor. Yine kadınların kaçıştan önce kendi ülkelerinde, kaçış sırasında ve sığındıkları ülkede askerler, haydutlar, insan tacirleri, otorite sahibi kişiler tarafından bu kötü durumlara maruz kalabilecekleri belirtilirken hayatta kalabilmek için fuhuşa zorlandıkları da belirtilmektedir. (UNHCR’nin ve MAZLUMDER’in raporları) Mülteci kadınlar ve küçük yaştaki kızlar çoğu zaman komisyoncuların aracı olduğu, başlık paralarının alındığı imam nikâhı adı altında evliliklerle istismar edilmektedir.

Ne acı ki o kadınları ikinci eş olarak alarak onlara iyilik yaptıklarını söyleyenler de, küçük yaşta kızları başlık adı altında alanlar da satanlar da, kuma olarak verenler de imam nikâhı kandırmacası ile ve İslam gölgesinde bunları yapıyorlar. Bir din nasıl olur da bir cinsiyeti diğerinin kölesi yapar? Bir cinsiyet kendine dini kalkan yaparak diğer cinsiyete eziyet eder?

Savaş her haliyle acıdır. Ancak kadın ve çocuklar için daha acıdır. Mülteci kadın ve çocuklar erkek şiddetini savaş durumunda daha yoğun yaşıyorlar. Savaşın en ağır bedelini güçsüz ve zayıf olanlar ödüyor her zaman.

İLKAY KUMTEPE/6.3.2019