İslam kimliğini ABD ve Batı ülkeleri belirliyor. Yani İslam ülkelerinde insanların davranışlarına direkt müdahale ediliyor.

Bugüne kadar Türkiye dışında hiçbir İslam ülkesi emperyalist  güçlerin müdahalesi olmadan rejim değişikliğine gitmemiş.
Dün Irak’ta diktatör Saddam Hüseyin ABD ve müttefiklerinin müdahalesi ile devrilip idam edilmişse, bugün de aynı senaryolar İslam ülkelerinde sahneye konuluyor.
Peki güzel dinimiz İslam ne emrediyor, İslam ülkelerinin yöneticileri ne yapıyor?
Bugün İslam şeriatını uyguluyorum diyen diktatörler İslam dininin emirlerini yerine getirseler, inanın ki ABD ve Batı zulmüyle karşı karşıya kalmayacaklar.
Hemen hemen tüm İslam ülkeleri krallık ya da diktatörlükle yönetiliyor.
Göstermelik demokrasi olan yerlerde de hanedan izleri boy gösteriyor.
Tunus’ta başlayan halk ayaklanmaları Mısır, Libya, Yemen, Amman, Lübnan ve en son Suriye’de şiddetlenmeye başladı.
İslam ülkelerinin liderleri kendi halkını, yani Müslüman halkı İslam’ın hoşgörüsünü uygulayarak yönetseler, ülkedeki zenginlikleri adil bir şekilde paylaşsalar hiç sorun kalmayacak.
Adil ve hakça paylaşım Müslümanların arasına nifak tohumları sokulmasını da engelleyecek.
ABD Irak’a girdi.
Girdi de ne oldu.
Irak’a demokrasi mi geldi?
Irak’a huzur mu geldi?
Irak halkı zenginleşti mi?
Tabi ki bunların hepsine kocaman HAYIR!
Irak’ta 1 milyondan fazla Müslüman öldü. Hala ölmeye devam ediyor.
Son olarak  Başbakan’ın ziyareti sırasında düzenlenen saldırıda 50’den fazla Müslüman hayatını kaybetti.
Irak’a gelen demokrasi nasıl bir demokrasi?
Müslüman topluluklar ülkelerindeki gelirleri kendi kasalarında toplayan hanedanlar yüzünden ülkelerini savunmaz  hal aldılar.
Ezilen halk kim ne verirse ona gidiyor.
Emperyalizmin oyunları, verdikleri vaatler onların yanında olmaları için yeterli geliyor.
Dün Irak, Afganistan, Bugün Libya…
Neyse ki, Mübarek direniş göstermedi, Mısır’da fazla insan ölmeden devir değişti. Peki Mısır şimdi kimin güdümünde?
Hiç şüphesiz ABD ve batılı müttefiklerinin güdümünde.
Mısır’da ayaklanma başladığı gün, Mısır Genel Kurmay Başkanı ABD’deydi.
Operasyona oradan müdahil oldu. Sonra ülkesine döndü.
Evet, Libya lideri Kaddafi direniyor.
Direniyor direnmesine de nereye kadar.
O da belirli bir süre sonra bırakıp ya kaçacak, ya da teslim olacak.
Sonrası Irak modeli
ABD ve batının uygun gördügü bir kişi ülkenin başına geçecek.
Sonra ne olacak; Kaddafi’nin el koyduğu zenginlikler ABD’ye akacak, batıya akacak.
Nasıl Irak’ın zengin yer altı kaynakları ABD şirketleri tarafından kullanılıyorsa Libya’da öyle olacak.
Olan yine Libya halkına, orada yaşayan Müslümanlara olacak.
Tabi batı girdiğinde sadece yer altı kaynaklarına el koymuyor, insan kaynaklarına, kültürüne, inancına her şeyine el koyuyor.
Ergenekon’un son dalgası misyonerlik faaliyetlerini deşifre eden, misyonerlik üzerine yazı yazanlar üzerine yapıldı.
Çok ilginç değil mi?
Vatanını milletini seven bir vatandaşın hangi ülke olursa olsun, misyonerlik faaliyetlerine karşı durması kadar doğal bir şey olabilir mi?
Artık misyonerliğe gerek yok, ABD ve Hıristiyan Batı İslam dünyası üzerinde açık rol oynuyor.
Yani ABD’nin ve müttefik batının sopası Müslümanların ensesinde...
Hem de kapımıza gelip dayandı.
Suriye ayaklanmaları yatıştırabilecek mi, yoksa Libya gibi daha sıkı bir iç çatışmaya mı gidecek?
Tabi Suriye Libya’ya göre daha tehlikeli.
Suriye’de mezhep çatışmaları olayı daha farklı açıdan körükleyecektir…
Uzun lafın kısası; Müslüman ülkelerin liderleri, iktidarı, muhalifi aklını başına toplayıp güzel dinimiz İslam’ın hoşgörüsü ile yönetimlerini yeniden gözden geçirmeli…
Ülkelerini topraklarını emperyalist güçlere teslim etmemeli…