Malumunuz seçim dönemlerinde sıkça sorarız. “Hangi başkanlar gidiyor, hangi milletvekilleri gidiyor ve geliyor?” Bazı siyasetçiler gerginlikten besleniyorsa, biz gazetecilerde doğru ama sansans- yonel başlıklardan hoşlanırız. Şimdi bu başlığı görünce ilk aklınıza gelen kendi ilçenizin belediye başkanı veya komşu ilçenin belediye başkanı oldu. Bu konuda samimi olalım. Yanılmıyorum değil mi?
Sizi duyuyor gibiyim. Tabi ki yanılmadığımı biliyorum.

Mesela Gaziosmanpaşa’da gazeteyi eline alıp başlığı gören hemen okumaya koyuldu ve daha bu satırlara gelmeden içinde “Erhan gidiyor” kıpırtısını hissetti.

Kıpırtı diyorum, kıpırtı sevinirken de üzülürken de içimizden kopan bir duygu yumağıdır. O halde sevenin de sevmeyenin de ‘aman gitsin de kurtulalım’ diyeninin de yüreğinde kıpırtılar oluşur. Nasıl bir şeyden çok fazla korktuğumuzda kalbimiz çarpmaya başlar, yine çok fazla sevindiğimizde de... Kalp işte bu... Diğer adı halk dilinde ‘Yürek’ dediğimiz şey...

Bu girişten sonra gelelim sorumuzun cevabına... Genel seçimlere şunun şurası 7 ay kaldı. Çok bir zaman değil. Ağzım, gözüm derken, birde bakmışsınız ki milletvekili adayları belirlenmiş, biz yine birilerinin ardından koşuyoruz.

Belki de hiç tanıyıp bilmediğimiz birilerinin ardından. Çünkü bize soran mı var, kimi bölgenden milletvekili yapayım diye?

Kim sizi daha iyi temsil eder? diye.

Yok siyasi anlayışımız ve ahlakımızda böyle birşey.
Sevgili liderleriniz belirler sizin haberiniz bile olmaz, listelere yazar, size sadece gidip oy vermesi kalır.

Oy verme işi tabi ki bizim vatandaşlık görevimiz. Oysa hiç bir zaman şöyle sindire sindire veremeyiz oyumuzu. Çünkü o listede tanımadığımız bilmediğimiz, seçildikten sonra, (yine böyle seçim işi olmadan) bir gün bile gelip kapımızı çalmayan ne milletvekilleri ne belediye başkanları gördük.

Sabırsızlanmayın söyleyeceğim hangi başkanlar gidiyor... Ama sıra gideceklere gelmiyor ki, şu geleceklerden dolayı.
Hani derlerya kötü de olsa bizim kötümüz diye... Hani tanıdık olsun, bizden olsun çamurdan olsun. Biz bizim kötüyü buluruz...

Çok doğru değil mi?..

Geçenlerde Uyum Cafe’de yemek yerken gördüm Recep Koral’ı. Yanında arkadaşları vardı. İsimlerini saymaya gerek yok. Ama

Recep Koral gibi bu bölgenin milletvekillerinden hiç birini (seçim, referandum dışında) gelmiş vatandaş gibi yemek yerken görmedim halkın içinde...

Yine bir gün, Şafak Hastanesi’nin lobisinde banklara oturmuş bir insan gözüme ilişti. Belli ki bir yakınını getirmişti doktora sıra bekliyordu. Protokol falan yok, hastane sahiplerinden biriyle değil. Tanımayan sıradan biri sanıyor. Öyle başında insanlar falanda yok. Gittim ‘Merhaba’ dedim . Kimdi biliyor musunuz?

Yine Recep Koral.

Recep Koral Gaziosmanpaşa’nın iki dönem belediye başkanlığını yaptı. Ardından Miletvekili oldu. Hemde Tayyip Erdoğan’ın kendisini koyduğu en zorlu yerlerden seçilerek geldi. Belki bu bölge halkı onun seçilmesi için yüklendi Ak Parti’ye... kim bilir.

Ne diyeyim bir Milletvekilini böyle görünce hoşuma gitti. Aslında bir şey söyleyeyim mi olması gereken bu. Bir çok Avrupa ülkesinde bırakın milletvekillerini bakanlar ve yardımcıları bile görevleri dışında devletin araçlarını kullanmıyor. Sadelik yaşam tarzı olmuş.
Almanya’nın Bonn Şehrinde bir geceye katılmıştım. Kentin Belediye Başkanı toplantıya öyle bir sade vatandaş olarak geldi ki şaşırmıştım. ‘Bu kadar mı’ demekten kendimi alamadım. Ama bizimkilerin görkemli katılışlarını da aramadım değil. Biz gazeteci olarak; iş atlıyoruz bu durumda, kimse söylemez ise. Ne bileyim ben adamın Belediye Başkanı olduğunu.

Ama bizde; çevresindekilerin rüzgarından anlıyorsun...

Şu araya girenler olmasaydı, sorunun cevabını çoktan vermiştim. Hangi Başkanlar gidiyor? Ama şimdi de cevap verecek yerim kalmadı. Sütunum bitiyor. Anlatmaya başlasam yerim yetmez. Siz sevgili okurlarım; belli ki kimlerin gittiğini, kimlerin geldiğini bu yazıdan anladınız. Detayları yazmaya devam edeceğim: SÖZ

Kurban Bayramınızı tebrik ediyorum.