İKTİDAR partisinin TBMM Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, belli ki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’ya çok kızmış. Dünkü gazetelerde vardı, “Yalçınkaya’nın açıklamasına bir kısım siyasi partilerin sessiz kalması, sineye çekmesi demokrasi adına utanılacak bir durumdur” buyurmuş.

Bu şiddeti görünce insanın korkası geliyor.

Hoş, Yalçınkaya’nın siyasi partileri uyarma amacıyla yaptığı açıklamayı Japonya’ya yaptığı ziyaret sırasında -anlaşılan Japoncasından- okuyan TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin daha yumuşak davranmamış. “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısını adeta Meclis’e yönelik bir emir ve talimat verme doğrultusunda” olmakla suçlamış ve “Bu bildiriyi yayınlayan makamın, bildiriyi derhal geri çekmesini Türk Milleti’nden ve onun temsilcisi TBMM’den özür dilemesini” talep etmiş.

Lafı tersinden anlayan birkaç yazarla bir de MHP’den buna benzer tepkiler var.

İyi de... Yalçınkaya’nın suçu ne imiş?

Cumhuriyet Başsavcısı, önceki günkü medyaya yansıyan 23 No’lu “Basın Açıklaması”nda, -demek ki bundan önce 22 açıklama daha yapılmış- son günlerde tartışılan “türban” konusuna değiniyor, Anayasa Mahkemesi’nin, Danıştay’ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) konuyla ilgili kararlarını içeriklerine sadık kalarak aktarıyor, sonra:

“Yüksek yargı organlarının kararlarında, üniversite ve diğer eğitim ve öğretim kurumlarında, türbanın din ve vicdan özgürlüğü kapsamında koruma görmediğinin, laiklik ilkesiyle bağdaşmadığının açık ve tartışmasız bir biçimde vurgulandığı görülmektedir.

(...)

Belirtilen ilke ve kararlar ışığında; bir hukuk devletinde bu konudaki düzenlemelerin, yargı kararlarına aykırı olarak gerçekleştirilemeyeceği ve özellikle 2547 sayılı Yüksek Öğretim Yasası’yla bu yasaya dayanılarak çıkarılacak düzenlemelerde yüksek yargı organlarının kararları ile AİHM kararlarına uygunluk gözetilmesi gerektiği gibi, yürürlüğe konulacak yeni kuralların da bu metinlere aykırı olamayacağı; bundan sonraki siyasi, toplumsal, kurumsal, ekonomik ve hukuki sorumlulukların tüm siyasi partilere ait olacağı (...) yüce Türk Milletinin bilgisi dahilindedir” diyordu.

Ne var bunda?

Anayasamızın 68’nci maddesi Siyasi Parti’lerin “tüzük ve programları ile eylemlerinin (...) laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamayacağını” emretmiş. Bir sonraki madde “yukarıdaki” esaslara uymayan partilerin “temelli kapatılacağını” bildirmiş.

Sadece Anayasa değil, Yargıtay Yasası ile Siyasi Partiler Yasası,  partilerin program, tüzük ve eylemlerinin bu esaslara uygun olup olmadığını denetleme ve gerektiğinde dava açma hakkını ve görevini Cumhuriyet Başsavcısı’na vermiş.

Soruşturduk, sadece Yalçınkaya değil, daha önce Cumhuriyet Başsavcılığı yapan Vural Savaş ve Sabih Kanadoğlu da, siyasi partilerin bu çizgilerden sapma göstermesi halinde gerektiğinde doğruca o partiye tebligat yaparak, gerektiğinde kamuoyuna “açıklama” yapmak suretiyle uyarıda bulunmuş. Şimdi Yalçınkaya da aynen onlar gibi “görevini” yapmış.

Şimdi sıra “görevini yapanları” suçlu ilan etmeye mi geldi?