Bu yıl yapılan 1 Mayıs İşçi Bayramı Taksim alanında kutlanamadı.

Gündemin en önemli konusu ise biber gazı ve gazın etrafında dolanan terörist hikayeleri.

Gösteriye katılan on yedi yaşındaki Dilan 1 Mayıs'ın en önemli gündemi oluverdi.

Milyonlarca Dilan'ın bu ülkede nasıl yetiştiği ve düzene karşı ve düzenden beslenen bir avuç kirli sermayedere karşı nasıl da kin, nefretle dolduğunu anlamak için onları anlamak gerekiyor.

Taksim yolunda alana girmek için direnen Ahmet, Mehmet, Haydar, Hasan, Dilan, Fatma, Hüseyin nasıl oldu da bu kadar kin nefretle doluverdi.

Nasıl oldu da düzenin sembolü olan bankamatiklere, ışıklara, lüks mağazalara saldırır oldu.

Hiç kimse buna akıl yormadı.

Neymiş?

Dilan illegal örgüt üyesiymiş falan filan.

Dilan, Haydar neden illegal örgüt üyesi oluyor diye araştırılmamış, o çocukları anlamanın adımları atılmamış.

Kolaycılık damgalamak.

Bu güne kadar en kolay damgalama PKK' lı olmaktı.

Şimdi artık PKK' lı olanı anladılar.

Neden?

Yirmi bin genç dağda öldürüldü, bedeli en ağır şekilde ödediler, ancak o zaman anlaşıldılar.

''Biz hata yapmışız, siz bizim kardeşimizsiniz de haberimiz yokmuş'' denilerek sarmaş dolaş bir ortam yaratıldı.

Neymiş, anlaşılmak için ne yapmak gerekiyormuş?

Bedel ödemek gerekiyormuş.

Bundan sonra düzenin sülükleri, gençleri damgalamak için yeni arayışlara girecektir.

Çünkü kendilerine yeni bir iç düşman bulmak zorundalar

Bu çocuklar global sermayenin her türlü tüketim mallarının mağazalarını, fakir mahallelerin bile orta yerine kurdular.

Bu çocuklar daha doğduğu anda bir sıfır yenik doğdular.

Baba altı yüz, en fazla bin lira maaşla çalışırken, çocuk dünyaya geliyor.

Aklı erdiği anda mahalle bakkalındaki en basit şekerlemeleri, üzümü, inciri alamadan ve temel tüketim maddelerine ulaşamadan yaşamaya başlıyor.

Okula gidene kadar ayağında tek ayakkabı, ayak büyüyor, bacak, kol uzuyor üzerindekiler aynı...

Okula gidiyor, okul arkadaşlarıyla aynı şartlarda yaşayamıyor, düzenin adaletsiz gelir dağılımı her gün tokat gibi yüzüne çarpıyor.

Gaz göz yakıyor ama bu acı ise yürek yakıyor.

Tüketim çılgınlığını yaratan vahşi kapitalizmin naylon kartlarına ulaşamıyor.

Hiç bir şeye ulaşamadan, yiyemeden içemeden İstanbul da yaşadığı halde liseye gelene kadar tiyatroya, sinemaya gidemiyor, boğazı göremiyor, ailesiyle tatil yapamıyor.

Denize karşı bir sofra etrafında yemek yiyemiyor.

Etrafında fır fır dönen ışıklı insan tipleri.

Bak bak yutkun.

Her yutkunuşunda yüreğine taş gibi oturan düzene karşı kin nefret.

Lise yıllarında haksız rekabet ortamında kursa gidecek parayı bulamayan baba ve üniversite hayalleri suya düşen genç beyinler.

Sonunda babanın yaşadığı acı dolu hayatın kendisinin de bir parçası olması.

Babanın dişleri dökülmüş, gözünün feri gitmiş hala bir evi yok, arabası yok, tatile gidecek parası yok.

Hayatı boyunca kira ödemiş.

Çocuğunun önünde eriyip bitmiş evladım diye bir kere sarılamamış alamamış, verememiş.

Acı çekmekten yüreğinde sevgiye yer kalmamış.

Vicdanı kan ağlıyor.

''Neden ben çocuklarıma iyi şartlar sunamadım'' diye çekilen ahlar vahlar.

Bunu hisseden, gören yaşayan gencecik bir yürek.

Gözünün önünde eriyen bir baba, sıkıntının esir aldığı dilini, dişini kilitlediği bir ana.

Babası gibi kendisinin de asgari ücret denilen kürek mahkumu oluşun acı serüveni.

Neden neden neden ben fakirim, babam fakir yoksul, bu düzen babama bana mutluluk vermedi, bu düzen kahrolası bir düzen feryatlarının gencecik yüreklere motif gibi işlenişi.

Bu kin ve nefretin haykırış yeri yığınlarla gidiş alanı 1 Mayıs Taksim.

Yıllarca ulaşamadığı elbiselerin mağazalarına, naylon kartına ulaşamadığı bankaya kin ve nefretin kusulması.

O gün orada bankanın para veren makinasına saldırış, her kırılan camın üzerine yıllarca dolan nefretin acının boşalması.

O an da iy iki düzenin sülükleri oralarda yok.

İyi ki de yok.

Bu çocukları anlayabiliyor musunuz?

Siz ey düzenden beslenen sülükler, bu çocuklara siz ne verdiniz ki ne istiyorsunuz?

Kin, nefret, acı, yoksulluk verdiniz sevgi bekliyorsunuz.

Ne verdiysen onu alacaksın yaşamın acı kuralı da bu olsa gerek.

''Kahrolsun faşizm'' diye haykıran bu yüreği anlayabiliyor musunuz?

Anlamadığınız için hemen PKK'lı, terörist, illegal örgüt üyesi diyerek bütün günahlarınızdan arındığınızı sanıyorsanız, yanılıyorsunuz.

Her gün beş kere kıbleye dönüp dua ettiğiniz Allah bile bu duruma rıza göstermez.

Sizin katılaşmış vicdansız yüreklerinizle bu gençleri, onların yıllar süren acılarını anlamanız mümkün değildir.

Onların neden ''Kahrolsun faşizm'' dediğini anlayabilmeniz için önce insan olmayı denemeniz gerekecek.

Dua edin, rahat yiyin için ve bu dünyanın boş olduğu masallarını anlatarak bu dünyanın bütün nimetlerini siz kazanın.

Bir gün o çocukların kini nefreti önünüze düştüğünde malın, mülkün, zevkin sefanın, havuzlu villanın ne kadar boş olduğunu anlayacaksınız ama iş işten geçmiş olacak.

Lütfen Dilanları, Haydarları, Hasanları, Ayşeleri, Fatmaları, Hüseyinleri, Ahmetleri, Mehmetleri, Denizleri bir kerecik olsun anlayın.

Lütfen bu çocukları yeni düşmanlar diye hedef göstermeyin.