Herkes istiyor ki ülkede kan dökülmesin, gençler ölmesin, herkes gülsün, acılar son bulsun.
Bunu isteyen halkın bir kısmı ''Barış'' denilince korkuyor, ürküyor.
Eğer bu ülkede kan dökülmeyecekse, bunu da Abdullah Öcalan sağlıyorsa neden görüşmelere kızıyorlar, bağırıp çağırıyorlar anlamıyorum.
Eğer barış ve veya eylemsizlik olacaksa, bunun yolu da İmralı'dan yani A. Öcalan'dan geçiyorsa, görüşmeden bu iş nasıl çözülecek?
 Kandil'de Karayılan ve diğer dağ grupları ''Öcalan ne derse ona uyarız'' diyor, BDP ''Sayın Öcalan ne derse uyarız'' diyor, Avrupa PKK temsilcileri ''Başkan ne derse ona uyarız'' diyor.
Bu durum da ''Ülke de bir tane genç ölmeyecekse, ben şeytanla bile görüşürüm'' diyenler bu gün neden atıp tutuyorlar.
Neden çözümün karşısındaymış görüntüsü veriyorlar.
Peki bu işin çözümü için A.Öcalan'la görüşmeyi doğru bulmayanlar ne diyor,''Gidelim Kandil'e oraları bombalayalım, Kuzey Irak bölgesel Kürt yönetimine savaş açalım, dağı taşı bombalayalım, bir tane Kürt bırakmadan yok edelim, her yeri Halepçe yapalım bir de Abdullah Öcalan'ı Taksim de sallandırdık mı bu iş biter'' sananlar ya aklını yitirmiş ya da bu işten yani terörden nemalanıyor sonucunu çıkarmamız zorlama bir görüş olmaz sanıyorum.
Böyle düşünenler, otuz yıldır dağı taşı bombalıyor her yaz sonu otuz yıldır ''PKK nın sonu geldi, terör can çekişiyor'' lafını duymaktan bize bıkkınlık geldi.
Otuz yıldır dağa taşa atılan bombaların ve teröre harcadığımız paranın onda biriyle GAP projesini bitirmiş olsaydık, oradaki tarım alanları bütün orta doğu ülkelerini besler olacaktı.
Oradaki Kürtler de bütünlük içinde kardeşlik içinde beraber yaşamayı savunacaktı.
Bu gün geldiğimiz noktada gene demokratik cumhuriyet temelinde beraber yaşayalım fikri görüşmelerin ana fikri olarak ortada duruyor, Kürt örgütleri ve STK lar da bu görüşe inanıyor.
Artık hiç kimse ''Bağımsız Kürdistan'' demiyor.
Bu gün kim ne yaparsa yapsın otuz yıldır Kürdü Türk'e düşman etmek isteyen ve Kürt lafını duyunca cinleri tepesine çıkanlar bu ülkeye ihanet etmiştir.
Bütün bu ihanete rağmen, emperyalist oyunlara rağmen Türk-Kürt  kardeşliği, beraber yaşama kültürü bozulmamıştır.
Demokratik Cumhuriyet temelinde, herkesin beraberce ve kardeşçe yaşama kültürüne sıkı sıkıya sarılma zamanı gelmiştir.
Bu arada CHP ve MHP' nin söylemlerini gözden geçirmesi gerekecektir.
Kim ne yaparsa yapsın, MHP bu söyleminden ve durduğu yerden geriye çekilmeyecektir.
CHP ise genel başkan düzeyinde ilk başta ''Hükümete kredi açıyoruz'' demiştir.
Bu iş çözülecekse, Türk ve Kürt gençleri ölmeyecekse ülkenin kaynakları dağı taşı bombalamak yerine oranın fakir Kürt halkına harcanacaksa, dağında taşında her toprak parçası özgür olacaksa, tekrar tarım ve hayvancılık yapılacaksa, güneydoğunun yaylalarında barış türküleri Kürtçe Türkçe söylenecekse, CHP kredi açmaya devam etmelidir.
Bu iş siyaset yapılacak bir iş değildir.
AKP bu işi çözecek ve iktidar hanesine on puan daha yazacak korkusu ve kaygısı yaşanıyorsa, bu kaygıların ortadan kalkması gerekiyor.
CHP burada ''çöz bu işi'' diye ısrar etmeli ve destek olmalıdır.
Çünkü bu işte CHP kaybeder, AKP kazanır kaygılarının basit matematik hesapları içinde boğulma ve kıvranma zamanı çoktan geçmiştir.
Artık hiç bir Kürt ve Türk anası ağlamasın, bu iş kiminle görüşülerek çözülüyorsa onunla görüşülerek çözülmelidir.
Çözümün olmasına CHP var gücüyle katkı sunmalıdır.
Siyasette öteden beri söylenen klasik cümleyi kurmak gerekecek.
''Siyasette önce ülkenin ve halkın çıkarı, sonra parti çıkarı'' kalıp söyleminde olduğu gibi önce parti çıkarını ülke çıkarı önüne koyanları tarih affetmeyecektir.
Kim bu işten kazanırsa kazansın, kim siyasi sonuç elde ederse etsin, insanın yaşaması, hayatın devam etmesi her şeyden önemlidir.